~2~

51 7 0
                                    

Atlas kaldırımdan beyaz ince kumlara inip ve denize doğru koşmaya başladığında ardında öfke dolu bir ben bırakmıştı. Sapıkmış! Egoist manyak gerizekalı öküz! Ben senin ağzının payını vermesini bilirdim de... Abartıyla nefesimi verip eve doğru yürürken annemler arkamdan kıkırdıyordu. Bu kadınların tuhaf tavırları da beni deli edecekti.

Basamkları hızla çıkıp odama daldım, terden üzerime yapışan yolculuk kıyafetlerimi çıkarıp odanın bilinmeyen bir köşesine fırlatmadan önce bu sefer perdeleri kapatmayı akıl edebilmiştim. Üzerimde iç çamaşırlarıml tembelce banyoya gittim ve saçlarımı topladıktan sonra soğuk suyun altına girdim. Serin damlalar bedenimden akıp giderken günün yorgunluğunu da yanlarında götürüyordu.

Duştan çıkıp vücuduma sardığım havluyla odama geçtim, klima kapalı olduğu için odam sıcaktı. Pencereleri araladıktan sonra üzerime pamuklu bir şort ve bir atlet giydim. Hava kararmıştı ve gökyüzü parlak noktacıklarla bezenmişti. Islak saçlarımı omuzlarımdan sarkıtıp hızla taramaya başladım. Yatağa yaslandığımda gözlerim istemsizce komidinime kaydı. Beyaz çerçeveyi elime aldığımda otuz iki dişini gösteren iki haylaza gülümsedim. O zamandan şimdiye çok şey değişmişti, ben tam bir cadaloza o ise kendini beğenmiş bir pisliğe dönüşmüştü.

Dışarıdan gelen bir tıkırtı yerimden sıçramama neden oldu, yatağımdan doğrulup pencereye yürüdüm. Kapattığım dantelli tülü arapayıp dışarıya göz atmaya başladım, görünürde bir şey yok gibiydi. Tam yumuşacık yatağıma dönmek icin kıpırdanırken garaj çatısında bir parlama gördüm.

Gözlerimi kısıp görebilmek icin cabaladığımda, karanlıkta parlayan su yeşili gözler bana döndü. Şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım.

"Bu saatte bir garaj çatısında ne yaptığını sorabilir miyim, yoksa bu tip şeyler Antalya' da normal mi sayılıyor?" diye imalı bir şekilde sordum.

Tek kaşını kaldırdı, bu tepki klasik hareketi gibi bir şeydi galiba. "Siz buraya taşınmadan önce de kötü günlerimde garajın çatısına çıkıp sakinleşmeye çalışırdım sana özel bir şey değil yani güzelim." dedi.

Bana güzelim demesinin üzerimde saatlerce düşünebilirdim ama şimdi sırası değildi.

Demek morali bozuktu, meraklı hücrelerim hemen devreye girdi. Garajla odalar arasında yarım veya en fazla bir metre vardı, pencereden oraya atlamak zor olmamalıydı. Omuz silkip bacaklarımı pencereden sarkıttım, zaten uzun olan bacaklarımla çatıya çıkmam hiç zor olmamıştı. Kırmızı ılık kiremitlerin üzerınde ona doğru kaydım.

"Ee sorun ne söyle bakalım Atlas bey."

"Ooo, Hem sapık hem maydonoz! Seni neden ilgilendiriyor diye sorabilir miyim 'Güneş hanım' ?" Ah ben senin ağzına ıslak odunla vurmayı bilirdim ama, dua et ıslak odunum yok! Her neyse konumuz bu değil.

"Of boşuna uğraşma, benim psikolojim iyidir, başında bana cevap verdiysen bu zaten konuşmak istediğini ama kendini ağırdan sattığını gösterir. Şimdi, konuş."

Nefesini huysuzca üfledi, "Gerizekalı kız arkadaşımla kavga ettik, hayır umursadığımdan değil. Yarın on saat dırdır edip sonra 'nolur bana geri dön' ayaklarına yatacak." deyip gözlerini devirdi.

Nasıl bir tür hayvansın sen ya?

"Sen kesin bir öküzlük yapıp kızcağazı kırmışsındır, git özür dile işte.." diye aklımca tavsiye vermeye çalıştım. Ama yok olur mu? İlla inatlaşcak!

"Ben, Atlas Tekin, özür dileyecek. Oldu canım panda kostümü giyip şehir merkezinde dans da edeyim mi?" dediğinde onu panda kostümüyle düşünüp güldüm. Onun da sert ifadesi biraz olsun yumuşamıştı, gözleri artık okyanus mavisi değil naneli sakız gibiydi. Gerçi naneli sakız diye bir renk olduğundan da emin değildim doğrusu...

"Aman canım sana da iyilik yaramıyor, gidiyorum ben. " dedim ve pencereme doğru bir hamle yaptım. Fakat ne yazık ki başarılı olamamıştım. Düşmenin etkisiyle dudaklarımdan tiz bir çığlık süzülmesie bir çift el beni belimden kavradı ve penceremin pervazına oturttu.

Atlasın su yeşili gözlerine minnettar bir biçimde baktım, elbette o odunun teki olduğu icin 'önemli değil' bile demedi. "Daha önce hiç kimse sana beceriksiz sapık bir maydonoz olduğunu söylemiş miydi?" derken sırıtıyordu. Dil çıkarıp iceri girdim, gözlerimi ona kaydırdığımda onun odasına girdiğini gördüm. Başını camdan cıkarıp "iyi geceler Güneş." diye seslendi. "Umarım kabus görürsün!" dlye cırlayıp camı kapattım ve yorgun bedenimle yatağıma yığıldım.

~~~

Uyandığımda camdan odama süzülen güneş ışığı tenimi yakıyordu. Gerçekten birinin ismini aldığı şeyden bu kadar nefret etmesi normal miydi? Uyuşuk adımlarla yataktan kalktım ve banyoya gittim. Sabah rutinini hallettikten sonra hemen aşağı indim. Annem ortalıkta görünmüyordu, buzdolabına ilerledim ve kapaktakı sarı ufak kağıda uzandım. "Güzel kızım, Seda teyzenlerle plaja gittik uyanınca sen de gel, kahvaltıyı oraya hazırladık."

Ah annem benim ya, artık buz dolabına bırakılan not diye bir şey mi kaldı. Bir mesaj atıverseydin! Yeniden odama çıktım ve renkli bikinilerimi giyip üzerime de ince bir askılı geçirdim. Telefonumu ve güneş kremini de alıp kapıya yöneldim.

Fakat kapıyı açmamla çığlığı basmam bir oldu, çil kaplı yüzüne sıvanmıs bir ton güneş kremiyle benim turuncu kafa arkadaşım karşımda duruyordu. "Masaal!" diye bağırıp onun ufacık bedenine sarıldım, nasıl da özlemiştim minnoşumu!

"Güneş, nefes alamıyorum, sakin ol!" diye mırdandı incecik sesiyle. Ondan ayrılıp gülümsedim, maviş gözlerini görmeyeli sanki yıllar olmuştu!

"Ne işin var kız senin burada?" dedim. Kafasını kaldırdı, "Ya sen onu boşver, boş odanız var mı onu söyle bakayım?" dediğinde sırıttım. Bavulunu yukarı çıkarıp eşyalarını misafir odasına yerleştirdik. Ailesi kalan iki senesini benimle Antalya'da okumasına izin vermiş, o da hiç zaman kaybetmeden gelmiş tabii.

"Ee ne bekliyoruz kızım hadi plaja gitmiyomuyuz?" Diye seslenip odasından minik yeşil bikinisiyle çıktı. Sırıttı. ve beraber aceleyle merdivenlerden inip beyaz kumlara ulaşmak için koşmaya başladık. Ilık zemin çıplak ayaklarımın altımda neşeyle kayıp gidiyordu, sanki 17 değil 7 yaşımdaydım.

Gözlerimi kalabalık plajda gezdirip annemin açık kahverengi saçlarını buldum, o tarafa doğru yürümeye başladığımda, Atlas doğruldu ve o mükemmel su yeşili gözlerini kırptı.

Sanki istemsizce adımlarım hızlanmıştı, ah tanrım şu çocuktaki çekim gücü Dünya'da bile yoktu. Annemlere yaklaştığımda gülümseyerek bana selam verdiler, annem Masal'ı görünce hemen ayağa kalktı, Masal da yıllardır kayıp olan teyzesini bulmuş gibi anneme koştu "Burcu teyzeee!"

Masal annemden ayrılıp gözleri Atlas'a kitlenince ağzı bir karış açıldı, içimden 'kızlar üzerinde böyle bir etkisi var' dedim. Gerçekten insanın bir kaç saniye konuşma - ve nefes alma- yerisini kaybettiriyordu. Sırıtarak yanlarına gittim, "Masal Atlas, Atlas Masal." Masal ağzını zorla kapattı ve kulağıma eğilip, "Bi de bana burada tatlı çocuk yok diyodun, haklısın ama yokmuş. Taş, kaya, meteor, hatta gezegen varmış." diye fısıldadı. Gülüşümü bastıramadım. Tokalaştıktan sonra Atlas Seda teyzelere el salladı ve "Anne ben bizim grubun yanına gidiyorum!" diye seslendi. Ah tabii, ben de diyorum bu romandaki popi grup nerede?

Seda teyze Atlasa döndüğünde yavru köpek suratlarından birini takınmıştı, "Oğlum kızları da yanında götürsene, biraz sosyalleşsinler!" dediğinde Atlas inanamayan bir surat ifadesiyle annesine bakıyorduhaklıydı aslında, sosyalleşmeye falan hiç mi hiç niyetim toktu benim. Gözlerini kocaman açıp, "Ya ama anneeee..." diye mızmızlandı, evet onu böyle görmek sırıtmama sebep olmuştu. Seda teyze gözlerini kısıp "Sus anneye karşı gelme!" diye ciyakladığında gelmemizi işaret etti ve yürümeye başladı.

'Ah umarım arkadaşların da senin kadar tuhaf değildir, Atlas Bey.' diyerek Masal'ı da alıp peşinden yürümeye başladım.

YAKAMOZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin