Başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz.
O sensin değil mi? Dışarıda kahkakalarla gülüp eve gelince hüzünlü bir şarkıyla yorganın altında ağlayan kişi sensin. Hani o yorganın altında hıçkırıklarını sessizleştirmeye çalışıyorsun ya? Biri gelir de güçsüz görünürüm ya da derdimi sorsalar anlatınca 'bunun için mi ağlıyorsun?' diyecekler diye. Sen ne kadar o hıçkırıkları tutarsan tut, bir gün dışarı öyle bir hıçkırık çıkar ki... Acıların önünde diz çöker.
İşte bu hikayede bizde acılarımıza hıçkırıklarımızla diz çöktüreceğiz. Bu Hayat ve Can'ın hikayesi. Bu, bizim hikayemiz...
-
Çalıştığım iş yerinden saatimin dolmasıyla kendimi dışarı attım. Ailesi yurtdışında yaşayan ve kendi kendini geçindirmeye çalışan yirmi üç yaşında bir kızdım. Sorunlu bir kızdım biraz, herkesle kolay kolay konuşamaz ve anlaşamazdım. Doğarken bile sorun çıkarmışım ya işte... Ölü doğmuşum aslında ben son anda canlanınca Hayat koymuşlar adımı.Ne tuhaf. Doğarken bile acı çeken kız.
Benim asıl canlandığım zaman hayatımdaki en anlamlı kişi olan Can'la tanışınca olmuştu. Adıyla canlandıran adam.
Yağan yağmurdan sığınmak amacıyla bir markete girdim. Aynı zaman da cebimden telefonumu çıkardım ve aramaya girip Can'ım yazısına bastım.
"Efendim Hayat'ım?" gülümsedim ve konuşmak için dudaklarımı araladım. "Ne yapıyorsun? Eve geçiyorum gelsene." cama çarpan yağmur damlalarına baktım ve gülümsedim. "Tamam geliyorum." elimi hızlıca iki yana salladım. "Hayır hayır şimdi gelme ben daha yeni işten çıktım bir yarım saat sonra gel." Beni onayladıktan sonra telefonu kapattım.
Koştura koştura oturduğum apartmana geldim. Binadan içeri girdim ve asansörü boşverip merdivenlerden hızlıca çıkmaya başladım. Eve girdikten sonra üstümü değiştirdim ve mutfağa geçip hızlıca güzel bir makarna hazırladım. Yarım saat aslında çoktan geçmişti ama işi çıkmış olsa gerekti. Sofrayı kurduktan sonra Can'ı beklemeye başladım.
Telefonum çalınca hemen elime aldım ve Can'ın aramasını yanıtladım. "Alo?" birkaç telsiz sesi gelince kaşlarımı çattım. "Can bey'in yakını mısınız?" yutkundum ve yabancı erkek sesine korkuyla yanıt verdim. "E-evet." karşıdaki kişi derin bir nefes aldı. "Ben polis memuru Ekrem Kuyu. Can bey bir trafik kazası geçirdi. **** hastanesine sevk ediyoruz. Geçmiş olsun."
Telefon ellerimin arasından kayıp düşerken gözümden bir damla yaş düştü. "Can'ım." fısıltıyla çıkan sesim beni bile titretirken. Hiçbir şey düşünmeden koşarak evden çıktım. Dedikleri hastaneye taksiyle geldikten sonra parayı verdim ve üstünü beklemeden indim.
Hastaneye girdiğim de görevli kadının yanına koştum. "Can Aksu. T-trafik kazası." kadın bilgisayardan bir şeylere baktıktan sonra başını salladı. "2.kat normal oda da. Numara 238."
Derin bir nefes aldım ve koşarak ikinci kata çıktım. Odaya hızla girdim ve uyuyan Can'ın yanına oturup hıçkırarak ağlamaya başladım. Benim gözyaşlarım düşüp onun yanağından akınca gülümsedim.
Benim gözyaşlarımla ağlayan adam.Odaya bir doktor girdi ve beni dışarı çıkardı. "İsminiz neydi?" son kez içeriye baktım ve kapıyı kapatıp doktora döndüm. "Hayat." doktor boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. "Can bey'in geçirdiği trafik kazasında hiçbir sorunu çıkmadı." gülümsedim ve başımı salladım. "Ama..." gülümsemeye devam ederek doktoru dinledim.
"Ama, Can bey ilik kanseri. Sadece 4 ay ömür verebilirim. Uygun ilik bulunsa da artık çok zor... Hastalık çok ilerlemiş. Sadece 4 ayınız var."
Bu zamana kadar bir sürü hikaye yazdım. Kimini yayınladım, kimini kendime sakladım, kimini sildim, kimini öylece bıraktım. Belki bu da o silinecek hikayelerimden biri... Her hikayem bir parça ben taşıyor. Yeni parçama hoşgeldiniz. ^ ^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayat'ım
Teen FictionSevgili olan Hayat ve Can'ın tüm yaşamları Can'ın hasta olması ve sadece 4 ay ömrünün kalmasıyla hızlı bir şekilde değişecektir.