Yıldızsız Gece
Her zamanki kadar soğuk,
Her zamanki kadar keskin,
Ve aynı şekilde sıradan güne uyandım.
Zincirlerin kollarımda oluşturduğu kesikler gittikçe derinleşiyordu. Gerçi artık acıya bağışıklık kazanmış gibi hissediyordum.
Canımı asıl sıkan, sahiplendiğim bu karanlık hücremde günlerdir tek bir insan yüzü göremeden asılı olmamdı.
İçeriye gün ışığı girecek bir delik olmadığından, gündüz mü gece mi ayırt edemiyordum. Yani kaç gündür burada olduğumu hesaplamaya çalışsam başaramayacağımı biliyordum.
Yaşayan bir ölüydüm artık. Yakın zamana kadar dayanıklı olduğumu sanar, bu yüzden bir türlü yaşamayı bırakamadığımı düşünürdüm. Ama neden bana yapılan işkencelere, kollarımda derin yaralar açan zincirlere rağmen ölmediğimi anladığımda, içimdeki nefret çok daha büyüdü. Artık kafamdaki tek düşünce beni buradan çıkardıklarında onlara yapacaklarımdı.
Şu karanlık deliğe kapatıldığımdan beri, daha fazla suratımı dağıtabilmek için, onlara yapabileceklerimden korktukları için bunu engelleyecek bir sıvı enjekte ediyorlardı. Bunu yapabileceklerini ilk düşündüğümde ne zaman, ben uyurken mi veya beni "yola getirmeye" çalışırken mi enjekte ettiklerini merak ettim. Ama bir gün yarı uyur halimde bileklerime birer iğne batırılıp çekildiğinde anladım.
Acıkmamı geciktiren, beni halsizleştiren ve "ölmemi engelleyen" şey her gün enjekte ettikleri bu lanet sıvıydı. Her geçen gün kol damarlarımda ilacın yaptığı kızarıklıklar genişliyordu.
Sakallarım ve saçlarım çok daha hızlı uzamaya başlamıştı. Aynaya baksam neyle karşılaşacağımı merak ediyordum.
İnsanlar hep özenir ya, keşke ölümsüz olsam diye. Ama ben burada, karanlık kuytu köşemde, yıldızsız bir gece daha geçirmektense ölmeyi yeğlerdim.
. . . . . . .
Dışarıdan bir kaç kişinin yaklaşma sesleri duyuluyordu. Her halde günün yine o malum saati gelmişti. Ağır demir kapıdan sesler gelmeye başladı ve ardından gıcırtıyla açıldı. Yüzlerini net seçemediğim üç siyahlı adam yanıma yaklaştılar. İki kolumdan tutup bileklerimdeki zincirleri çıkardılar.
Boğazımdan hırıltıyla çıkan sesimle "Ne oldu yani, o pezevenk sonunda beni çıkarmaya mı karar verdi?"
"Kes sesini yoksa şu kapıdan sağ çıkamayacaksın." Dedi uzun boylu olan gardiyan.
Kollarımdan tutup sürüklercesine ilerlediler. "Kendim yürüyebilirim." Diyerek sertçe yüzlerine baktım. Bileklerim arkadan bağlanıp ittirilerek boğucu koridorlarda yürümeye başladım.
Uzaktan bağıran bir kızın sesi geliyordu.
"Çekiştirmeyi bırak!" diye bağırdı kız sinirle. Herhalde benim gibi olan yeni birini bulmuşlardı.
"Neresine dokunuyorsun lan onun orospu çocuğu!" dedi kalın bir erkek sesi. Anlaşılan bu sefer birden fazla kişi getirilmişti.
Koridor boyunca ilerledikçe sesler daha yakından gelmeye başladı. Köşeyi dönünce sonunda onları görebildim.
Kızın uzun, dağınık saçları yüzünü kapatmıştı. Hiç durmadan hareket ediyor, kollarından tutan gardiyanlara küfürler savuruyordu.
"Sesini kes aptal kız, yoksa bu sefer şok cihazını yanlış yerlerinde hissedeceksin." Dedi pis bir gülüşle gardiyan.
Kızın arkasından, başka gardiyanların tuttuğu uzun boylu bir çocuk geliyordu. Onun da neredeyse omuzlarına uzanan, birbirine girmiş saçları vardı. Daha sessizdi ama kıza dokunulduğu anda çıldıracak gibi oluyordu.
Hah, çiftleri getirmişlerdi yani.
Bileklerimde bağlı olan zincirlerden çıkan sesle, dikkatle baktığım yeni kızın kafası hışımla bana doğru döndü. Kısa bir süre boyunca gözlerimiz buluştu.
Ve ben kızgınlıkla bakan o gözleri bir daha unutamayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge
RomanceBildiği dünyanın ne kadar farklı olduğundan habersiz bir genç kız , yıllardır sıradan hayatını yaşadığı evinden çıkarılarak zorla bir merkeze getirilir. Hayatı boyunca asla inanmayacağını sandığı gerçekler yüzüne vurulur. Birde aynı yerde tanıştığ...