Merhabaa! Bu benim ilk ciddi fanfic denemem. Daha önceden Kolydia denemiştim ama çok acemice bulduğum için silmiştim. Bir ara ona da yeniden başlamak istiyorum.
Şimdik bu bana özel bir kurgu olacağı için bazı şeyleri R*wling'in yaptıklarından farklı yapmaya karar verdim. Mesela Sirius hayatta olacak. Favori karakterimi öldüremezdim. Bir de her ne kadar sevmesem de hikayenin ilerlemesi gereği Bellatrix hayatta olacak. Ve Romione hiç olmamış olacak. Ron için de aklımda birileri var hehe
"Merhaba, siz de bir..." dedi orta yaşta bir kadın. "...büyücü olmalısınız. Eşyalarınıza bakılırsa. Acaba bana peron dokuz üç çeyreğin yerini gösterebilir misiniz? Kızım daha yeni Horword'a başlıyor da. Üzügünüm adı neydi o yerin? Hah HOgwarts. Biz ailesi büyücü değiliz ve ne yapmamız gerektiğini bilmiyoruz."
"Önemli değil, önemli değil," dedim kadının ardı ardına kesilmeyen konuşmasına karşı. "Benimle gelin göstereyim."
Peron dokuz üç çeyreğin önünde durdum ve "Benim yaptığımı yapın. Panik yapmayın ve korkmayın. Muhtemelen beni gördükten sonra korkabilirsiniz ama sorun değil," dedim.
Bana anlamsız bakışlarla baktıklarında daha fazla vakit kaybetmeden perondan geçtim ve onların geçmelerini bekledim. Sorunsuz bir şekilde geçtiklerinde teşekkür ettiler ve yanımdan ayrıldılar.
Gözlerim Harry ve Ron'u arıyordu. Ron ve Ginny, Fred'in ölümünden sonra gelmek istememişleri ama Mrs. Weasley buna izin vermemişti.
Etrafa bakınırken gözüm Draco Malfoy'a takılmıştı. Bu sene geleceğini bilmiyordum. Tüm o şeyleri zorla yaptığını öne sürmüştü ama ona pek inanacaklarını sanmıyordum. Savaşta Voldemort'un tarafına, ailesinin baskısı nedeniyle geçtiği çok açıktı ama herkes sadece gördüklerini umursuyordu. Malfoylar Ölüm Yiyen miydi? Evet. Başka önemli bir şey yoktu onlar için. Ama ben şimdi bile Draco'nun halini görüyordum. Korkuyordu, belliydi. Ona gelen tepkiler olacaktı. Yine de dik duruyordu. Ne olursa olsun o Draco Malfoy'du. Kendini ezdirmezdi. Yine de tüm o yedi senedir yaptıklarını unutmak kolay değildi.
Gözleri benimkilerle buluştuğunda kısa bir süre gözlerini ayırmadı. En sonunda başını önüne eğerek oradan uzaklaştı. Sanırım tüm olaylar için özellikle ben, Harry ve Ron'a karşı suçluluk hissediyordu.
"Tanrı aşkına Hermione, sonunda gelebildin," dedi arkamda turuncu kafalı birinin sesi.
"Üzgünüm Ronald."
"Harry de daha yeni geldi," deyip Harry'nin kafasına bir tane vurdu. "Annem bekliyor hadisenize."
"Tamam, tamam," dedik Harry ile aynı anda, Ron bizi iterken.
"Nerede kaldın Ron?!" diye bağırdı Mrs. Weasley onun yanına geldiğimizde.
"Sadece Harry ve Hermione'yi aramaya gitmiştim geç kalan onlar," dedi ezile büzüle.
"Ah tabi tren birazdan kalkacak ama sen anca bahane üret Ron!!" Sonra bize döndü ve o sevimli gülümsemesiyle "Harry! Hermione! Ne çok özlemişim sizi." Bize sarıldığı sırada Ron'un onu taklit ettiğini farkettim ve ona ters bir bakış atarak Mrs Weasley'e döndüm.
"Biraz daha iyi misiniz?" Fred'den sonra yıkılmıştı kadıncağız.
"Ah tabi," diye geçiştirdi ama göz altları hiç öyle demiyordu. Konuyu değiştirerek, "O Malfoy çocuğunun da geldiğini gördünüz mü? Zavallı çocuk aile baskısıyla hareket ediyordu."
Trenin sesi yüzünde cevap vermeye fırsat bulamadan bizi ittirerek trene soktu. Eşyalarımız çoktan alınmıştı. Tren hareket ederken dördümüz de ona el sallamıştık. Yanımıza Ginny de gelmişti.
"Merhaba Hermione," dedi ve Harry'yi öpüp onunla konuşmaya başladılar. Bu manzarayı görmek istemeyen Ron ise çoktan boş bir yer bulmak için koridorda ilerliyordu. Ben de onu takip ettim. Koluma birinin çarpmasıyla durdum.
"Üzgünüm Granger," dedi gözlerime bile bakamayan Malfoy. Bir şey dememe fırsat bırakmadan yanımdan gitti. Ron arkasını dönüp baktığında omuz silkmekle yetindim.
"Az önce üzgünüm mü dedi o?"
"Evet Ronald. Çocuk Lucius değil ki özür dilemesin. Değiştiği belli."
"O bir Malfoy Hermione. Çabuk ısınma derim."
Gözlerimi devirirek bulduğu boş yere girdik. Oturduğumuz anda tırnaklarını yemeye başlamıştı.
"Sorun ne Ron?"
"Harry nerede kaldı? Niye bekletiyor ki bizi? Son senemiz işte gelsin konuşalım."
"Sormadım say ve kıskançlıklarını kendine sakla Ron. Ben gidip biraz balkabağı poğaçası alacağım. Sen de ister misin?"
"Bana çikolatalı kurbağa alsan olur mu? Strese iyi geliyorlar."
"Harry kardeşini yemiyor Ronald. Sakinleş," dedim ve yanından ayrıldım. Birkaç vagon ötemde Draco Malfoy duruyordu. Bir vagonun önünde Pansy'yle konuşuyordu. Pansy ise kapının önünde durup kapıyı kapatıyordu.
"Lütfen Pansy. Sadece son bir kez. Son Hogwarts yolculuğu bu. Başka kimse yanına kabul etmeyor. Bari sen yapma," dedi Malfoy.
Tüm Slytherin aileleri Ölüm Yiyen değildi ve hala Hogwarts'da olan tek Ölüm Yiyen Draco'ydu. Kabul edilmiyordu dolayısıyla.
"Üzgünüm Draco ama seninle görülüp son senemin de batmasını istemiyorum."
"Koskoca vagonda yalnız oturuyorsun zaten Pansy lütfen. Goyle öldü. Crabbe yok. Kimse kalmadı yanımda."
"Sanki onlar senin için önemliydi de? Goyle ve Crabbe'in ilk isimlerini bile bilmiyorsun sen."
"Pansy..." dedi Malfoy ama Pansy kapıyı çoktan kapatmıştı. Draco da daha fazla zorlamadı ve gitti. Sonrasında beni gördü ve onları dinlememe sinirlenmiş gibi bana buz gibi bir bakış atıp yanımdan hızla geçti. Kısa bir süre arkasından baktım ama sonra yoluma devam ettim. Yine buz gibi bakışlarına maruz kalmıştım. Oysa bu sene farklı olur sanmıştım. Daha az suçlu olurdu. Ama huylu huyundan vazgeçmiyordu işte. Malfoy her yerde Malfoy'du.
Bu bölüm niye bu kadar sıkıcı oldu bilmiyorum ama daha yeni yeni. Diğer bölümlerde feels geçirtecek şeyler olacak. Hemen ikinci bölümden çok olmaz ama olacak yani. Hem biraz daha uzun yazarım belki bölümleri. Sıkılmayın diye kısa yazdım bu bölümü. Ama çok eksik oldu sanki. Vote ve yorum şeysini unutmayın lütfen
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Crazy in Love | Dramione
Fanfiction"Sana Bulanık dediğim için üzgünüm Granger. Aptalın tekiydim," dedi buruk bir gülümsemeyle. "Aslında Malfoy, hala aptalsın," diye düzelttiğimde uzun zamandan sonra ilk defa gülmüştü. Oysa ki ben şaka yapmamıştım. Gryffindor Prensesi'ne aşık olan bi...