Gelmesi istenilmeyen gün gelmişti. TaeHyung savaş kampına gitmesine saatler kala yine YoonGi'nin yanındaydı. Yine gözyaşları ona eşlik ediyor ve ikisi de titreyen nefesleri ve hıçkırıkları yüzünden ağızlarını açamıyorlardı. YoonGi her an onunla temas halinde kalıyor, ona sıkı sıkı sarılıp halen gitmemesi için ısrar ediyordu. Elleri TaeHyung'un yanaklarını buluyor, okşuyor, ikisinin de gözyaşları yüzünden ıslanan dudaklarını birbirine kenetliyordu.
"Gitme TaeHyung. Yalvarırım gitme, seni kendi ellerimle ölüme gönderemem."
Titreyen göz bebekleriyle Tam da onun gözlerinin içine bakıp diliyle söyleyemediği şeyleri söylüyordu. Gözleriyle devam ettirdikleri iletişime daha fazla dayanamamış ve kafasını onun boynuna gömmüştü. Son kez kokusunu içine çekmiş ve kollarını sıkı sıkı dolamıştı boynuna.
"Baş fedai!"
Adımlar yaklaştıkça YoonGi'nin hıçkırıkları da şiddetleniyordu. Ondan ayrılmak istemiyordu. Onsan sonsuza kadar ayrı kalmak istemiyordu. Bunu intikamını alacaktı, bunu kendilerine yapanlara ödetecekti.
Bir fedai gelip TaeHyung'u onun yanından ayırmıştı. O gözden kaybolana dek arkasından yaşlı gözlerle bakmış, gözden kaybolduğunda ise bacakları gücünü kaybetmiş ve olduğu yere çökmüştü. İçindeki acıyı bir yerlere atmak istedi ama yapamadı. Ciğerleri yangın yeriyken sesini bile çıkarmamıştı. Hıçkırık seslerini elini ağzına kapatarak engelledi. Gözyaşları yangınını söndürmeye yetmedi, hoş, dünya üzerindeki tüm su kaynakları bile yetmezdi onun yangınını söndürmeye.
TaeHyung gideceği düşman kampına sızmak üzere hazırlanmış, atıyla düşman kampına ilerliyordu. Kampın kalabalık olması işine gelmişti. YoonGi'nin ağlamaktan kızarmış gözleri gözünün önüne gelse de dikkatini toplamaya çalıştı. Onu tekrar görebilmek istiyorsa şu an dikkatini tamamen yaptığı işe vermeliydi.
Kimsenin gözüne batmayan adımlarla efendisinin dediği çadıra kadar gelmişti. İçeriye girdiği an etraftaki askerlerin dikkatini üstüne toplamıştı. Sıradan bir asker gibi davranmaya çalışsa da başarılı olamamış ve çoktan birkaç asker tarafından sıkıca tutulmuştu. Efendisinin bahsettiği adam tam karşısında oturuyordu.
"Sen kimsin? Kimin casususun?"
Yanındaki iri adam konuştuğunda bile gözlerini karşısındaki yaşlı adamdan almamıştı. Herkesin boş anını bekliyordu. Neresinden yaralayabileceğini hesaplıyordu kafasında. Açıktaki tek bölgesi yüzüydü, başka şansı yoktu.
"Ben Malum Kişi'nin casusuyum."
Karşısındaki yaşlı adam bunu duyunca gözlerini daha fazla aralamıştı. Hayatı pahasına da olsa askerlerine onu bırakmasını söylemişti. Tek amacı bu çocukla oturup düşmanıyla bir ortak karara varmaktı. Fakat bir anlığına, tam herkes geriye çekilmişken çevik hareketlerle karşısındaki yaşlı adama ilerlemişti. Tam köprücük kemiğinin üstüne kendisine verilen küçük bıçakla bir çizik atmıştı. Birkaç damla kan aktığına emin olduktan sonra tekrar çevikliğini kullanarak kaçmaya çalışsa da koca çadırdaki onca asker tarafından etrafı sarılmıştı. Yaşlı adam olduğu sandalyeden yere düşerken kimse müdahale edememişti. Bir asker ona müdahale etmeye çalışsa da iş işten geçmişti. Bıçaktaki zehir hızla kanına yayılmıştı ve yaşlı adamın sonunu getirmişti.
Bu sırada TaeHyung yanındaki askerlerden kurtulmaya çalışsa da çevikliği bu sefer işini görememişti. Yaşlı adamın başından ayrılan asker ağır adamlarla TaeHyung'a yaklaşıp yeni temizlenmiş parlayan kılıcını kınından çıkarmıştı.
"Malum Kişi'nin casusunun canını almak benim için büyük bir şeref olacak. Kellesini de Malum Kişi'ye armağan ederiz."
Kirli ağzından çıkan iğrenç sözlerin ardından parıldayan kılıcını hızla indirmiş ve parlaklık yerini TaeHyung'un kanına bırakmıştı. Bilincinin açık kalması için çabalasa da başaramamış ve vücudunu sonsuz uykuya teslim etmişti.
"Başını vücudundan ayırın ve Malum Kişi'ye yollayın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ogień [TaeGi]
Fanfiction"Malum Kişi'nin fedaisi olarak bu görevi sana veriyorum. O büyük çadırdaki en yaşlı adamdan bir damla kan akıtmadan buraya dönme." ㅡㅡㅡㅡㅡ "Ben Malum Kişi'nin elçisiyim. Kralla yalnız görüşmek istiyorum." 27.07.2017