Bir şeyler değişmeliydi artık. Görülecek güzel günler olmalıydı. Hayat hep böyle tepetaklak gitmezdi ya.
Böyle düşüne düşüne durağa geldiğini farketmedi Gökçe. Düşüncelerinden sıyrılıp etrafına baktığında her şey aynı sıradanlık ve sıkıcılıkla devam etmekteydi. Otobüsler durağa girip çıkıyor asık yüzlü, aceleci, bunalmış insanlar dolup boşalıyordu bugünkü bilmem kaçıncı seferini yapan otobüslerden. Bu sirkülasyonu bozmamak adına o da gelen otobüse beklemeden bindi.
Okula gitmek Gökçe'ye istemeden yaptığı tercihin sözüm ona en özel hediyesi olarak tam bir işkenceydi. Bir türlü dinleyemediği dersler kontak kuramadığı arkadaşlar, uyum sağlayamadığı ortam tam bir işkenceydi. Bu şehirde evinden çıkmadığı, kitap okuduğu her gün kârdı onun için. Öyle alışmıştı ki yalnızlığa kalabalıklardan korkar olmuş insanlardan kaçmaya başlamıştı. Bu tarifsiz ruh halinden inancının son kırıntılarıyla çıkmaya çalıştıysa da bir türlü beceremiyordu.
Otobüsten inip arkadaşlarını görünce yine o neşeli kimliğine büründü. O da biliyordu ya insanın en çok kendini kandırdığını; fakat insanlara halini anlatmak veya meraklı gözlerle süzülmek ona göre değildi.
Uyunan dersler, kantinin bayat çayı sarmayan muhabbetler derken kağıttan kuleye dönmüştü Gökçe. Odasına girer girmez sanki bir saat önce kahkahalarla gülen o değilmiş gibi derin bir buhrana büründü.
Sanki her şey her gün yeniden yaşanmış gibi acıyordu canı. Camın kenarına oturup sokağı izledi bir süre. Düşündü düşündü belki bir iki dua mırıldandı. On sekiz yaşındaydı daha dünyası başına yıkılmamıştı ama sustukları, birileri üzülmesin diye unutmaya çalıştıkları bir türlü silinmiyordu hafızasından.
Belki de her sabah uyandığında umut edip yine ağlayarak uyuduğu için bu kadar meyustu.
Yüzünü güldüren bir tek sevgisi vardı sıkı sıkıya tutunduğu dilinde dua ettiği. Muhammet uzaktı ona kilometrelerce. Yıllardır kendine bile itiraf edemeden sevmişti onu. Gökçe'nin bu durgun mutsuz hallerine anlam veremiyordu Muhammet ama kendince sabrediyordu. Bir küçük mesajla kalbini ısıtırdı Gökçe'nin fakat Muhammet bundan habersizdi. Çünkü bilmiyordu genç kız sevgisini nasıl ifade edeceğini. O kadar toydu ki ne sevmeyi tanımlardı içinde ne sevilmeyi. O kadar masum belki hayatının hiçbir döneminde olmamıştı.
Muhammet için bir şeyler yapmak istiyordu ama ne yapacağını bir türlü bulamıyordu. Bu sıkıcı dünyasının tek rengi bir iki gündür buydu. O kadar heyecanlı, hevesliydi ki etrafındakiler onun bu haline o kadar gülüyorlardı ki artık alay konusu olmuştu.
Nihayet arkadaşı Esrayla hediye bakmaya gitti o gün oysa küçük bir sorun vardı daha doğrusu o küçük olduğunu düşünüyordu. Bilemezdi bu sorunun onların bitişinin nişanesi olacağını...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Uzun Bir Hiç
Roman pour AdolescentsUpuzun bir hiçtir hayat ne yaşarsan yaşa sonu belli olmayan yolda dört nala bu kavga...