ACI VE ÇARESİZLİK YILLARI

30 2 0
                                    


Tütünün verdiği tat ve gençlik yıllarının hatırası Rikardo'nun çoktandır gülmeyi unutmuş yüz hatlarını hareketlendirdi.

İri yarı bir delikanlıydı Rikardo, katran siyahlığında saçları vardı. Esmer yüzünde parlayan yeşil gözlerini sevgili annesi Gabriyella'dan almıştı. Babası Eduardo ona taş duvar ustalığını öğretiyordu. Meslek öğretirken bir de vatan sevgisini, özgürlük ruhunu, hak aramayı öğretiyordu. Eduardo gibi yüz binlerce baba çocuklarına hak aramayı öğretmişlerdi. Bunun için 1810 yılı bahar aylarında üç yüz yıllık bir İspanyol istilasına son vermek için ayaklanmışlardı. Bu istilacıları memleketlerinden kovmaya karar vermişlerdi. Onlar gidince özgür olacaklar, huzura kavuşacaklar, kendi kendilerini yönetip daha rahat yaşayacaklardı. Açlık ve kıtlık da son bulacaktı. Babasıyla birlikte gitmişlerdi cepheye. On yıl süren bu savaş baba ile oğlu ayırdı. Rikardo yıllar sonra köyüne döndü. Ancak babasından haber bile alamadılar.

Rikardo aniden göğsünde bir sızı hissetti. Bu hatıralar canlanınca on yıllık bir savaştan sonra hayallerindeki özgür ülkeye kavuşamamanın acısını hissederdi göğüs kafesinin içinde. Tozlu yola bir göz attıktan sonra tekrar anılarıyla baş başa kaldı.

Savaştan sonra evlenmişti. Komşu köyün en güzel kızı Mariyana'yı almıştı. O esmer güzele, giydiği renk renk kıyafetler çok yakışırdı. Onunla çok mutluydu. Fakat mutluluğu uzun sürmemişti. Eşi altı aylık hamileyken, uzak diyarlardan gelen eşkıyalar köye baskın düzenlemişlerdi. Erkekler hasada gittiklerinden bu eşkıyalar çoluk çocuk ne varsa bir evin içine tıkmışlar. Çalınacak bir şey bulamayınca köyü ateşe vermişlerdi. Köyle birlikte canlar feryat ederek can vermişlerdi.

Rikardo köye dönüp olan biteni öğrenince yıkıldı. Çocuklar gibi feryat figan etti. İntikam almak için bu çetenin peşine düştü. Sordu soruşturdu, gerçekleri öğrenince yıkıldı. Bu çeteyi himaye eden devletin atadığı valiymiş. Eşkıyalardan şikayetçi olmak için "Hak" dedi valinin kapısına dayandı. Zindana tıktılar üç öğün hak dayağı attılar. Bir dayaktan sonra ölmüştür diye düşünerek şehir dışında bir yere attılar. Kendine geldiğinde bir köylünün kulübesindeydi. Kendine gelmekle bitmedi ağrısı sızısı. Günlerce haftalarca ateşler içinde kıvrandı. Havale geçirdi, kendini bilmez bir halde inledi durdu. Haftalar sonra gözünü açtığında yaraları hâlâ ağrıyordu. Bacağını kımıldatamıyordu. Şişmiş bacağının iki tarafına tahta bağlanmıştı. Kımıldatmaya çalıştı. Ancak ağrıdan neredeyse bayılacaktı. Avazı çıktığı kadar bağırdı. Onun sesini duyan yaşlı adam içeriye girdi. Sevecen güler bir yüzle onu sakinleştirmek istedi. Uzanmasına yardım etti.

Rikardo yaşlı dostunu hatırlayınca içine sevgi, saygı hisleri doldu. O adama hayatını borçluydu. Duvara yaslanarak kalktı. Başındaki şapkayı sırtına doğru sarkıtıp yıkık duvarın dibine çömeldi. Ağzındaki tütünü uzakça bir yere tükürüp, su testisinden doyasıya içti. Çenesinden süzülen su damlararını silerken, uzaklarda bir noktaya dikti gözlerini. Sanki o yaşlı adamı görmek istermiş gibi çok uzaklara baktı. Sıcağın oluşturduğu pusun içinde kaybolan dağlar yine çektiği sıkıntıları hatırlattı. Yüzü karardı alnı kırış kırış gözleri korkuyla doldu. Onu kurtaran adamı ve ona değneklerle yürümesini öğretmeye çalıştığı anılar canlandı gözünün önünde.

Yaşlı adam onu çalılıkların içinden almış kulübesine getirmişti. Yaralarını sarmış sarmalamış. Şuuru yerine gelince zayıf düşen bedenini güçlendirmek için buğday lapası yedirdi. Bedeninin her yanı ağrılar içindeydi. Günler sıkıntılar içinde geçti. Aylar sonra ayağa kalkmak için denemeler yaptı. Kırık bacak eğri kaynamış, vücudunu taşıyamıyordu. İlkgünler adım atamıyor, canı çok yanıyordu. Yaşlı dostunun fedakârlığı sayesinde bir çocuk gibi tekrar yürümeyi öğrendi. Elbette değneklerle yürümeyi. Değnekler olmadan yatağından bile doğrulamıyordu. Değneklerin birini atması üç yılını aldı.Bu yıllar içinde yaşlı nalbantın işini gözledi, yeri geldiğinde aletleri vererek yardımcı oldu. Yaşlı dostu ona mesleği öğretmek için elinden geleni yapıyordu. Bazen atın ayağını ona temizletiyor nal ölçüsü nasıl alınır öğretiyordu. Bazı günler tırnakları törpületiyordu. Yıllar sonra maya bıçağıyla tırnak kesmeyi şekillendirmeyi öğretti. Yaşlı adam yavaş yavaş işi ona devretmeye başladı. Kötü günleri ardında bıraktığını düşündüğü bir gün yaşlı dostu vefat etti. Bu ev, bu atölye ve bu meslek ona kalmıştı artık.Elindeki değnekle zor olsa da işine iki elle sarıldı. 

Yıllar geçiyor iç çekişmeler ülkeyi daha sıkıntılı günlere sürüklüyordu. Amerika Birleşik Devletleriyle savaş patlamıştı. Köylerden kasabalardan bütün eli silah tutan erkekler savaşa gittiler, o sakat olduğundan yerinde kaldı. Bu savaş yıllarında işleri çok iyiydi. Birçok savaş atını nallamıştı. Hatta bu telaşlı günlerinde destek aldığı değneği atmış ve düşe kalka işini yapmayı sürdürmüştü. Bu savaştan da zararla çıkmışlardı, bir sürü insan ölmüştü. Vatan topraklarının bir kısmı düşmanlara anlaşmayla bırakılmıştı. Savaşlar bir türlü bitmiyordu. Fakirleşen halk fakirleşen devlet demekti. Ödenemeyen borçlar... Yine savaş yine işgal vardı.    

NALBANTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin