Duyduklarım bende ateşe aşık bir kelebek etkisi yaparken elimdeki bardağı sakince tezgahın üzerine koydum.Daha sessiz ve avına yaklaşan bir kurt edasıyla kulaklarımı kapıya yönelttim.''Daha kaç defa söylemeliyim?Bu kız iyice yoldan çıktı Tolga!Eve geç gelmek de ne demek? Neden hiç sesin çıkmıyor!!'' Dudaklarıma küçük bir tebessüm yerleştirerek bardağı aldım ve sakince yere bıraktım.Bu sefer sakinliğim öncekine göre daha çok gürültü çıkarmıştı.Sesler kesildi ve adımlar istikametini buldu.Eğilerek parçaları yerden toplamaya başladığımda sesler iyice yaklaştı ve aniden yanan ışık mutsuzluk taşıran gözbebeklerimin küçülmesine neden oldu.Yüzümü buruşturarak cam kırıklarını elimden geldiğince topladım.Bu yavaşlığımın onu çıldırttığını biliyordum ve bu durum sadist ruhumun zevkle gülümsemesine neden oluyordu.Sarıdan renk çalan uzun saçımdan bir tutamı kulağımın arkasına sıkıştırarak yaptığım işe odaklanıyor izlenimi verdim.''Adelya!Sana kaç defa dedim saat 9 dan sonra odandan çıkmayacaksın diye?Üstelik bu karanlıkta aklın alıyor mu da böyle işlere girişiyorsun??'' Bahar Hanım'ın tepkisizliğime daha çok öfkelendiğini bildiğimden omuz silkip bardak parçalarını tezgahın üzerine koydum ve oradan ayrılmak için kapıya doğru adım attım.İçimden 3 e kadar saydığımda öfkeli bir boğa misali nefes alıp veren Bahar Hanım'ın -ona böyle seslenmemi istiyor- rol değiştirerek adeta kolumu bir mengene edasıyla sıkmasıyla durmak zorunda kaldım.''Sana diyorum Adelya!Bu sessizliğin beni çıldırtıyor!Bir daha bu saatte evde dolaşıyor olarak görürsem seni,yapacaklarımın hesabını sana ağır bir şekilde ödetirim.Duydun mu beni?'' Dişlerimi sıkarak mutsuzluk kadehini taşıran gözlerimi kıstım ve başımı hafifçe salladım.''Güzel! O zaman şimdi odana geçebilirsin.Burcu evde yok,ben işimi halledene kadar da odandan çıkma.'' Kolumu sıkan o yılan gibi parmaklardan kurtarmak için çektim ve arkamı ona dönmeyerek odama yol aldım.
Aynadaki yansımama bakıp saçımı tarıyordum.Ay ışığında bir ışık gibi parlayan mavi gözlerim ve pürüzsüz tenime inat her an silikleşip yok olacak gibi duran ruhumun tezatını oluşturan çizgide yürüyordum.Sırtım hep dikti ve omuzlarım hiçbir zaman aşağı düşmezdi.Kendimde bu özelliği severdim.Her insan kadar düzenbazdım,yalancı ve bir o kadar da bencildim.Aynadaki yansımam haricinde yaşadığımı kanıtlayan hiçbir nesne yoktu.Ruhum,uğradığı bozgunlar sebebiyle varlığını soluklaştırmış,gözlerime yansımayan acı bir gerçeklikti.O gece lambaları söndürmedim.Ruhumun alevlerinde dans eden hüzmelerine inat o küçük sarı ışık hiç sönmedi.Ve o gece uyumadım da.Sabaha kadar hayatımı düşündüm durdum.Labirentten çıkmaya çalışan fare gibiydim.Tek fark kokusunu alabileceğim bir peynirin olmamasıydı.Ve ben o gece tekrar yandım.
------------
Kahvaltıdan sonra yürümeyi severdim.Bu kahvaltıdan sonra da öyle yaptım zaten.Kulaklıklarımı takmaya gerek duymadan kendimi sokağa attım ve hızlı adımlarla yürümeye başladım.Bir kedi gördüm,bir çocuğun başını okşadım ve yakıcı güneşe bakarak sessizce küfrettim.Ama yinede bu sevdiğim şeyi yapmaktan beni alıkoyamadı.Bir kafede soluklandım.Terden yapışmış saçlarımla her ne kadar da itici görünsem de bunu umursamadım.Bir bardak su içip oturduğum sandalyeye iyice yayıldım.Derin bir nefes aldım.Ve sonra onu gördüm...
Aramızda 3 masa olmasına rağmen elimi uzatsam dokunabileceğim kadar yakındaydı.Gözleri ateşten bir top olmuş,ruhumun derinliklerinde dans eden o küçük kızı sıcaklığıyla tehdit ediyordu.Gözlerimiz kesişmese de onu bir yerlerden hatırladığıma yemin edebilirdim.Kaşlarım istemsizce çatıldı.Elimdeki kahvenin soğukluğuna aldırmadan bir dikişte bitirdim.Masaya sertçe koyarak tek bir hamlede ayağa kalktım.Bu gösteriyi bitirmeliydim ve öyle de yaptım.Son kez gözlerinin içine bakarak beynime giren ağrıyı göz ardı etmeye çalışarak zihnimi zorladım.O esnada yanımdan geçen garsonun bana değmesiyle daldığım o hayal dünyasından soyutlandım.Kafamla bir sorunun olmadığını ifade etmeye çalıştım ve şuurunu kaybeden gözlerimi tekrar o masaya çevirdiğimde boş olduğunu fark ettim.Belki de zihnimin benimle oynadığı adil olmayan bir oyun belki de bir yanılsamaydı.Bunu ayırt edemeyeceğim fakat emin olduğum tek bir şey o adamın hayatımda bir mevkiisinin olmasıydı.Sadece bunu hatırlayamıyordum o kadar.
Eve dönüş yolu da bir hayli sıkıcıydı.Kafede olanları düşünerek kendimi bir anda o görkemli salonda bulmuştum.Bahar Hanım evde olmadığı için şanslıydım.Okulu ektiğimi düşünebilirdi ki çoğu zaman düşündüklerini umursamazdım.Ortalığı topladıktan sonra hazırlanmak için odama gittim.Üniforma olmaması işime geliyordu zira bir de onları yıkamakla uğraşamazdım.Bu evde 2 yardımcı vardı fakat kendi işlerimi kendim yapmakla yükümlüydüm.Saçlarımı kuruladıktan sonra sıkı bir at kuyruğu yaptım ve çantamı da alarak dışarı çıkmak için kapıya yöneldim.
Kampüse geldiğimde -ki bu yarım saat gibi bir süreye tekabül ediyordu- ellerim obsesif bir şekilde çantamın kayışına gitti zira kalabalığa hala alışamamıştım.Ağaçların altında oturarak vakit geçirmeye çalıştım.Elimde bir kitap vardı ve ben onu nasıl okuyacağımı bilmiyordum.Katil ruhlu bir bünyeye sahip olmak her an diken üzerinde olmanızı sağlardı.Bu nedenle bir gözüm kitapta olmasına rağmen aklımın bir köşesi sürekli etrafı kolaçan ederdi.Ders saatimin gelmesiyle kitabı yerleştirdim ve kampüse doğru adımlarımı hızlandırdım.Sanat okumak her ne kadar sanatsal gözükse de benim için bir nükteden ibaretti.
Sanılanın aksine pek arkadaşım olduğu söylenemezdi.Bu ego değildi,sadece yalnızlıkla arkadaş olmayı öğrenmiştim.Yinede Burcu vardı.Beni katillikle suçlayan yegane dostum ve duygularımın katili olan Burcu.''Görüyorum da yine asabi görünüyorsun.Eve gelmediğim için annem pek kızmadı ya?'' Omuz silkerek elimdeki fırçayı tuvalde daha sert gezdirmeye başladım.''Bahar Hanım'ı bilirsin.Umursadığı şey senin neden gelmediğin değil nasıl hesap vereceğiydi.Bu yüzden çok takmamalısın.''Soğuktu tebessümleri.Bana karşı hep mesafesini korurdu.Yine bir çok anlama gelebilecek bir tebessüm fırlattı.Üşümüştüm''Haklısın valla.Nillerdeydim dün gece,ondan gelemedim.Gerçi umrumda değil ama..'' Frapan elbisesinin yakalarını düzeltti.O an onu sarsmak istedim.Yüzünü bana çevirerek kollarını sıkıca tutup 'Biz kardeşiz!Bana neden böyle davranıyorsun?Ben suçsuzum! Canavar olan onlar!'' demek istedim.Derin bir nefes aldım.Boyamayı çoktan bitirmiş olduğum tuvale son bir çizik attıktan sonra fırçayı yerine koydum.O her ne kadar itiraf etmese de resim yaparken beni izlemeyi sevdiğini bilirdim.Sakince ona döndüm ve gözlerimin çemberinden bir duygu tanesi akıtmamaya özen gösterdim.''Haklısın.Bir şey anlatmak zorunda değilsin.Ben yemekhaneye gidiyorum.Atıştıracağım.'' dedim.
İnsanın en zorlandığı anlardan birisi de sevdiği bir insana halini anlatacak kelimeler kullanamamasıdır.Kelimeler bir ip misali birbirine tutunarak ilerlemek isteseler de önüne bir bariyer çekmek zorunda kalırsın.Burcu da aynen bunu yaşıyordum.Zihnim beni cezalandırsa da ona kendimi ifade etmek istiyordum.Hiçbir zaman edememiştim ve bir süre sonra denemeyi bırakmıştım.Adımlarımı yemekhaneye çevirdim ve omuzlarım yine dik,birbirini takip eden adımlarımın ritminde sallanan saçlarımla hızlı bir şekilde yürümeye başladım.Bir ses duydum.Sesleri hep duyardım bu ilk değildi ama farklıydı da.Ruhumun çizdiği taştan çemberin duvarlarını sarsacak yoğunluktaydı.Bir notaya sahip yol,zaman ve hızın füzyonundan oluşan ahenkli bir yapıydı.Kendimi sesi takip etmeye odakladım.İstikametim değişti.Adımlarım yavaşladı fakat omuzlarım hala dikti.Sesi takip ederek müzik odasının önüne geldim.Bu kaçık ruhumu sakinleştiren sesi dinlemek için kulağımı kapıya yasladım.
Her bir nota izinsizce içime giriyor ve damarlarıma baskı uyguluyordu.Normalde müziği sevmezdim.Müzik demek sözler demekti ve sözler bir insanı en çok acıtan materyallerdi.Gözlerim istemsizce kısıldı ve kaşlarım çatıldı.Ruhum,bu yabancı olduğu maddeye ne tepki vereceğini bilemiyor gibiydi.Elim otomatikman bu müziğin kaynağını bulmak ve kanıtlamak için kapının koluna yapıştı.Ne olduğunu anlayamadan kapıyı açmış,ruhumu dinlendiren sesin kaynağıyla aramdaki engelleri ortadan kaldırmıştı.
Tanrı'ya inanırdım.Beni tüm suçlarımla beraber cezalandırmak için hayatta tuttuğunu bilecek kadar inanırdım.Ve tüm kalbimle severdim.Lakin evrenin sonsuzluğuna inanmazdım.Her şeyin başlangıcı ve bir sonu olurdu.Ve sona gittiğinizde başlangıcı unuturdunuz.İşte ben o an kozmosun küçüklüğüne inandım.Benimle hala bir arkadaş gibi dalga geçtiğine de..Elim kapı kolunda donup kalmıştı ve istemsizce nefesim akmıyordu.Gözbebeklerim bu kozmosa inat soğukluğunu dağıtmış,donuktu.Kozmos acı verici bir gerçeklikti,canınızı acıtabilir,sizi-soğukkanlı olsanız dahi- şaşırtabilirdi.Bu yanılsamaya karşı gözlerimi kırpmaya çalıştım.
Ve sonra onu gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Prusya Mavisi
Teen FictionSize bir hikaye anlatacağım. Siyah bir Şah ve bir vezirin hikayesini.. Ne kaybeder ne kazanırlardı. Ne harcanır ne de varolurlardı.. İki düşman Tek masa Birbirlerine karışmaları kaçınılmazdı.. Tek bir nefeste birbirleriyle kaynaştı renkleri.. Ve vüc...