Ey kardeşim, engelleri aştıktan, ibadet etmeni önleyen sebepleri ortadan kaldırdıktan sonra karşına iki mühim şey çıkıyor: Allah'tan korkmak ve aynı zamanda O'nun rahmetinden ümit kesmemek. Bulduğun doğru yolda ilerleyebilmen için bu iki esasın gereğini de yapman gerek. İki sebepten dolayı Allah'tan korkman gerekir.
Birinci Sebep: Allah korkusu günah işlemeye mani olur. İnsanın nefsi kötülüğe o derece meyyaldir ki büyük bir korku, açık bir tehdit olmadıkça bu meylinden vazgeçmez. Tabiatında ne vefa vardır ne de günahtan utanacak haya. O, "Köle, sopa ile edeplenir. Hür kişiye ise bir azar kafidir" sözündeki köle misalidir. Onu terbiye edip yola getirmek için devamlı surette fiilen, fikren ve sözlü olarak korku değneğiyle sopalamak gerek.
Bir gün erenlerden birini nefsi günah işlemeye teşvik eder. O zat hemen kalkar; çok hızlı şekilde sıcak bir yere gider. Elbiselerini çıkarır. Yatıp, sağa sola yuvarlanarak şöyle der "Ey geceleri bir cife yığını, gündüzleri ise tembellerin timsali olan nefsim. Cehennem ateşi bundan daha sıcak. Tat bakalım"
İkinci Sebep: Allah korkusu olmazsa nefis, yaptığı ibadetlerle övünür. Kendini felakete sürükler. Bunun için yapılan ibadetlerin noksanlıktan ve kusurdan hali olamayacağını, günahsız insan bulunamayacağını söyleyerek onu korkutmak gerekir. Bu gerçeğe işaret eden Peygamberimiz (asm) şöyle buyurur: "(İki parmağını işaret ederek) eğer ben ve İsa bu iki parmağın işlediği şey sebebiyle cezalandırılsaydık, bizim gibi hiçbir kimse azap görmezdi" Hasan Basri der ki: "Bizim hiçbirimiz bir günah işlediğimiz zaman tevbe ve mağfiret kapısının üzerimize kapandığından ve sonra işleyeceğimiz hayırların faydalı olmamasından emin değiliz" İbn-i Mübarek, nefsini azarlayarak şöyle der: "Ey nefsim! Abidlerin söylediğini söyler, münafıkların yaptığını yaparsın. Bu halinle de cennet ümit edersin. Heyhat! Cennettekiler öyle insanlar ki onların yaptığı sende yok, senin yaptığın onlarda yok" Bunlar ve benzerleri her kişinin kendi nefsine hatırlatması gereken şeylerdir. Ta ki nefis, günah işlemesin. İbadetleriyle böbürlenmesin.
Gene iki sebepten dolayı kişi Allah'ın rahmet ve nimetini ümit etmelidir.
Birinci Sebep: Ümit, Allah'a itaate vesile olur. İbadet ve hayırlı işler ağır bir iştir. Şeytan buna mani olmaya çalışır. Heva-yı heves itaatsizliğe teşvik eder. Gaflet içinde olanlar günü gün ederler. Ancak günlük zevk ve heveslerini görebilirler. Yapılan ibadetler sonunda elde edilecek mükafat ve sevaplar onların gözüne görünmez. Erişilmesi çok uzaktır. Bunun için nefisleri hayırlı işlere yanaşmaz. İbadet ve itaate rağbet göstermez. Eğer nefse, bütün bu çektiklerinin karşılığının fazlasıyla verileceği temin edilirse ancak o zaman harekete geçer. İşte buna Allah'ın rahmet ve nimetini ummak, O'nun va'dine güvenmek denir. Gerçekten itaat edenlere O'nun vereceği mükafatlar pek boldur. Bazı alimlerimiz der ki: "Keder, yemeğe mani olur. Kederli insan yediğini hazmedemez. Allah'tan korkmak, günah işlemeye mani olur. Ümit, ibadet ve itaate vesile olur. Ölümü anmak, fuzuli şeylerle ömür geçirmeyi önler"
İkinci Sebep: Ümit, belalara ve meşakkatlere tahammül kolaylığını hazırlar. Ne istediğini bilen kimse, onu elde etmek için bütün gücünü harcar. Hoşlandığı şeye kavuşmak için her sıkıntıya katlanır. Hiçbir meşakkate aldırmaz. Birisini gerçekten seven kimse, onun her türlü mihnetine tahammül eder. Hatta onun yüzünden maruz kaldığı sıkıntılar ona zevk verir. Canı bal isteyen, arının sokmasına aldırmaz. Akşam para alacağını ümit eden hamal, bütün gün boyunca ağır yük taşımaktan yorulmaz. Hasat mevsiminde mahsul alacağını ümit eden çiftçi, bütün sene boyunca soğuk sıcak demeden çalışır. Misaller çoğaltılabilir. İşte ey saadet yolcusu kardeşim, basiretli, abid kullar da cennetin güzelliklerini, nimetlerini, hurilerini, köşklerini, nefis yiyecek ve içeceklerini, zinet ve libaslarını ve daha Allah'ın cennet ehli için saydığı nice nice nimetleri hatırladıkları zaman onlara; mahrumiyetlere, musibetlere ve her türlü meşakkate tahammül etmek kolay gelir. Yorulmazlar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Müslüman Olmak
SpiritualHamd Allah'a mahsustur. (O Allah ki,) Ruhûbiyetinde ilk, ezeliyetinde kadim, hakimiyetinde hakim, izzetinde kerîmdir. O'nun zâtında ve sanatında benzeri, yaratılanlar içinde ise eşi yoktur. Yayıcıdır. Her şey O'nun kudreti ile yapılmıştır. Ezelî ve...