•Bölüm 1/Kamp Ateşi•

68 8 1
                                    

      Kuşlar cıvıl cıvıl insanlara huzur verici sessizliğe bürünen şehire sesleriyle neşe katıyor, Güneş dondurucu soğukluğu o sımsıcak ateşiyle ısıtıyor, kapkaranlık o çevreyi parıl parıl ışıltıyor, aileler çocuklarıyla beraber kahkahalar atıyor, peki ya ben? Kapkaranlık hayatımın zincirli hapisli bir yerde kapalı kalmış gibiyim. Sıkıntım gezmek, eğlenmek değil. Hayat. Evet, ben her gün bunlara maruz kalıyorum, aslında şişman bir kız değilim ama çok zayıfım,
"Bu ne zayıflık geberip gideceksin."
Biraz şişman tanıklarım var,
"Bu ne ayı gibisin."
İnsanlar, kendilerinin bir takım özelliklerinden memnun değilseler onları değiştirebilirler değil mi? Şişman bir insan biraz diyet ve spor yaparak birkaç ayda güzel bir vücuda kavuşabilir, çok sivilcesi veya siyah noktası varsa bir çeşit maske veya ilaçlar kullanarak yine o lanet lekelerden kurtulabilir, eğer kıvırcık saçlıysa saçını düzleştirebilir, boyu çok kısaysa birkaç egzersiz yaparak birkaç santimetre boyunu yükseltebilir veya onu uzun gösteren ayakkabılar giymeyi tercih edebilir. Bunun gibi birçok sıkıntıda kolay çözümler var ama insanlar yapmıyorsa bu o halleriyle gayet mutlu anlamına gelmez mi bu? Ee, o zaman neden insanlar onlara bu kadar çok karışıyor? Neden o insanların öyle bir dış görünüşe sahip olmasıyla alıp verilemeyen ne ki bu sebeplerden dolayı bu kadar hakaret ediliyor? Ben dış görünüşümden ve giyiniş tarzımdan dolayı namus bekçilerini, kendini bilmez hadsiz yaratıkların hakaretlerini, iğrendirici laflarını duymak, görmek, okumak zorunda değilim. Gerçekten hayat bu mu? Bunun gibi iğrenç lafları duymak ve görmek için mi bu lanet hayata geldik biz? Anlayamıyorum. Bir insan görünüşü için bu kadar hakaret almak zorunda mı? Ben böyle bir kızım, böyle bir insanım işte. Görünüşü yüzünden birçok yaratıkların hakaretlerine maruz kalmış insanlardanım.

Adım Derya Akça, 19 yaşındayım, İstanbul'da yaşıyorum. Babama ne oldu, bilmiyorum. Birkaç yıl önce hayatımda üvey babam vardı, artık oda yok. Yani anlayacağınız, annem gerçekten güçlü bir kadın, ben babasız büyüdüm, tecrübeliyim. Hiçbir erkeğin yokluğu koymaz bana.

Ha birde Ezgi var, benim Ortaokuldan beri her daim birlikte olduğumuz kardeşten çok daha güzel bir seviyede olduğumuz bir dostluğa sahibim, biz birlikte bir bütün oluruz, çok küstük bu zamana kadar ama hiçbir zaman yollarımızı kesmedik. Çünkü yapboz parçaları bir araya gelmezse o yapboz asla tamamlanmaz değil mi?

**

     Sabah, karanlık odamı biraz aydınlatan baş ucumda duran gece lambamın yanında duran şu alarm dediğimiz bir zımbırtı var ya, hepimizin nefret ettiği. Benim oda yok.

"Scottish Fold cinsinden olan tüy yumağı kedim Loppy, yanımda bir ip yumağı, mor renkli ip yumağını elime aldıktan sonra Loppy üstüme atladı..."

"Ezgi, napıyorsun sen? Bir uyutmadın be, alarma razı ettin seni..."

"Peki,Derya. Okul kırk yılda bir kamp gezisi düzenliyor, biz saatlerce çantalarımızı hazırlıyoruz ve biz senin o kıymetli uykun yüzünden geç kalacağız!"

"Ciddi misin?"

"Hâlâ duruyor kalksana be!"

Yataktan gerçekleri hatırlamamla fırlayarak ne giysem diyerekten dolabımı açtım, kamuflaj bir kot pantolon, siyah bir t-shirt geçirdim. Bir Instagram butiğinden sipariş ettiğim sık sık giydiğim bordo renkte bir spor ayakkabı giydim.

"Acele edersen iyi edersin."

"Tamam, bak birkaç dakikada üstüme bir şeyler geçirdim."

"Senden beklemezdim."

"Bende kendimden."

Ezgi, herşeyiyle tamamdı, bordo ama kenarında beyaz çizgiler olan, üstünde "HARVARD UNIVESTY" yazan bir t-shirt, lacivert bir kot pantolon giymişti. Makyaj, en sevdiğim. Gözlerime hafif kahve tonlarında far sürdüm, ardından bana abuk sabuk laflar söyleyeyince onları kesmek için jilet gibi bir eyeliner çektim,kirpiklerimi Allah katına kadar çıkaran maskaramı sürdüm son olaraksa, şeftali tonlarında açık renkli ruj sürdüm. Baktım Ezgi'nin elinde kendi çantası var, bende kendi çantamı aniden alıp, Ezgi'nin hiç beklemediği bir anda elinden tutup direk dışarı çıktık. Koştura koştura okula gittik. Okula geldiğimizde o telaşımız bitti çünkü daha 25 dakika vardı ve birkaç kişi toplansa da çoğu kişi daha gelmemişti, kamp gezisini düzenleyen Melisa ve Uğur Hoca bile daha gelmemişti. Biz Ezgi'yle bir kenara oturduk. Okulda bütün sene kavgalı olduğum annemin namusuna kadar hadsizce laflar söyleyen dönem sonunda saçını başını yolduktan sonra elimde bir avuç saçını biriktirdiğim o meşhur Melda'da vardı tabiki, olmaz olur mu?

CENNETTEN MUCİZELERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin