I

5.6K 284 271
                                    


M.Ö Mısır Krallığı 

''Kraliçe Anubis!''


Yavaş adımlarımı durdurmama neden olan tiz ses tam arkamdan gelmişti. Daha önce işitmemiş olduğum bu sesin sahibini görmek adına yavaşça arkama dönerken yüzüme masum ancak bir o kadar tehlikeli bir ifade takındım. Karşımda geçtiğimiz günlerde hizmetimden aldırdığım köle duruyordu. Onu kolyelerime dokunduğu için kovmuş ancak canını bağışlamıştım. Küstah bir şekilde karşımda dikilirken gözlerine biriken korku yaşları hoşuma gidiyordu.

''Siz beni hırsızlıkla suçladınız! Bu doğru değil yıllardır sizin yanınızda size ve Kral Amon'a dürüst bir şekilde hizmet ediyor ve sizin olan hiçbir eşyaya dokunmuyorum. Ben sizin hiçbir şeyinizi çalmadım sadece kolyelerinizi temizleyecektim!''

Herkes susmuş öylece bize bakarken derin bir nefes aldım. Beyaz elbisemin uçuşan etekleri altında, bacağımda taşıdığım hançeri onun lanetli dilini kesmek adına mı yoksa kalın boynuna geçirip tek hamlede canını almaktan yana kullansam mı diye kararlaştırıyordum. Etrafa hâkim olan ölüm sessizliği emrimdeki ve sarayın içindeki köleleri korkutmuş olacak ki öylece bizi izliyor ve gözlerini bir an olsun kırpmıyorlardı. Duruşumu bozmadan sakin adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. Ağlamaktan kızarmış kahverengi gözleriyle bana bakarken aniden kendini yere atıp ayaklarıma kapandı. Tiksindiğime dair bir yüz ifadesi takınarak onu ittirdim ve sakince etrafında dolanmaya başladım. Tam arkasında durduğum anda ne yapacağımı deli gibi merak ediyor ancak bulunduğu sınıftan dolayı bana dönemiyordu. Sinsice sırıttım ve konuşmaya başladım.

''Yüce tanrılarımız yıllardır bizlere yalanın ne kadar yanlış olduğunu, doğrunun hiçbir zaman kaybetmeyeceğini bildirir ve bizi yalandan uzak tutarlar. Eski Kral ve Kraliçelerimiz bile en zor anlarında dahi yalana başvurmamışlardır. Ancak görüyorum ki son zamanlarda köleler arasında yalan söylemek bir hayli yayılmış gidiyor. Kim karşısında Kraliçesi varken yalan söyler ve o yalanlarıyla Kraliçeyi suçlarsa...''

Bacağımda ki hançeri hızlıca alıp onun boynunu kavradım ve hiçbir şekilde acımadan tek seferde hançeri boğazından geçirerek etrafa saçılan kanları izledim. İnsanlar dehşete düşmüş bir şekilde bana ve ellerim arasında ki ölü bedene bakarken elimi çektim ve güçsüz bedeni yere düşerek kendi kanıyla kaplanmaya başladı.

''...Bedelini canıyla öder.''

Kanlı hançeri belimde bulunan kemerin kenarına sıkıştırdığım ipek mendille temizleyerek üstünden geçerken hizmetliler saygıyla eğilmiş geçmemi bekliyordu. Bir kez daha onlara kendimi ve acımasızlığımı kanıtlamış olmanın verdiği gururla koridorda korkarak arkamdan gelen hizmetlilerimle ilerliyordum.

Odamın önüne geldiğimde hizmetlilerime durmalarına dair bir el işareti yaptım. Bana itaat ederek durup kapıları açtıklarında içeri girdim ve bıkkınca bir nefes verdim. Oğlum Khepri görkemli yatağımda yatıyor ve masum sesler çıkararak ellerine bakıyordu. Kocaman bir gülümseme yüzümü ele geçirdiğinde omuzlarımda takılı olan tülü tek hamlede çekip çıkardım. Yatağa doğru adımlarken oğlum beni fark ettiği an sevinç nidaları çıkarmaya başladı. Beyaz çarşaflarla uyum sağlayan bembeyaz teni, kocaman ela gözleri ve güldüğünde yanaklarında beliren ufak çukurlar beni oğluma doğduğu günden bu yana âşık etmişti. Ancak korkuyordum, oğlumun bir gün tahta geçip benim, annesinin elinde olan gücü alacağından korkuyordum. Bu yüzden onu zamanı geldiğinde sadece kendi istek ve çıkarlarım doğrultusunda büyütmek dışında bir çözümüm yoktu. Ne kadar onun varlığı benim sonum gibi gözükse bile o benim oğlumdu yapacak bir şey yoktu.

Amenta | zmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin