Havva, öldü? Kitabı elimden bırakıp Dünyaya doğru kanatlarımı açtım, bir galaksi, iki galaksi, hiç galaksi.Kızımın kaybına mı Havva'nın ölümü? Elimden alınanlar senfonik kıyamet destanları. Hırsıma ve hüznüme, sevgilerle. Kanatlarımın çırpınışı, şeytan yedilisinin tınısını kâinata yayarak* Dünya ve Havva ve Adem ve çocuklar. Gülümseyen kadın yüzü, yaşıyor. Ama kutsalda ölü? Beynimin anlam kargaşası geleceğin savaşları. Madem Havva hayatta, neden Eris'e onu öldürdüğü için üzgün olduğunu söyledi? Adem'in yüzüne ilişti gözlerim, peygamberliği elmacık kemiklerine bile yansımıştı. Rahatsızlık vermeden gerisin geri döndüm Cehhenemime. Kitap yerinde, bebeğimin beşiği ise sallanıyordu. Onca muamma içinde Tanrının hırpaladığı kalplerimin bozuk ritmiyle her sessizliği ürkütüyordum.
/Kitabı arala, masala şiirle/
"Anneni özlüyor musun, Havva olan? Onu hiç tanımadın, doğduğunda göğsünü yırttın ve ona ebedi bir iz verdin. Annen öptü, dağladı. Öyle sever gibi oynadı ki Havva'ya, seni annene verirken hiç tereddüt etmedi annen. Karısı, karısına, evladını. Sol avucuna bak Eris, o simsiyah leke senin yaratma gücün. Eğer tüm kâinatı yeniden yaratılmasını istiyorsan sahiden, bunu ben yapamam artık. Güçsüz ve bitkin bir ilahım ve kocaman sırrımız Eris..."
Ve nice sayfalar, okumak sabırsızlandırıyor ve delirtiyor. Güçsüz Tanrı, yaratan Eris, ha? Yolla ki her şeyi uzaklara, tablonun tümünü seyret, tablonun göğsünü deş.Beni anlarsan boynumun sağındaki büyü lekesine adını saklarım. Öfkeme kızımın kaybı, anneliğime hakaretsin Tanrım.
Kitabı yeniden açtım fakat aradaki tüm sayfalar bomboştu. Elimde kalan tanrı tüyünü bir kitap ayracı gibi arasına iliştirince yazıların okunabilirliğini gördüm. Sahiden mi, gizli kutsalın çözümü bu kadar mı basit? Çocuk musun Tanrı mı? Sayfaları karıştıra karıştıra karıştıra daha silik bir mürekkebe rastladım.
Sayfa 111/Sona Fısıldanan Sır
"Sence yeniden eskisi gibi olur mu Eris? Eğer doğru yaratırsan olur dimi? Evreni diyorum, başarırız. Şimdi bu kitabı ve içinde yazanları sakla, yok et. Gizlendiğim yer İblis'in aynasının ardında kalacak ki olabilecek olanları kontrol edebilme fırsatım olsun..."
Aynamın ardı? Odamda, Tanrı? Günlerdir? Kitabın aynaya savruluşu/dağılan ayna nereden baksan yedi sene lanet demek. Bir yangından 3 dakika önce çıkmış gibi ürkek ve ölü bakan gözler, benimkiler ne kadar kara ise o kadar beyaz gözler.
"Gökte büyük bir belirti göründü. Güneşi kuşanmış bir kadının ayaklarının altında ay, başında on iki yıldızdan bir taç vardı." Vahiy 12:1
Karanlığıma kadar soluk bir aydınlık, Cennet ve Cehennem inledi. Sırrı sakla, hastane odalarına, morglara. Sırrı sakla, kalplere ve mezarlara. Senden nefret ettiğim kadar kinim çocuk içimde. Uzun süredir orada gibi/ Tanrıma benzemiyor ama bir İlah olduğu soluğundan bile belliydi. Beynimi yakmaya yeminli bir kutsalın Tanrı dediği kimdi? Gözlerime baktı, sessizliğe üflesede bölmedi. Balkondan sarkan çocukların heyecanı ve korkusu kadar baktı gözlerime. Sen kimsin, dedim. Sustu. Sen kimsin, dedim. Sustu. Genişleyip açılan kanatlarım karşısında sertleşen bakışlarıyla bir ses eşlik etti "İlâhın."
Yeri yedi kez, göğü yedi kez, kalbimi yedi kez yarattılar. Hiç bir acıma şiir basmadılar. Seni özlemekten utanacak hale getirdin beni. Bu kitapta sana karşıladığım her satır kalbimin ardında utançtan bir lekedir.
Tekrarlıyorum, sen kimsin ve kızıma ne yaptın, dedim. Anlamaksızın yüzüme bakıp "İlahınım ve kızına bir şey yapmadım, bak hâlâ cennette" dedi. Bozamadığım bir kabusun içinde gibiydim. Bir meleğin gözlerinden Cenneti inceledim fakat sadece Tanrı ve diğerleri vardı, Eris yoktu. Tanrı vardı, Tanrı oradaysa buradaki İlah? "Burada kal" dedim ve tam Cennete gidecekken karşı koyamadığım bir enerji dalgası ile beni bulunduğum noktaya geri çekti. Korkmak? Karşı koyamamak? Yapma. Yaralı bir kadınım, kızım kayıp. Yaralı bir kızım, yedi kalbim haylazlık yapamayacak kadar harabe.
"Durup dinlemeyeceksen ne diye sonsuz sessizliğimi bozdun ki?"
"Çünkü İlahınım diyorsun ve bak, yaratıcım Cennette, sen kimsin?"
"İblis, kovulmuş meleğim benim, kitabın tamamını okumadın di mi? Sabredemedin yine?" dedi. Kovulmuş mu meleğin?
"Kovulmadım ve senin meleğin felan değilim. Ve evet tamamını okumadım." Cehennemin serinliğini hissettim, tenimin ateşinin yavaşça ılıdığını. Şimdi Cennete gitmek yok, beni dinlersen sana kızının yerini söylerim, dedi. Ah bir de anlaşma yapacaktım, aynamın ardında ki yaratıkla....
"Henüz kovmadı mı seni?"
"Hayır hâlâ bir meleğim."
"Sana Tanrın olduğunu mu söyledi?"
"Her şeyi yaratışını izledim, söylemesine gerek kalmadı."
"Peki o zaman İbliscik, öyleyse ben neyim sence?"
"Benden önce yarattığı hatalı bir varlık felan mı?"
"İkinizden de önce vardım, saygısızlık etme."
"Hahahahah, sahiden mi, ah özür dilerim Tanrıcık, peki şu Cennette ki ne, insan felan mı?"
"Aslında sayılır biliyor musun? Kendine öyle güveniyorsun ki, kibrinden ilahın olduğumu kabul edemiyorsun."Sonkiüçdört. Tiyatroya saygısızlık edenler için sinemalar yaratıldı.
Damarlarını damarlarıma dikmek mümkün olsa, aort damarını şah damarıma dikerdim sevgilim.
Bazen bunalıyorum, ayağımı yırtan taşlar kadar nefret ediyorum sonra her şeyden. Nefret ediyorsun dağılgan zihnimden, sövüp sevdiğim şey olmaktan, benden.
Yerde o kadar çok kırık ayna parçası var ki zihnimi toparlayamıyorum. Her birine yansıyorum ama hiç birinde tam değilim.
*Bir mezara bir kadın gömersen tek ruh,
Bir mezara bir erkek gömersen tek ruh,
Bir mezara bir evlat gömersen üç ruh gömülür.*Arkam da beliren Tanrı, önümde var olan Tanrı. Arkamı döndüğümde beni kanatları ardına aldı, "onu bulmuşsun" diye mırıldandı ve beni oradan götürdü. Neler oluyor diye avaz avaz çığlıklarıma rağmen sessizliğini öyle korudu ki, sessizliği sinirimi harladı. Tekrarladım "Neler oluyor?" Beni yere bırakıp, gözlerime baktı, bir dilsizin söylediği türkü gibi baktı. "O ne derse inan, ben sana bunca şeyi açıklayamam" dedi. "Ne yani, ilah olduğunu söylüyor?" Bomboş baktı, benden daha boş. Sonra sessizce beni odama götürdü. O yatağımın üzerinde oturuyordu, yanına oturttu beni, kendi Eris'in beşiğine. Üçdörtbeş, kızına ninni söyle.
"Eğer seni yaratmasaydım şuan kâinat düzeni iyiliğe harmandı. Kitapta okuduğun yere kadar her şey doğru, Havva öldü, Adem öldü, bebekleri ve tüm topraklar öldü. Ben onları ölümlü yarattım, ruhları buraya dönecek şekilde, fakat olmadı, neden olmadı biliyor musun İblis? Eris yüzünden. Onu yaratırken kadersizliğimi çaldın. Gücümü milyarlarca sene emdi emdi durdu, sen kadar haylaz bir kızdı. Asla yarı ateş yarı toprak olduğunu bilmemeliydi ama öğrendi. İşin komik yanı ne biliyor musun meleğim, sen ondan daha küçük yaştasın, o seni yeniden ve yeniden yaratırken kaç evren harap etti, ne kadar uzun bir boşlukta özlüyor haberin bile yok... Bu sırrı öğrendiği gün, saf ateş olmadığını yani, kini öyle büyüktü ki, evreni ve tüm kaderleri yaktı, ateşleri yaktı, engel olamadım, o güçlendikçe ben zayıfladım. Senide o öldürdü, diğer tüm melekeleri de ve her şeyi. Ayı ve güneşi bile. Aklın iyice karıştı dimi? Biliyorum. Eris hiç ölmedi, sana ve Havva'ya kavuşmak için, yeniden iki annenin kızı olmak için öyle çok çabaladı ki, yaktığı kaderler arasında iki kadersiz kaldığımızda her şeyi yeniden yaratmak istedi. İnsanlık defalarca onca işkenceyi, senin minik haylazlığın yüzünden çekti İblis. Defalarca tam sana kavuştum derken her şey yine yok oldu, sonsuz bir de javu gibi, var et, yok ol, var et, yok ol."
Dedikleri karşısında hissetiğim tek şey boşlukdu, gözleriyle arkamı işaret edip "İşte kızın, bak orada" dedi. Döndüğümde arkamda bir Tanrı, önümde bir Tanrı vardı.
Tanrım vardı, kızın diye işaret ettiği yerde. Tekrar yaratan kızımdı, tekrar yaratılan ben. Tekrar eden yarattığım bir döngüydü. Tanrım, Tanrısı, kızım ve Tanrısı. Bir Tanrının gözünüzün önünde haylaz bir kız çocuğu gibi ellerini size uzatması, bir yangına gebe kâinat.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Şarap
Roman d'amourHer masal cennetten çıkma, İblis'in masalı cennetten kovulmaydı. Tanrı ateşten afeti fırlattı cehenneme, Tanrı topraktan afeti fırlattı dünyaya. Annem anlattı bu masalı bana ama tek şartla. Babama söylemek yokmuş, yoksa çok kızar ve tüm elmaları öld...