14. Sevmekten Korkmak

2.4K 111 88
                                    

Bölümden önce şuraya biraz içimi dökeceğim. Tılsım 11K olmuş! Ayy, bu beni ne kadar mutlu ediyor, ne kadar sevindirik ediyor anlatamam! Çok çok teşekkür ederim :') Tek bölümlük hikaye olarak, kafamda devamıyla ilgili hiçbir kurgu olmadan başladığım Tılsım'ın bugünleri görmesi beni Azize'yle gurur duyan bir Hasibe Ana yapıyor. (Aman yanlış anlaşılma olmasın, şu an ileriye dönük bayağı bir planım var ;)) Sadece Akça Arife düşüncesiyle yola çıkmıştım, içimde kalmasın, kalırsa uykumu kaçırır geceleri diye yazıp paylaşmıştım ilk bölümü ama şimdi resmen bayağı bayağı devam ediyorum, 14. bölüm oldu! Ben bayağı bir şaşkınım bu konuyla ilgili... Özellikle kurgunun okunuyor olmasıyla ilgili şaşkınlığım giderek artıyor. Okuyan gözlerinize sağlık...

Ama madem buraya bir teşekkür yazısı iliştirdim, bir kişinin teşekkürlerin en kocamanına ihtiyacı var. Onu ihmal edemem. Gizem yavrum bir adım öne çık... Yorumları kurgunun kendisinden güzel olan, sürekli onu dürttüğüm, bazen spoiler vermeden fikir danışmaya çalıştığım ve ne yazdıysam okuyan, muhteşem kapağı yapan canım Gizem! Seni sevdiğimi biliyorsun <3

Teşekkür yazısından sonra... Parlak Ramiz'e oyuncu buldum ve sonra dedim ki bizim Yorgo'ya neden bulmayayım? (Biliyorsunuz, Tılsım'daki HiLeon yaşlı amcalarla takılmayı seviyor, ben de nedenini bilmiyorum.) Sonuç olarak kendi kafamdaki tipe en uygun oyuncunun Altan Erkekli olduğunu düşünüyorum.

Her zamanki gibi mevzubahis parça ektedir :)

Son olarak madem o kadar yazdım kapanışı şöyle yapayım: HiLeon'u çok özledim :'(





"Kimi zaman düşmansız bir arada duramayan bir millet olduğumuzu düşünüyorum ve düşünüyorlar. Kimimiz dağda eşkıyacılık oynar, kimimiz ortak düşmanı boş verip çıkarları peşinden koşar, kimimiz hususi düşmanlarına diş bilerken vatanı unutur, kimimiz ise hiçbir şeyi umursamaz, hayatını bencilce yaşamaya devam eder. Karamsarlığa düşüyorum. Ama sonra gözleri kapalı düşmana karşı yürüyenler aklıma geliyor. Aklıma babam geliyor, savaşa gitmeden önce hepimizi bir daha göremeyecekmiş gibi öpüp koklaması, geri dönememeyi göze alması... Bu cesareti, bu kudreti, bu gözü karalığı ailesine, evine, vatanına sevgisinden geliyor.

Bu vatan, topraklarından, suyundan, dağlarından, ovalarından yararlandığımız vatan... Bize bir toprak parçasından çok daha büyük bir anlam arz ediyor. Denizine baktığımızda geleceğimizi gördüğümüz, sokaklarına baktığımızda güzel anılarımızın kahkahalarının çınlamalarını duyduğumuz, toprağına baktığımızda sevdiğimizin gözlerinin rengini gördüğümüz vatan... Bizim, hepimizin, yaşanmışlıkları da bizim, yaşanacakları da bizim!

Bugün düşmana karşı durmayı başarırsak yarın farklılıklarımızla birlikte bir bütün olmayı da başarırız. Bizi birbirimize bağlayan en mühim etmen ise topraklarında can bulduğumuz vatanımız... Kafi değil midir? O zaman neden bu ayrık duruşumuz? Ayrı düşüşümüz? Kişisel kavgalarımız ve çıkarlarımızla hem kendimizin, hem çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini tehlikeye atışımız? Bize güzel anılar bahşeden bu vatanı savunmak için elimizi yapabileceğimiz en küçücük yardım için de olsa taşın altına koymak çok mu zordur? Bizi esir etmek, dilimizi tutsak, kültürümüzü mahkum etmek bu kadar mı kolaydır?

Ben düşünüyorum. Siz de düşünün. Biz gerçekten düşmansız bir arada duramayan bir millet miyiz? Komşumuza elimizi uzatmak düşmana boyun eğmekten daha mı zor geliyor bize? Lakin ben umutluyum. Bugün savaşacağımızdan, yarın da tırnaklarımızla kazıya kazıya kurtardığımız vatanda beraberce yaşayacağımızdan umutluyum. Bugün, zaten en karanlığı gördüğümüz anda, karamsarlığa yer yok. Yalnızca birbirimize tutunup umut ederek başarıya ulaşabiliriz.

TılsımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin