Cuma gününün kavurucu sıcaklarından biriydi yine, yağmur bulutları ve serin rüzgarlar gitmişti. Güneş bembeyaz kumla döşeli plajı cömert bir şekilde dolduruyordu. Hastalığım tuhaf bir şekilde kısa sürede geçmişti ve artık çok daha iyiydim, her şey normale dönmüş gibiydi.
Buz gibi naneli dondurma boğazımdan kayarak içimi serinletirken, gözlerimi kapatıp anın tadını çıkarıyordum. Havadaki nemin tenime nazikçe yapıştığını ve kollarımda çiğ taneleri oluştuğunu hissetmek pek de zor değildi. Tüm grupla beraber plajdaki cafede oturuyorduk, herkes yüzlerine vuran güneşten yararlanıyor ve yaz tatilinin son ginlerini olabildiğince verimli kullanmaya çalışıyordu, ne de olsa iki gün sonra okulun kapıları yeniden açılacaktı.
Dora ve Atlas her zamanki gibi barışmışlardı, badana surat, başını Atlas'ın omzuna yaslamış sırıtırken, Atlas da umursamazca telefonunun parlak ekranında bir şeyleri inceliyordu. Bu kadar farklı iki insanın birlikte olması gerçekten normalmiydi?
Parmaklarımı saçlarımdan geçirdiğimde saç diplerimdeki ter elimi ıslattı. Bacaklarımı tabureye topladım, tam bu sırada Deniz konuşmaya başladı.
"Millet, bence bu akşam bizim evde bir parti vermeliyiz. Annemler bir arkadaşlarına yemeğe gidecekler ve biliyorsunuz yaz tatili bitmek üzere. Okula başlamadan son kez eğlenmek istiyorum." dedi ve tünediği sandalyede gerindi. Bu hareketi kumral saçlarının yaz rüzgarında hafifçe dalgalanmasına neden olmuştu. Sözleri üzerine bu fikri beğenmiş gibi başlarıyla onayladığında Deniz'in de yüzünde sevinçli bir ifade belirdi.
Özgü elini kaldırdı ve "Ben insanlara haber veriyorum o zaman, akşam yedi gibi sizde olsunlar.' diye söze girdi. Herkes bir işin elinden tutarken biz de yavaş yavaş masadan kalkıyorduk. Masal Arya ve Tunay'la birlikte Deniz'in evini hazırlamaya gitti. Bu yüzden Atlas ve ben de şehire inip abur cubur ve içecek alış verişi yapacaktık. Cips veya çikolata yiyemeyeceğim için ben de meyvelere kalmıştım yine. Evin önüne gidip annemin jipini aldık ve o direksiyona geçti. Bir ay önce 18 olmuştu ama okula geç yazıldığı için aynı sınıfı okuyorduk, herneyse konumuz bu değil.
Gazı köklediğinde anayola çıktık ve hızla ilerlemeye başladık, annem bir kaplumbağa gibi sürdüğü için bu tip bir sürüşe aşikar olduğum söylenemezdi. Arabanın motoru fazla hızdan hırıltılı sesler çıkarıyordu, bir süre sonra yanımızdaki palmiyler ve binalar sadece birer yatay çizgiye dönmüştü.
"Tanrım Atlas, yavaşla!" diye bağırabildiğim kadar bağırdım, gerçekten çok, çok hızlı gidiyorduk.
Başını olumsuz anlamda salladı ve zaten yeterince yükses seste olan radyonun sesini sonuna kadar açtı,
Singing, I love rock and roll!
So put another dime in the jukebox, baby!
I love rock and roll!
So come and take your time and dance with me!
Şarkıyla beraber kafasını sallarken, kıvırcık koyu kızıl saç tutamları başının etrafında dönüp duruyordu. Ben onun bu haline gülerken duyduğum ses donup kalmama yol açtı. Sonun da Atlas da benim duyduğum, siren çığlıklarını duymak için radyoyu kapadığında bir küfür savurdu ve palmiyelrle dolu sahil yolunun kenarına arabayı çekti. İkimizde korku ve biraz da sinirle arabadan indik.
Beyaz polis arabasından bayan bir trafik görevlisi çıktı, kadın oldukça genç ve güzeldi, ve bütün diğer dişi cinsteki insanlar gibi, Atlas'a ağzının suları akarak bakıyordu. Aynalı gözlüklerini burnunun ucuna doğru ittiren memur hanım, bize doğru yaklaştı.
Atlas, hafifçe boynunu sıktı ve polise masum bir gülümseme attı, "Günaydın memur hanım! "
Kadın hızla beni ve yanımdaki trafik canavarını süzdü ve gözlüklerinin altından bize bakarak konuşmaya başladı. "Ne kadar hızlı gittiğinizin farkında mısınız? Burası şehir içi bir yol, ki otobanda bile bu kadar hızlı gitmeniz çok tehlikeli." dedi suçlayıcı bir ses tonuyla.
İkimiz de bahana bulmaya çalışır bir şekilde mırıldanırken kadın Atlas'a yaklaştı, "ehliyet ve ruhsat lütfen." dediğinde Atlas'ın yüzündeki ifade daha da acınası bir hale geldi. Ona yakıcı bakışlarımdan birini attığımda, bana döndü ve "Annemin arabasından unuttum!" diye mazeretini bildirdi.
Ben hışımla ona doğru parmağımı sallarken kadın da elindeki makbuzu bana uzattı, Oha! Para cezası değil sayısal loto sonucu mübarek. İnce kağıdı Atlas'ın çıplak omzuna buruşturarak bastırdım, kağıda baktığında onun gözleri de benimkiler gibi kocaman oldu.
Memur bana bakıp gözlerini devirdi, "İsim alabilir miyim bayan?" Aceleyle cevap verdim, "Güneş Çağan." Dediğimde elindeki diğer makbuza başka birşeyler yazdı. Başını yeniden kaldırıp koyu renk gözlerini Atlas'a döndürdü, "Ve siz bayanın nesi oluyorsunuz?" dediğinde nedense ikimiz de cevap verme gereği duymuştuk.
"Abim!" "Sevgilisiyim!" diye aynı anda bağırdık.
Bir kaç tuhaf saniye boyunca bakıştıktan sonra, "Abimin sevgilisi!" diye açıkladım. Tabii kurduğum cümlenin saçmalığını sonradan anlamam da cabasıydı. Polisin anlamayan bakışları altında olayı toparlamak için hızla konuşmaya başladım.
"Ya-yani... Hah! Kendisi homoseksüel de!" dediğimde bu sefer bana tuhaf bir şekilde bakan kişi Atlas olmuştu. Omuz silktim, ne bekliyordu ki? Kadın sıkıntıyla nefesini verdi ve başıyla onaylayıp arabasına geri döndü.
Sarı ışık hüzmeleriyle parlayan ve tenimin altına işleyen yaz güneşinden kurtulmak için kendimi arabaya atarken Atlas da benim ufacık tefecik pembe yalanımın üstüne küfürler savuruyordu.