Pekiii... bu Wattpad'e yayınladığım ilk hikaye ama yazdığım ilk hikaye değil tabii. Ne kadar iyi veya ne kadar kötü olup olmadığımı ölçmek, eleştiri almak için yazıyorum buraya. Genelde hikayelerin sonunu getirmeyi pek beceremem ama bu sefer deneyeceğim. İyi okumalar; eleştiri serbest.
"... Şüphesiz ve kesin bir ölüm istedi Tanrı, Daisy'den. Çok gençti; ölüm, onun gibi sevgi dolu bir kıza yakışamazdı. Tanrı, onu almayı seçti. Onu bir çoğunuz tanıyorsunuz, onunla vakit geçirdiniz ve onun hakkında birçok şey biliyorsunuz. Ama bugün ve bundan sonra onun hakkında tek bir gerçek var; o yukarıda. Bizi izliyor ve ölüm sadece Daisy'i bu dünyadan ayırdı. Tanrı, Daisy Bewley'i ve arada kalmış zavallı bedenini kutsasın. Gitmeyi seçen ruhunu yukarılara; göğe taşısın. Tanrı'm... Günahlarını ve doğru olduğunu düşündüğü yanlışlarını affet."
Papazı net olarak duyamıyordum. Aklım karmakarışıktı ve duygularım beni tüketmeye devam ediyordu. Daisy'nin cenazesine katılacağımı hiç düşünmemiştim. Bu o kadar saçma ve gülünç geliyordu ki... Buna kendimi hazırlamamıştım. Bu sinir bozucu müziğe, mırıldanmalara ve papazın bir kere daha "Tanrı" demesine tahammülüm yoktu açıkçası. Belki de Daisy'i son bir kez görürken bunun uzun süren bir veda olmasını istiyordum. Bacaklarımın hareket etmemesi bu yüzdendi. Annem cenazeye yalnızca Daisy'nin en iyi arkadaşım olduğu için katılmıştı. Aslında Daisy'nin ölmesi umrunda değildi.
İfadesizce papazı izlerken gözlerim ona takıldı. Elinde tuttuğu tertemiz mendille olmayan gözyaşlarını silerken bir yandan da papazın Daisy hakkında söylediklerini dinliyordu. Sol ayağını sürekli yere vuruyor, sıkıldığını belli ediyordu. Önemsiyormuş gibi davranmasına gerek yoktu. Önemsemiyordu ve bunu saklamıyordu. Öyleyse kendiyle beraber neden bana işkence ediyordu? Annemi anlamıyordum. Onu ve tüm ailemi... Bunca zaman sonra da anlamam mümkün değildi zaten. Bakışlarım, annemin sabırsızı aynı zamanda üzgünü oynayan ifadesinden Daisy'nin ailesine kaydı.
Cenazede tanıdığım tek aileydiler. Daisy'nin arkada bıraktığı perişan bir anne-baba ve bundan sonra Daisy tarafından hep gölgede kalacak küçük kız kardeşi Lena...
Papaz, Daisy'nin annesi Melanie'yi konuşma yapması için çağırdı.
Bencil hareketler... Çok bencil...
Daha önce onun bu kadar titrek ve zayıf bir sesle konuştuğunu görmemiştim. Melanie sanki her kelimede içinden bir parça kopuyormuş, sanki her cümlenin sonunda daha da tükeniyormuş gibi görünüyordu.
"Hayat onun için devam etmiyor olabilir ama bizim için aynı şey geçerli değil; bunu aşmak zorundayız. Elbette ölüm kötü ve sonları pek güzel değil... ama sabır bunun için var. Ve küçük umudum Lena için. Yaşamak zorundayız; Daisy burada bulunmanızı istemezdi büyük ihtimalle. O yüzden ona uyacağım... Bu bir sorumluluk; Daisy'nin bana verdiği bir şey. Onunla gurur duyuyorum, ne olursa olsun onunla hep gurur duyacağım. Böyle bir günde yanımızda olduğunuz için hepinize teşekkür ederim."
Acısını anlamam çok zordu çünkü o öz kızını kaybetmişti. Ne kadar empati kurmaya çalışsam yine de başaramazdım. Daisy benim arkadaşımdı; çok fazla bulunmayan türlerinden. Bu yüzden acısının bir kısmını paylaşıyorum. Ama bana paylaşılacak olan sadece küçük bir kısmıydı dahası değil.
"Melanie'yle konuşmaya gidiyorum. Burada bekle." dedi annem aynı tekdüze sesiyle.
Çok sade bir vedaydı bu. Belki de Daisy için çok sade.
------------------
"Öldüğümde bira şişeleriyle, cep telefonumla ve kıpkırmızı tül bir elbiseyle gömülmek istiyorum. Başımda da büyük bir şapka olmalı, çizme giymeliyim. Ve bunların hepsi kırmızı renkte olmalı. Tabutum da bahar gibi kokmalı böyle; beyaz bir tabut olmalı! Ama beyaz olan sadece o! İnsanlar siyah değil, rengarenk giyinmeli benim cenazemde. Düşünsene! Her şey olağanüstü olmalı! Çok heyecanlandım şimdi ama nasılsa ben katılamayacağım o yüzden de sanırım pek önemli değil." dedi Daisy oturduğumuz banktan kalkıp başımda dikilerek. Elini bana uzattığında kıkırdadım.