"Hayal gücü, gerçekliğe karşı verilen savaştaki tek silahtır."
Jules De Gautier~GAME OVER~
-" Lanet olsun!!! Beni yine öldürdü!"
Owen iki haftadır 3. leveli geçmek için çabalıyordu. Ama artık bunun neredeyse imkansız olduğunu düşünmeye başlamıştı. Halbuki tarih sınıfındaki Cevin 4. levele geçtiğini iddia ediyordu ve bu her kaybettiğinde sinirlerini dahada bozuyordu.
Oyun 6 yıl önce piyasaya sürülmüştü ve o zamandan beri popülerliğini devam ettiriyordu. Oyunun son derece zor olması oyuncu kriterlerinide zorluyor ve seçici hale getiriyordu. Oyuncuların kıvrak zekalı, zeki, odaklanmış ve kendini adamış olması gerekmekteydi. Ayrıca her isteyenin oyuna girememesi oyuncunun kendini özel ve güçlü hissetmesine de destek sağlıyordu. Oyun indirildiği andan sonra kısa süren bir arenada savaşmanız ve kendinizi göstermeniz gerekiyordu. Daha sonra eğer oyun sizi kabul ederse devam edebiliyordunuz. Her oyuncunun kendine özel giriş kodu ve bir ismi oluyordu.
Oyuncuların oyuna bu kadar tutkulu olmalarının birçok sebebi vardı. Zekalarını ölçüp onu diğer kullanıcılarla yarıştırıyorlardı. Bölümler son derece heyecan verici ve hayal gücünün harikulade birleşiminden oluşuyordu. Karakterler, mekanlar ve verilen görevlerin olağandışılığı ve güzelliği oyun kurucusunun bir insan olamayacağı fikrini oyuncuların gözünde daha da güçlendiriyordu. Kurucuya tapıyorlardı. Fakat oyunun tüm sistem telifi ve kurucusu gizliydi. Araştırılmasına rağmen kurucuyu kimsenin tanımaması oyunu daha eşsiz ve gizemli yapıyordu. Hatta bazı ülkelerde ebeveynler tarafından oyunun çocukların ve yetişkinlerin beyinlerine zarar verdiği, tüm zamanlarını bilgisayar başında geçirdiklerinden normal hayattan kopuk, asosyallik ve içine kapanıklık belirtileri gösterdikleri için oyunun yasaklanması gerektiğini savunmuş ve bu konuda çeşitli davalar ile oyunun kapatılması için uğraşmışlardı.× ETERNAL INFINITY ×
-Oyuna baştan başlamak ister misin simurg28?-Owen! Owen hadi! Artık o aptal oyunu bırak ve yemeğe gel.
-Sanırım daha sonra devam edeceğim dostum.
Annem akşam yemeği saatinden asla şaşmazdı. Hergün aynı saatte birlikte yemek yer ve yemekten sonra herkes tekrardan kendi hayatına geri dönerdi. Aslında birlikte olduğumuz tek zamandı bu. Merdivenlerden inip zayıf bir ışığın aydınlattığı büyük salona vardım. Babam ve annem dikdörtgen masanın iki ucundaydılar. Birbirlerinin gözlerinin içine bakmayalı ne kadar oldu tanrı bilir.
Annemin elinde telefonu vardı. Muhtemelen yeni semineri için yapacağı konuşmayı inceliyordu. Annem eskiden öğretmendi ve şimdi ise seminerlere konuşmacı olarak katılıyordu. O her zaman meşgul olmuştu. Yaşlılık ve yıllar otoriter ve son derece dominant kişiliğinden hiçbir şey kaybettirmemişti. Çocukluğumdaki tek mutlu anımdan hatırladığım parlak lavanta kokan sarı saçlarının arasında aklar vardı şimdi. Tabağımdaki tavuk ve salatayı bıçaklamaya başladım.-Günün nasıl geçti Owen?
Öylesine sorulmuş samiyetsiz sorulara her zaman alışkındım. Her zamanki gibi :
-İyi.
Dedim.
-Peki senin Tina? Fransızca dersin nasıl gidiyor? Sana çalışmanı söylemiştim.
-Ahh! Fransızca'dan nefret ediyorum. Beni zorla o sınıfa tıktın anne!
-Kelimelerine dikkat et Tina!
-Her neyse! Ben odama gidiyorum.
Tina zaten odasından ya yemek yemek için ya da sinir bozucu sevgilisiyle veya arkadaşlarıyla buluşacağı zaman çıkıyordu. Sanırım okuldaki diğer tüm insanlar gibi oda benim bir ezik olduğumu düşünüyordu. Kimin umrunda.