"Emek vermeden bir şeye ulaşmayı düşünmek, hayalperestlikten başka bir şey değildir.... " Niyazi F.Eres
Her gün yeni bir şeyler öğretiyor hayat. Her gün biraz daha büyütüyor içimdeki çocuğu. Eskiden pembe pencerelerden bakardım dünyaya. O zaman Dünya bembeyaz bulutlardan gecelerimi süsleyen masallardan ibaretti sanki. Oysa şimdi baktığım pencere halen aynı ama gördüğüm hayat farklı. Demek ki hayat bir tek yaşanarak öğreniliyormuş, sadece yaşanarak. Bakmakla görmek farklı şeylermiş. Bunu da büyüdükçe daha iyi anlıyormuş insan. Adına masumluk dediğim o pencereden baktığımda birçok şeyi görmemişim, meğerse sadece bakmışım. Zaman her şeye ilaç olduğu gibi gerçekleri görmemede ilaç oldu. O, her yeni gün biraz daha öğretti bana hayatı. İnsanların göründüğü gibi olmadığını, hiçbir şeyin aslında. Şimdi gerçekten büyüdüğümü hissediyorum. Herkes özenir ya çocuk olmaya, ben özenmiyorum artık. Çünkü hayat öyle şeyler yaşattı ki bu dünyada çocuk olmak demek kırılmak, üzülmek demek. Başa çıkamadım melek, dünya tatlısı sandığım maskelerin altındaki yalan insanlarla. Ben artık olgun bir insan olmak istiyorum, bu hayata karşı dimdik durabilmek için. Ki öyle büyük derslerde aldım ki artık hissediyorum değiştiğimi. Değiştim. Evet, inanıyorum buna. Bundan sonra güven, sevgi, aşk bu duygular konusunda eskisi gibi olmayacağımı biliyorum. Herkese güvenip, her gülen yüze aldanıp ve tatlı her sözü aşk sanmayacak kadar büyüdüm. Hayatta anladım ki hiçbir şey benden değerli değilmiş. İnsana kimse kendisi kadar yakın olamazmış. Hani bir şarkı sözünde de diyor ya "Baştan böyle yazılmış. Yok kimsenin kimsesi. Hiç kimsenin" Aynen öyle işte, insanın kimsesi yok bu hayatta; kendinden başka. O yüzden bundan sonra değmeyecek insanlara ne üzülürüm ne zerre kadar gözyaşı dökerim. Mutlulukta dilemem bedduada etmem. Silerim hayatımdan. Çöp misali atarım dışarı kalbimin sınırlarından. Kirletmesinler güzel dünyamı....
Defterime yazdığım son cümlelerimden sonra defterimi ve kalemimin kapağını kapatıp yerde bulunan sırt çantama attım ve oturduğum yerden ayağa kalktım. Yerde duran bavulumu da elime alıp odanın içerisinde ki kapıya doğru ilerledim ve elim tam kapının kulpundayken son kez gözlerimi odamın içerisinde gezdirdim. Bugünden itibaren o eski kirli anılarla dolu hayatımı bırakıp yeni bembeyaz temiz bir hayata merhaba diyecektim. Bugün Ankara' da ki son saatlerim. Küçüklüğümden beri yaşadığım şehirden, doğup büyüdüğüm evimden ve en önemlisi dost arkadaş dediğim insanlardan ayrılmak çok zor. Buraya bu şehre bu kadar alışmışken şimdi başka bir şehirde nasıl yapabilirdim ki? Haydi onu bıraktım geride bıraktığım bu şehirde ki tatlı anılarım ne olacak? Öyle kolay değil ki doğup büyüdüğün şehirden başka bir şehre taşınmak. Zengin bir ailenin kızı olduğum için bu yaşıma kadar her istediğim kolaylıkla karşılanmıştı ama artık o eski zenginlik içerisinde büyüdüğüm günler geride kaldı. Bizde her normal aile gibi olacaktık. Villalarda yaşayan, özel okullarda okuyan ben, şimdi İzmir' de tek katlı bir evde hiç tanımadığım ve nasıl insanların yaşadığını bilmediğim bir mahallede oturacaktım...
Her şey babamın iflas etmesiyle başladı. Bir an da hayatımız alt üst oldu. İlk önce Özel Karahan Kolejinden ağabeyim ile birlikte kaydım alındı. Ardından evimize haciz geldi ve son olarak şirketimiz elimizden alındı. İşte hayat bu kadar acımasızdı. Yanağımda hissettiğim ıslaklıkla ağladığımı fark ettim. Elimle gözyaşlarımı silip kapıyı da arkamdan kapatıp hızla odadan dışarı çıktım ve merdivenlerden aşağı inmeye başladım. Merdivenlerden inmemle gördüğüm manzara karşısında gözlerimin tekrardan dolmasına engel olamamıştım. Koskoca DURMAZ ailesinin salonu karşımda bomboş bir şekilde duruyordu. Oysa ki şuan bu salonda göze çarpan altın yaldızlı mobilyalar, uzaktan kalitesi belli olan halılar, ışıltılarıyla salona ihtişam katan avizeler ve antika değerinde eşyalar olması gerekirken salon bomboş bir şekilde karşımda duruyordu. Omzumda hissettiğim ellerle bir an irkilip başımı hızla arkaya çevirdim. Omzumda bulunan ellerin sahibi ağabeyim Akın'a aitti. Ben ona buğulu dolan gözlerimle bakarken oda hüzün ve üzüntüyle gözleri karışmış bir şekilde bana bakıyordu. Sesine yansıyan üzüntü duygusuyla da konuşmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ SEVEBİLİR MİSİN?
RomanceBembeyaz tertemiz bir sayfada açılan yeni hayatlar... Sevecen insanları ve tatlı çocukları ile dolu bir mahalle... Yalnız bu sevecen mahalleyi bozan iki düşman çete... KEREM & YİĞİT.... Küçüklerinden beri birbirinden nefret eden ve dusmanlıkları hal...