GÜNEŞİN KAVURDUĞU TOPRAKLAR

90 4 0
                                    


   Verimsiz, çorak topraklar üstünde güneş şaşmayan yolculuğuna başlamıştı. Rikardo her sabah olduğu gibi bu sabah da köyün altında, tozlu yolun boyunda bulunan atölyesine doğru sakat bacağını sürükleyerek ilerledi. Yaşlı olmasına rağmen iri kemikli adam güçlü kuvvetli görünüyordu. Kırlaşmış kısa kesilmiş saçları kirli sakalıyla neredeyse aynı uzunluktaydı. Yalnız kırlaşmış bıyıkları uzun ve gürdü. Köyde sağ kalan üç beş erkekten biri olan Rikardo bu bölgenin nalbantıydı. İlerleyen yaşına rağmen halen nalbantlık mesleğini devam ettiriyordu. Savaşlar, ülkesine zarar verdiği gibi onun bedenine ve ruhuna da zarar vermişti. Yüzündeki kılıç yarası, sırtındaki kamçı izleri ve en önemlisi de bir bacağının kırılması sonucu sakat kalması. Yıllar ona bu sakat bacakla baş etmeyi öğretmişti. Uzun zaman değnekler kullanmıştı. Fakat mesleğini yapabilmesi için değnekleri atmak zorunda kalmıştı. O da bu çetin diyarın kaktüsleri gibi, zor koşullara rağmen ayakta kalmayı başarmıştı.

Rikardo nalbant dükkânına uzaktan bir göz attı. Tüm köy evleri gibi nalbant dükkânı da yıkık döküktü. Onu onaracak gücü kendinde bulamamıştı. Bu yüzden sağlam kalan taş duvarın yanına bir sundurma* yapmıştı. Hemen bu sundurmanın yanında ağıl vardı. Ancak o da yılların ve kötü günlerin izlerini taşıyordu. Birçok yeri yıkılmış, belki de bir eşkıya grubuna ateş yakmak için odun olmuştu.

Başındaki hasır şapkayı bu ağılın bir direğine iliştirdi. Güneşin soldurduğu, kirden renkleri ayırt edilemeyen pançosunu* çıkartıp, duvardaki tahta askıya özensizce iliştirdi. At derisinden yapılmış olan önlüğünü takıp, kenarları sarkmış hasır şapkayı tekrar başına geçirdi. Sundurmanın altında bulunan iskemleye oturdu. Bir süre köyün altında uzanan verimsiz topraklara baktı. Uçsuz bucaksız bu topraklarda iki elin parmak sayısını geçmeyecek kadar ağaç bulunuyordu. Yer yer kısa boylu çalılıklar, çeşitli kaktüsler görünüyordu. Bu verimsiz ovanın sonunda yükselen dağlar vardı. Ağaçsız, çorak, kayalıkların bol olduğu bu dağların eteklerinde insan boylarında kaktüsler birer korkuluk gibi yan yana sıralanmışlardı. Dağların zirvesinden sarp kayalardan dökülüp derin vadilerden geçerek köyün altından geçen Mağdalena çayına baktı. Bu çay boyunca söğüt ağaçları ve sazlıklar vardı. Rikardo başını çevirip ardında bulunan köyüne baktı.

Bir tepenin yamacına kurulmuş olan İmurus köyü boz kayaların ve yanmış kavrulmuş toprağın arasından zar zor ayırt ediliyordu. Sekiz on yıkık dökük evden oluşan bu köy, açlığını haykıran koyun ve keçiler olmasa terkedilmiş izlenimi uyandırıyordu. Köy sakinleri yıllarca süren savaşlardan bıkmış usanmışlar, evlerine kapanmışlardı.

Rikardo müşteri var mı yok mu diye yolun her iki yanına baktı. Gelen giden olmadığını görünce ayaklarını önündeki taburenin üstüne koydu, şapkasını gözlerinin üstüne çekip düşüncelere daldı. Yıllardır yaptığı da buydu zaten.

Yoksulluk insanların belini bükmüştü. Kendini, çoluk çocuğunu zor doyuran insanlar at, eşek bakacak durumda değillerdi. Ülkedeki bozgun insanları korkutmuştu. Tarım yapsalar devlet çok yüksek vergiler alırdı. Sadece vergi alan devlet değildi. Devletin memurlarından önce eşkıyalar gelip köylünün hasadına el koyardı. Giyim kuşam aranıp sorulmaz oldu o günlerde. İnsanlar bir lokma ekmek derdine düşmüşlerdi. O savaş yılları çok canlar aldı. Kimi cephede kimi evinde açlıktan öldü. O zamanlar müşterisi eksik olmazdı. Savaş atları sürekli nallanırdı. Parası da boldu. Köylüye elinden geldiğince yardımcı olurdu. Şimdilerde ise civar köylerden birileri eşek getirecek de nallayacaktı. Onlardan da para alamıyordu, çünkü insanlar fakirleşmişti. O da getirilen bir torba buğday veya bir tavuk karşılığında yapıyordu işini.

Bir şey aklına gelmiş gibi hasır şapkayı yukarı kaldırdı. Keçi kılından yapılmış torbasından tütün kesesini çıkarttı. Kuru tütün kokusu her zaman hoşuna gitmişti. Keseyi açıp bir tutam kıyılmış tütünü ağzına attı. Ağzında kalan üç beş sağlam dişle acı tütünü çiğnemeye koyuldu. Hayatta sevdiği bir tek tütün kalmıştı. Çoktan ailesini, sevdiklerini öbür dünyaya yolcu etmişti. Savaşlar onun varını yoğunu almıştı.

Tütün ağzının içinde acılıkvermeye başlayınca Rikardo hayallere daldı. Gençliği aklına geldi.     





*sundurma=Yağmurdan, güneşten korunmak için yapılan ve arkası bir duvara verilen çatı.

*panço=ortasında başın geçebilmesi için bir delik bulunan, kare biçimli kumaştan yapılmış Meksika yerlilerinin kullandığı pelerin.

NALBANTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin