Kendime 'Bu kez ona çiçek götürmeyeceğim.' diye söz vermemin üzerinden sadece bir saat geçmişti. Oysa elimde bir saksı karanfil ile kapısında dikilmiş bekliyordum. Ah, ne kadar aptalım.
Chase'in getirdiğim çiçekleri önemsediği falan da yoktu zaten. Solup gitmelerine, hatta dağınık odasına çirkin bir koku yaymalarına bile izin veriyordu. Kollarımda yeni çiçekleri getirmenin hevesiyle odasına girdiğim ilk zamanlarda çiçeklerin bu boynu bükük görüntüsü canımı yakıyordu ancak son zamanlarda Chase'in kendimin bile kaçıp durduğu o hisleri yakalayamayacağını kabullenmiştim. Gerçi hâlâ neden vazgeçmediğime dair sağlam bir açıklamam yoktu. Sadece kendimi kapısının önünde buluveriyordum işte.
Kapının ardından dönen anahtar sesiyle yaklaşık beş dakika süren bekleyişim sona erdi. "Akina?"
Koyu renkli saç telleri ıslak kirpiklerine tutunmuş, gümüş gözlerini titreştiriyordu. Gözlerinden başka hiçbir şeye bakmaya cesaret edemedim. Ağlamışsın Chase, o kadar uzun zaman sonra. Kelimelerim dilimin altına kıvrılmıştı. Sustum, kapının önünden çekilip geçmem için bekledi. Arkamdan gelen bedeninin yalpalayarak ilerlemesini fark etmemiş gibi yaptım.
Sarı karanfilleri göğsüme daha çok yasladım. "Sorun ne Chase?"
Uzun koridorunu aşıp salonuna ulaştığımızda şaşkınlıkla durdum. Koltuklarında, yemek masasında ve orta sehpasında bir sürü çizim vardı. Bittiğinde belki dediği ama hiç göstermediği o resimler. Bir tanesine yakından bakmak için yaklaştığımda Chase hızla beni geçip resimleri toplamaya başladı. Gözleri neredeyse mağlup bir ifade ile beni buldu. Can çekişen bir ruhu daha derin yaralayan o ifadeyle bakma bana.
Derin, içimi yakan bir nefes aldı. "Anlatacağım ama bugün sorma."
Sormayacağım.
Sırt çantamı koltuğun üzerine bırakırken orta sehpadaki bitmemiş resim dikkatimi çekti. İnce bir boyun üzerine sadece ana hatları ve gözleri çizilmiş zarif bir çehre. Benim çehrem.
Chase önüme geçip çizime bakmama engel oldu. Gerçekten şaşkındım. Chase'in göz yaşlarıyla süslenmiş kirpiklerini unutacak kadar.
Aralanan dudaklarım kelimeler için şekillendi. "Ama o be-"
"Akina, lütfen sadece şu aptal çiçekleri odama bırak."
Kollarını doldurmuş kağıtları kavrayışında beni duraksatan bir şeyler vardı. Hareket etmemi bedenimin en derininden durduran bir şeyler. O kadar karmaşık bir histi ki ne kendimi lekesiz kağıdın üzerinde silik bir çehre olarak görmemi ne de Chase'in gümüş gözlerinin bir parça kor gibi yanmasını tanımlamaya çalıştığımda karşılaştığım acıyla kıyaslanamazdı bile.
İki nefesinin arasında, neredeyse yalvarırcasına dudaklarından zemine düştü ricası. "Lütfen."
Parçalandı. Parçalandım.
Gözlerim yanmasını önemsemedim, arkamı döndüm ve ölü çiçeklerin hislerime dokunacağını umarak odasına adımladım. Kollarımda taze hisleri, taze bir hüznü taşıyan çiçeklerle.
Umarım ağlamam.
Karanfilin sarı yapraklarına düşen göz yaşlarım akşam saatinin yüklerini de sırtlanır gibi ağırdı. Yaprağı titretti. Ellerime damlayan damlaların, saksıyı tutmama engel olmasına izin veremezdim; yine de tek bir göz yaşımı bile silmedim. Odasına girdiğimde bile sıcak göz yaşlarım intiharlarına son vermemişti.
Penceresinin önünde ölü çiçekler tanıdık bir görüntüydü. Çoğu zaman hayal kırıklığına uğratsa da bazen o kadar tanıdık gelirdi ki kendimden korkardım. Eski saksıyı iteleyerek hüzün çiçeklerim için yer açtım. Penceresinin en güzel köşesini, günün en sevdiğim saatinde kucaklıyordu.
Gün batımını.
Ellerinde resimler olmadan odaya girdi. Beni burada yakaladın yine. Tam camının önünde, kanayan bir güneşle.
Ensemden parmak uçlarıma dek dağılan o hissin, sırtıma yaslanmaya korkan göğsünden sıçradığını biliyordum. İlk kez bu kadar yakınsın ama dokunmuyorsun bile. Yeni tomurcuklanan göz yaşlarım yanağımdan düşmek için izleyecekleri yolu biliyorlardı. Aynı buruşturulup atılmış hisler yine bana dokunmaya korkan ellerine yapışmıştı sanki.
"Cha-"
Konuşmama izin vermeden elimi kavradı. Konuşursam mahvederim.
"Sadece elimi bırakma."
Ben de Chase beni elimden tutup odasını, koridoru, evini ve bir kaç sokağı da geride bırakarak akşamın esintili havasında sürüklerken elini bir an bile olsun bırakmayı düşünmedim.
Sarı Karanfil: Hüzün ve hayal kırıklığı anlamına gelir fakat bazı kaynaklar sıcak sevgiyi ifade ettiğini de söyler.