Chase'in avuç içlerine sindiğim her seferinde uykularımın arasına hapsolmuş düşlerimden birinde olduğum yanılgısına kapılırdım. O kadar tuhaf gelirdi ki parmak uçlarıma değin süren bu ürpertiyi de avuç içlerimizin en dokunulmaz yerine saklardım. Oysa Chase, onunkilerin yanında tıpkı dağılmaya yüz tutmuş güz yaprakları gibi titreyen ellerimi pek çok kez kavrardı. Güven verir gibi, döneceğim tek yer olmak ister gibi.
Bu yüzden Chase'e aynı şefkat dolu güveni verebilmek istiyordum. Zihnimi güve kelebekleri gibi yiyen endişelerim ona ulaşsın istiyordum.
"Chase?"
Dudakları arasından birkaç mırıltı kaçtı. Dağılmış hissettiğini düşündüm.
"Artık anlatacak mısın?"
"Hayır." Net bir cevap ve biraz vurgun bir ses. "Ya sen?"
"Hayır."
Hayır, anlatamam. İlmek ilmek işledim en dalgalı denizlerime, en dik yamaçlarıma. Anlatamam Chase, gidemem.
Göğüs kafesinde sakladığı evrenler kadar sonsuz bir sesle güldü. "Konuşmayı gerçekten beceremiyoruz."
Sıcak bedenine yaslanmış bedenimi şefkatle ve özlem duyduğum diğer tüm duygularla sarmalayan alkolün mayhoşluğu, gün yanığı tenimin altında yayıldı. Hafifçe titredim kolları arasında.
"Üşümeye başladın. Gitsek iyi olacak."
Daha sıkı sardı bedenimi. Başım omzuna yaslanırken ve yüzü saçlarım arasındayken daha buruk hissedemezdim.
"Sorun değil, güneşin doğuşunu izlemek istiyorum."
Seninle.
Cevap vermedi.
"Şimdi burada, önümüzde gün ağarıyor ve hayat yaşamaya değer bir yer gibi geliyor. Yaşamın tüm o çirkin yüzü bu anın bedeliymiş gibi."
Yanağını saçlarıma yasladı. "Gecenin karanlığını dağıtıyor. Günün ilk saatleri ve yeni güne değin vaktin var."
"Ne için?"
Ayağının ucundaki boş şişeyi tekmeledi. "Yaşamak için."
*
Gün kızıldan turuncuya dönerken başı boş sokaklarda, geldiğimizin aksine aksak adımlarla yürüyorduk. Dudaklarımda likörden kalan tatlı bir tat, karnımda; karnımı delip geçmek istercesine kanat çırpan binlerce sinek kuşu vardı. Gecenin sihri bitmiş olsa gerek Chase yanımdan, göğüs kafesimden ve aklımdan uzaklaşmıştı.
Önümden yürüyen Chase'e, güven veren geniş sırtına, çökmüş omuzlarına bakmak için biraz durdum.
"Akina?" durdu. Dönmedi.
"Ben burada senden ayrılsam iyi olacak. Etrafta biraz dolaşır öyle giderim eve." dedim hızlı hızlı.
Evine iki sokak ötede, tereyağlı çörek kokan fırının hemen önündeydik. Burası Chase için özeldi, burası Chase'in ilk yalnızlığı; ilk hayal kırıklığıydı. 6 yaşındaki Chase'in.
"Pekâlâ. İyi olacak mısın?"
Bu kez döndü. Gümüş gözlerinde uğuldayan bir sisle. "İyi olacağım." dedim, inanmadı.
"Yarın resimleri teslim etmeye götüreceğim, uğramadan haber ver." sesindeki tatsızlık bile heveslenmeme engel olamadı. Çizdiği her çizgiyi görmek istiyordum.
Gerçek Chase'i.
"Sergin için miydi yani o resimler? Bu kez gelebilir miyim? Görmek istiyorum."
Dudağının kenarı kırık bir tavırla kıvrıldı.
"Belki. Söz vermiyorum ama."
"Tamam." dedim yüzümde kocaman bir gülümseme ve şakıyan bir sesle. "Ben yine de inanıyorum, bu kez geleceğim."
Başını eğdi ve arkasını döndü. İkimiz de kendi yolumuza sapmaya hazırlandık.
"Tamam, istediğin gibi sonuçlanmadığında sorumluluk almayacağım."
Göğsümde açan gündüz gülüyle, kendime kırgınlığımı, keskin ayazı, evime giden yalnız sokakları aştım.
Yeni bir günüm vardı avuç içlerimde. Ben de onu yaşayacaktım.
Sanırım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
in winter's eyes
General FictionEtrafına ördüğün duvarlarının içine al beni. 29.06.2016