1

742 38 0
                                    

Merco-'düş (bölümden bağımsız)

::
Dışarıdan gelen seslerle gördüğüm rüya bölündü. Hızla yattığım yerden doğruldum. Elim kalbimi bulurken nefes alış verişlerim hızlanıyordu. Kendimi sakinleştirmeyi denesemde olmuyor , sanki vücudum kontrolünü kaybetmiş gibi çırpınıyordu. Gördüğüm rüyandan mı yoksa bu kasabanın etkisinden midir bilinmez huzursuzluk her bir hücremde zehirli bir ilaçmış gibi geziniyor, pan zehrini arıyordu. Fakat bulamadığı gecenin bu saatinde uyanmamdan belliydi. Aynı sesler daha güçlenerek yinelendiğinde ayaklarımı yataktan sarkıtarak soğuk zeminle buluşmasına izin verdim. Yüzüme yapışan siyah saç tutamlarımı itelerken minik penceremin beyaz perdesini kaldırarak dışarıya göz attım. Görünürde bir şey yoktu. Lakin sesler de kesilmiş değildi. Bedenimde hissettiğim ağırlık kalkmış , boynuma binmişti. Elimi kolyeme atarak çekiştirdim ve çıkardım. Bakışlarım tekrar cama kayarken camın kırılmasıyla korkuyla kendimi geriye attım. İşte bunca yıllık huzursuzluğumun asıl kaynağı şimdi bulunmuş gibiydi. Sinirle yerden kalktım ve aşağı inerek telefonuma ulaştım. Annemin telefon numarasını tuşlarken neler döndüğünü anlamaya çalışıyordum. Telefonu kulağıma dayayarak tekrar gelen sesleri dinledim. Sanırım korkuyordum.

"Anne?" annem uykulu sesiyle bir kaç şey mırıldandıktan sonra konuştu.

"Gecenin bu saatinde ne oldu canım?" yutkunarak ne diyeceğimi bilemedim.

"Sanırım bir şeyler oluyor burada" bir kaç hışırtı sesinden sonra sesi daha endişeliydi annemin.

"Ne oluyor? İyi misin sen? " gözlerim dışarı kaydığında bir çift sarı gözle buluştu. Güçlü bir uluma tüm kasabayı inletirken annemin sesi yeniden kulaklarıma düştü.

"O ses de neyin nesi?"

"Bilmiyorum. Burada bir çeşit..." doğru kelimeyi bulamazken elim ensemi buldu.

"Burada iyi şeyler olmuyor anne. " diye mırıldandım.

"Ahh peki bekle geliyoruz. Hemen kasabanın bekçisini ara ve biz gelene kadar sakın evden çıkma"

"Tamam" demekle yetinirken hala göz temasını kesemediğim canlıyı nereden tanıdığımı bulmaya çalışıyordum. Güneş yavaşça açarken duyduğum tüm sesler kesildi ve sarı gözlü şey arkasını dönerek uzaklaşmaya başladı. Bu neydi şimdi? Boynumdaki ağırlık kalkarken uyku yeniden tüm bedenimi ele geçirmeye başlamıştı. Sersem bir şekilde koltuğa oturdum. Annem ve babamın sesleri evi çoktan doldurmuştu. Annem yanıma gelerek ellerini yanaklarıma yerleştirdi. Baygın gözlerim , gözlerini buldu.

"Sen... Ne oldu sana!" kulaklarım seslere kapandı bir süre, kendime bir türlü gelemiyor gibiydim. Az sonra babam beni güçlü kollarıyla sarmalayıp kucakladı.
Halsiz bedenim kollarına sarındı ve ruhum o tatlı boşlukta boğulmaya başladı.

::

Uyandığımda yatağımdaydım. Vücudumda hâlâ bir yorgunluk olsa da iyi hissediyordum. Bakışlarım hemen odamın camına kaydığında kırık olmadığını gördüm. Kaşlarım çatıldı. Yavaşça yanımdaki komodinden telefonumu aldım ve annemi aradım.

"Anne ? "

"Bende seni arayacaktım canım. Dünden beri haber vermedin bize, endişelensekte baban uyuduğunu söyleyerek rahatlattı beni. İyisin değil mi?"

Elimi kolyeme atarak yeniden uzandım. Gördüklerim rüya mıydı?

"Beril? Orda mısın?"

"Evet burdayım anne. Ve iyiyim sonra görüşürüz"

Konuşmayı sonlandırdım. Rüya olması imkansızdı. Bu kadar gerçekçi bir rüya nasıl olurdu? Oynadığım kolyeyi yavaşça elimden bırakırken duraksadım. Dün kolyemi çıkarmıştım? Ellerim bu sefer başımı buldu. Hafifçe alnımı ovaladım. Sanki gerçeklik kavramını kaybetmiştim. Düşünmeyi bırakarak ayaklandım ve mutfağa doğru yol aldım. Sanırım acıkmıştım. Masaya bir kaç malzemeyi yerleştirirken ekmek almadığımı fark ettim. Bir iç çekme seyansından sonra hırkamı üzerime aldım ve kendimi izbe kasabaya attım.
Tam tamına on dokuz senedir buradaydım. Neden burda olduğum hakkında fikrim yoktu açıkcası. Buraya en ilk ayak bastığımda daha yedi yaşındaydım. Minik kalbimi bir huzursuzluk kaplamış , beni rahat bırakmamıştı. Tuhaf tuhaf rüyalar görmüştüm. Anne ve babama her ne kadar 'gidelim' desem de bir sürü bahane sıralamış, beni dikkate almamışlardı. Sonra bir gece yine tuhaf bir rüya görmüştüm. Rüyayı hatırlamıyordum ama kalbimdeki tüm huzursuzluğu almıştı. O günden sonra roller değişmişti. Bu sefer annem ve babam gitmemiz gerektiğini söylemiş fakat benim ısrarlarım sonucu bu kasabada yaşamaya başlamıştık. Kimsesizler Kasabası' gözlerim kasabanın girişindeki tabelaya kayarken tatlı bir heyecan duydum. Bu kasabaya ait bir sürü efsane mevcuttu. Ama hâlâ neden adının Kimsesizler Kasabası olduğunu kimse çözememişti. Kafamı iki yana salladım. Burayı neden sonradan sevdiğimi bile bilmiyordum. Ağır adımlarım oldukça eski görünen dükkanda durduğunda girip girmemekte kararsız kaldım. İçeride ki yaşlı adam hışımla bana doğru gelmeye başladığında bir adım geriledim.

"Git buradan!" elindeki bastonu hafif yukarı kaldırmış kasabanın çıkışını gösteriyordu.

"Neden? Ben sadece..." yeniden kapıyı gösterdi.

"Git!" hayretle kaşlarım havalandı. Sanırım bunamıştı. Zaten bu kasabadan ne bekliyordum ki? Arkamı dönüp girdiğim kapıya doğru giderken mırıldanışını ve daha sonra sertçe kapattığı kapının sesini duydum.

"Geldiğin günden beri zaten huzur vermedin"

Ben ne yapmış olabilirdim , ya da ne yapmıştım. Elim yeniden boynumdaki kolyeme gitti. Ve daha sonra karşımdaki sarı gözlü çocuğa döndü bakışlarım. Sanırım rüya görmemiştim?


Hayatla Satranç ( Değiştirildi)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin