Genç adam karşısında ki yatakta herşeyden habersizce yatan adamı süzerken ruhsuz gözlerini hafifçe kıstı. Dişlerinin arasında ezilen sakızı geçen dakikalar içerisin de tadını kaybetsede adam bunu pek umusamıyordu. Gözlerini bu sefer bulunduğu ortama çevirdiğinde bacağını bacağının üstüne atmayı ihmal etmedi.
Zaman geçiyordu...
Ağzından sakızını çıkartıp ambalajına geri koyduktan sonra tekrardan kurbanına baktı.
Öldürdüğü insanların hiç biri masum değildi!
Dudaklarına kondurduğu ruhsuz gülümsemeyle rutin haline getirdiği ıslığını çaldığında parmaklarını hafifçe şıklatmaya başladı.
Zaman daralıyordu...
Islığının tonunu biraz daha yükselttiğinde kurbanının gözleri yavaşça açıldı, kendisini buldu. Parmaklarını şıklatmayı bırakıp ıslığına bir kaç saniye daha devam ettikten sonra sessizliğe büründü.
"Sende kimsin? Evime nasıl girdin?"
Adam kurbanının sesindeki korkuyla neşelenirken oturduğu sandalyeden yavaşça doğruldu.
"Doğru soru bu değil." Başını sağa doğru eğip dudaklarını ıslattı.
"Doğru soru beni neden öldüreceksin olacak."
Karşısında ki adamın komodinin üstünde ki telefona uzanmasıyla büyük bir sakinlikle ayağı kalktı.
Kabanının içinden çıkardığı kum saatini ters çevirip komodinin üstüne bıraktıktan sonra kurbanının yanına yavaşça oturdu.
"Polisi mi arayacaksın?" Diye alayla sorup sırtını yatak başlığına dayadığında kurbanı hızla yanından kalkıp koşarcasına kapıya doğru gitti. Bunun üzerine adam yarıda bıraktığı ıslığına devam ederken avucunun içindeki anahtarı ileriye doğru uzatıp ses çıkartırcasına sallamaya başladı. Kurbanı omzunun üstünden geriye bakınıp katilinin salladığı anahtarı gördüğünde kapıyı zorlama gereği duymadan büyük bir panikle polisi aradı.
"Alo polis, evimde yabancı biri var. Yardım edin lütfen."
Adam gözlerini kurduğu kum saatine çevirip ayağı kalktığında boynunu iki yana kütletti.
Zaman gerçekten de daralıyordu.
Kabanının cebinden çıkardığı neşterle kurbanına doğru yöneldiğinde büyük bir atiklikle cep telefonunu yere fırlattı. Parçalanan telefon sesi kulaklarına iliştiğinde kurbanına yaklaşmasına sadece bir kaç adım kalmıştı.
"Ölü bir insanın telefona ihtiyacı yoktur."
Kurbanının arkasındaki yerini alıp jileti şah damarının üstünde sakince gezdirdi.
Korkuyordu...
Titriyordu...
Ölümü bekliyordu...
Kurbanının kulağına yaklaşıp sadece tek bir cümle fısıldadı.
"Ben Abel, cehennem kapılarını senin için açtım."
Neşterle şah damarını hızla ikiye böldüğünde geriye doğru adımlayıp kan akan yere durgunca baktı.
Zihninin içinde ki karanlığa biri daha hapsolduğunda arkasını dönüp yere düşen adamı umursamadan yürüdü. Taki mutlu aile tablosuna kadar. Eldivenli elleriyle çerçeveyi sıkıca kavradığında dudakları düz bir çizgi halini almıştı. Öldürdüğü adama bakıp;
"Senden öncekilere selamımı ilet." Dedikten sonra çerçeveyi yere fırlatıp ayakkabısının topuğuyla ezdi. Odadan çıkmadan komodinin üstüne koymuş olduğu kum saatine baktığında tek bir kum tanesi ölüme şahitlik ederek düştü.
Zaman BİTTİ...