Sana sevdam bir Karadeniz türküsünün sızısına denk, bizi farklı yaratan her şeye kızgınım Havva. Ben ki Adem, insanlık kasıklarımda can bulacak, kadınım başkasına anne. O kadın, Tanrı'ya bile oyunlar oynayan kadın, göğüs kafesimden seni söküp götürdü bana eş olasın diye. Lilith'i ve seni kendine ayırdı, sevmedi ama oynadı. Görmemek için aşık olmak yetiyor mu Havva bunca ihaneti? Ki senin yüreğine sis inmiş, benimki yangın yeri. Sana her dokunduğumda İblis'i anımsayacak olmam, tüm evlatlarımızı acılı birer öyküye dönüştürmeyecek mi?
-Kızıma acaba ne isim vermiştir Adem?
- Bilmem, peki ilk çocuğumuzun adı ne olmalı Havva?
-Kızımı özlüyorum, biraz dua etsek Tanrı onu bize vermez mi?
-Biraz dua etsem Tanrı yüreğini bana verir mi ki?
Tanrı, Havva ve Adem'den çocuklar istedi, her seferinde ikiz doğuracaktı Havva, her seferinde ilkmiş gibi sevinecekti Adem. Bir ev inşa ettiler önce meleklerle, meyve ağaçları ve sebzeler. Kış ve yaz, hayvanlar ve doğa. Her şeyi, yeryüzünde, yeniden. Havva bebeğinin acısını yavaş yavaş bastırıyor ve Adem'e tutuluyordu. İblis bebeğini tam 9 ay göstermedi annesine, indirmedi yere. Havva tam 9 ay sızladı ki hâlâ sızlıyordu da. Bir meleğin hediyesi olan aynaya sahipti odasında, ne zaman çırılçıplak geçse karşısına, göğsünde bebeğinin diş izlerini ve öpülüp dağlanmış yarasını görüyordu. Ademle yaşlanmak diz dize bir evlattan habersiz, kanatlarını aç.
Mucizeler biterse imkansızlıklar başlar, sonkiüçdört. Günden güne büyüyen bir kötülüğe anneyim, üstelik bir anne kadar sevgi hissedemeden. Büyüdü, çok büyüdü, kanatları benimkilerinin yarısına denk, gözleri benden daha karanlık. Alev emip kan kusturuyordu, cinlerle oynayıp meleklerle dalaşıyordu. Cennet'e girmesi yasak, Tanrı'nın akşam ziyaretlerine denk sevişlerine çocuktu. Kader kalemiyle kazanlarıma resimler çiziyor, kutsal kitapları Tanrı'nın sesinden dinleyip uyuyordu. Havva'yı özlüyorum, bir insanı özlemiyorum. Bebeğimin annesini seviyorum, bebeğimin bir annesi benim. Egomla sevişiyor, varlığıma tapıyorum. Dünyaya göre tam 9 aydır görmedi bebeğini Havva, acısını hak etmedi belki ama bunun içine sürüklendi. Yanına giden bir melek orada Adem'le bir düzen oturttuğunda, yakında bacaklarını Adem'e aralayıp yeni çocuklar vereceğini söyledi. Acıtmadı ama incitti. Eris annesini tanıyor ama annesini tanımıyordu. Topraktan olanlardan nefret ediyor, bir kıyamete denk kin dolu büyüyordu hiç sebepsiz.
Bu sabah uyandığımda yatağında yoktu, Cehennemin hiçbir yerinde yoktu, Evladı çalan cinler ve Havva'ya veren cinler rüyalarına eş panikledim. Kalktım ve yatağına yürüdüm. Bir Tanrı tüyü buldum yatağında, bebeğimin, yatağında. Almış olabilir miydi onu benden? Havva'ya veya yokluğa. Elimde bir Tanrı tüyü ile yatağında kalakaldım, kızım yoktu. O an 7 kalbimin de nasıl çarptığını, nasıl sızladığını anladım. 7 kalbimde 7 sarissa. Eris'i görememe ihtimali bedenimi orada öylece bırakmıştı, hareket edemiyor, konuşamıyor ve yastığına sarılmış ağlıyordum. Bir yılan usulca bacaklarıma dolandı, sardı tüm bedenimi sıkı sıkı, ağlamama eşlik etti tuhaf çınlamasıyla, tüm Cehennem Tanrıçasını ilk defa ağlarken gördü. Ateşlerin nasıl harlı yandığını, yılanların ve kedilerin nasıl acıklı inlediğini duysaydınız eğer, sonu geldi sanırdınız kâinatın. Kıpırdayamadım, kaç saat öylece ağladım sessizce bilmiyordum, yitirdiğimin farkındaydım, yitip gittiğimin asla. Yastık ve yılan yanmıştı kendime geldiğimde, kül olmuştu. Bedenime değse su, ateş olurdu. Evladımı aldıysa eğer Tanrı, Tanrı artık ilah olmayan bir ceset olurdu. Avcumda sıkı sıkı tuttuğum tüyle kalktım ayağa, sustu Cehennem. Ki almıştım Cehennemin lavını içime, koca kapısı aralandı evimin. Karşımda bir melek ve cin vardı. Otur, dedi. Şifa meleği kalp ritimlerimi düzenlemek için uğraşırken gözü yaşlı bir cin karşımda bana bakıyordu. Ne oldu, diye bağırdım. Eris, dedim. Bağıracaktım ama sesim titredi. Lilith, dedi melek bir elimden tutarken "anlatmış ona annesinin bir toprak olduğunu gece, Tanrı gelip Eris'i yatağında bulamayınca uyuttu seni, aslında 3 gecedir uyuyordun, aslında Eris bulunmadan uyanmaman gerekliydi ama bunu da Lilith yaptı." Tuttuğu elimi öyle sıkmışım ki eli yandı, bıraktım. Ağlamaklı bir ses tonuyla "Tanrı nerede?" diye sorabildim. Tüm kutsal kitaplarda Eris'i arıyor, dedi. Ben Eris'i kaderi okunamayacak bir büyü ile var etmiştim. Bulamaz ve kaderini yok edemezdi. Zar zor ayağa kaldırıp beni Cennet'e götürdüler, Tanrım ve kitapları, elleri ve şefkati. Çok acıyor diye kanatları altına sığındım, koluyla kavrayıp göğsüne gömdü, ağladım, ağladım, ç o k a ğ l a d ı m. Yeryüzüne henüz inmemiş ama kâinatın her yerinde olabilir, dedi. Kurulan her cümle acımı kat ve kat fazla kılıyordu. Havva, dedim, Havva'ya gidiyorum. Tanrım gözlerime baktı, yapma der gibi ama diyemeden. Kanatlarımı açtım, kalkacakken sendeledim, kalplerim öyle sızlıyordu ki hâlâ Tanrı'nın kucağına düştüm. Öptü alnımdan ve 3 şifa meleklerini çağırdı, ağrımı anca dindirebildiler. Yeniden açtım kanatlarımı ve yeryüzüne uçtum 2 melek eşliğinde. Havva'ya rastladım aylar sonra, çok sonra. Değişmişti. Acısı yüzünden okunur bir halde güzelliğini örtmüştü. Karnında daha ufak çok ufak iki insan vardı, yanında Adem. Yüzüme baktılar, Adem sertçe ayağa kalktı ne olduğunu anlamadan, meleklerden biri onu tuttu. Diğer melek düşük yapma ihtimaline karşı sardı Havva'yı. Gözlerim dolu dolu yüzüne baktım uzunca. O da bana öyle. Nefreti ve acısı, ihanetimin hırsı hâlâ gözlerindeydi. Adem'i dışarı alıp durumu açıklarken bir melek, Havva ile odada kaldık. Susarak bakışlarıyla küfrediyordu. Öyle haklıydı ki, ne durumu anlatabildim nede tek cümle. Ne oldu, dedi dakikalar sonra, sessizliği bozdu. "Eris" dedim ama gözlerim konuşamadan doldu. "Kızımız" diye mırıldanırken, Adı Eris mi, dedi. Başımla onayladım. Meraklı gözlerle ne olduğunu sordu. "Kayıp, senden önceki kadın, Lilith, ona her şeyi anlatmış. Yarı toprak olduğunu, tek annesinin ben olmadığımı, kaçtı Havva, kızımız kayıp, ne Tanrı ne melekler ne de cinler bulamıyor hiçbir yerde" dedim. Aynı anda hıçkırık seslerimiz boğdu odayı, tüm kinini bırakıp kanatlarımın altında bana sarılıp ağladı. Adem'le birlikte diğer melekte içeri girdi. İkisi de Havva'yı ve bebeklerini korumak için uğraşırken Adem acımı anlayan gözlerle yüzüme baktı. Şifa melekleri odadan çıkmamızı istedi, Adem'le bahçeye çıktık. Kocaman bir elma ağaçları vardı. Görünce istemsiz gülümsedim. Havva'yı üzdüğüm için bana çok kızgın olduğunu anlattı, aylardır neler çektiğini ve acısını. Peki son zamanlarda nasıldı, dedim. "İyiye gidiyordu, hamile. Göğsünde ki yarasına bakıp bakıp ağlarken yakaladığım oldu bazı zamanlarda, seni sevmişti." /Söylediği her kelime tenime neşter darbesi/ Melekler içeriden çıktı, onu uyuttuklarını ve uyandığında canının çok acımayacağını söyledi. Her ihtimale karşı yeryüzünün üzerinde uçtuk kızımı bulmak için, hiçbir iz yoktu. Denizleri vardı, bulutları, kıtaları ama Eris yoktu. Akşama kadar aradık dünyada ama yoktu. Melekler Cennete döndü, ben yer ve okyanusların birleştiği bir yerde oturup öylece düşündüm. Kızım, yoktu. Üzerime ay ışığı vururken eve doğru kanat çırpmaya başladım. Lilith'i bulmalıydım ve kızımı. Eris bensiz yapamazdı ama en az benim kadarda gaddardı. Ya ben bulamazsam ve o da dönemezse? Evrenin sonsuz boşluğunda uçarken kalbimin teklediğini hissettim, atmak için zorlandığını, gözlerim kararmaya başlamışken Tanrımın kollarında buldum kendimi. Cennet'e kadar taşıdı, biraz üzüm şarabı içirdi, benim toparlamamı beklerken binlerce varlığı Eris'i araması için seferber etti. Kendime gelince yatağıma gitmek istedim, Cehennemime dönmek. Bırak uçmayı adımlarım bile sendeliyordu. Evimin kapısını aralayıp girecekken kızımın yatağında bir gölge sezdim ama kokusu yavrum değildi. Yatağı gören bir yılanın bedenine girip baktığımda Lilith'in orada olduğunu gördüm. Kan beynime sıçradı, kapıdan yatağa nasıl atladığımı bilmiyorken o yorgunlukla, bir anda tüm bedeni pençelerimin altındaydı. Gözlerime korkuyla ama yaptığı şeyin gururu ile bakıyordu. Hrrr, yüzüne doğru alev kükredim, güzelliği yüzünün yanan sağ tarafı ile yok oldu. Gözlerinde hâlâ zafer gülüşü dururken "Beni öldürürsen kızını asla bulamazsın" diye mırıldandı. "İblisle pazarlık olmaz küçük aptal" diye bağırırken Tanrı'nın varlığı arkamda belirdi. Sesinde bir çaresizlikle "yapma" diye fısıldarken İlahım, Lilith'in kafasını bedeninden pençelirimle ayırmanın orgazmına ulaşmıştım. Kızımı bulmaya bin adım uzaklaşıp, tüm İblisliğimle kalbini parçaladım. Arkamı döndüğümde Tanrı ürkek bakışlarla yüzüme baktı. Hatırladı, bir İblisten önce bir anneydim, yavruma dokunanı mahvederdim.
Lilith'in leşini yatağımın altına koyup biraz uzandım, Tanrı'da yanıma, saçlarımı okşadı, okşadı, evlat gibi kokuyordu. Bir cesede ninni söyleyip uyuttu.
/Kızımı benden çalan rüyalardan, kızımı benden çalan ölülere./
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Şarap
RomanceHer masal cennetten çıkma, İblis'in masalı cennetten kovulmaydı. Tanrı ateşten afeti fırlattı cehenneme, Tanrı topraktan afeti fırlattı dünyaya. Annem anlattı bu masalı bana ama tek şartla. Babama söylemek yokmuş, yoksa çok kızar ve tüm elmaları öld...