İlk başta gözlerim kocaman açıldı ama sonra soğuk bakışlarım tekrar çocuğa yöneldi. "Ben insanları soyadlarına veya ailelerine göre değerlendirmem. İsmini aldığın Black burada olsaydı eminim bana hak verirdi. " dedim. Bunun üzerine yeşil gözler kısıldı ve küçümser bir hal aldı. "Peki siz kimsiniz Prenses hazretleri?". "Nyssa Nightingale"dedim. Bunun üzerine yeşil gözler diğer kızlara çevrildi ve gözleri Ashley'nin üzerinde biraz daha uzun bir süre durakladı.
"Rebekah Wren"
"Hanna Marin"
"A-Ashley Allen"
Bunun üzerine James kıza dönüp göz kırparak "Bende James Sirius Potter. Tanıştığımıza memnun oldum hanımlar. Seninle de tanıştığımıza memnun oldum Çok Bilmiş."dedi. Sinirle ayağa fırladım ve çocuğu kompartımandan koridora itip kapıyı hızla kapattım. Yerime oturduğumda küçük bir kıkırtı duydum. En sonunda dayanamamış olacaklar ki hepsi gülme krizine girdi. Bende en sonunda dayanamayıp gülmeye başladım. Etraf sakinleşince Hanna "Ash çocuğun yüzünü gördün mü? Senden kesinlikle hoşlandı. Benden güzel olduğunu ona ne düşündürttü acaba?"
Rebekah " Ihım EGOİST ıhım." dedi. Hanna klasik acıyan bakışını ona attı. Bir süre sonra konu binalara gelmişti. Ashley'nin ailesi yıllar boyunca bir iki istisna dışında hep Gryffindordalarmış. Benim annemse bir Ravenclawdı. Babam ise bir Gryffindor. Ben hangi binada olacağımı tam kestiremiyordum.Tren durmaya başladığında hepimiz üstümüzü giyinmiştik. Koridorlar yavaş yavaş dolmaya başlamıştı. Sandıkları ve havyanlarımızı (benim bir baykuşum, Hanna'nın bir kedisi , Ashley'ninse bir hamsterı vardı.) trende bırakıp aşağı indik. Karşımıza gerçekten dev gibi bir adam çıktı. Koyu kahve olan gür sakalında beyazlıklar vardı. Annemlerin ve kuzenimin anlattıklarından onun Hagrid yani Hogwarts'ın bekçisi olduğunu biliyordum. Diğer ikisi onu görünce küçük çaplı bir şok geçirince ikisini ellerinden tutup kocaman bir elin bize o tarafa gitmemiz için çağırdığı yere götürdüm. Hagrid'e kocaman gülümsedik hepimiz. O da aynı sıcaklıkla bize karşılık verdi. 1. Sınıfların hepsi o tarafa gelince sandallara doğru ilerledik. Sandallar üçer kişilikti. Bir kişinin dılarda kaldığını fark ettik, bu yüzden ikişerli grup olduk. Rebekah ile birlikte bir sandığa bindik. Yanımıza gelen kişiye sırtım dönüktü. Sandallar yüzmeye başladığında nefesim kesildi. Şatoyu görüyordum. Işıklandırılmış şato büyülüydü. Su ışıldıyor , ormanda ateş böcekleri dans ediyordu. Etrafımızı saran büyü gözlerimle buluşunca heyecanla ürperiyordum. Aklıma bir kitapta okuduğum söz geldi. Güzel bir manzara ancak onu anlayacak güzellikte bir göz ile buluşursa anlam kazanır. Sonra bana bakan bir çift güzel gözü fark ettim. Yeşil gözler sahibinin kalbini yansıtıyor bana ilgiyle bakıyordu. Gözlerin büyüsünden çıkıp sahibini odaklandım.
Umarım beğenmişsinizdir. İlk bölümden daha güzel olduğunu düşünüyorum. Daha tam olarak konuya giriş yapmadım. İki bölüm sonra olay örgüsü şekil almaya başlıyacak. Yorum yazıp, oy verirseniz çok mutlu olurum.
-Buda kelebek
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Reborn of the Marauders (Çapulcuların Yeniden Doğuşu)
FantasySavaştan yirmi yıl sonra dört arkadaş birlikte Potter ve Weasley ailesiyle tanışır. Peki ama ya yeni çapulcu grubu olaya katılırsa? (Umarım yeni karakterlerimi seversiniz) Eh gelin birlikte yeni çapulcularla Hogwarts'ta neler olduğunu öğrenelim...