Bölümü @sena1966 ve @crazy1girl1 ithaf ediyorum. Umarım bölümü beğenirsiniz. Beğenileriniz ve yorumlarınız beni teşvik ediyor. Bölüm aralarına da yorum yapın olur mu? Ayrıca beğenmediğiniz şeyler olursa benimle paylaşmayı unutmayın.
Sarayın koridorlarında hızlı bir şekilde yürüyordu. Sağında solunda görevlerini yapmakta olan saray çalışanları, onu gördüklerinde yaptıkları işi bırakıp onu selamlıyorlardı. Selamlarını alıp hızla yoluna devam etti. Kafasında ise Castelya' nın söylediği şeyler vardı.
Bir gün o da istese de istemese de evlenecekti. Bu gerçekten, hayatı boyunca kaçmıştı. Kaçmıştı çünkü çok iyi biliyordu ki anne ve babasının evliliği gibi bir aşk evliliği, soylu biri için neredeyse imkânsızdı. Annesi soylu biri olmamasına rağmen babası bu kararı verebilmişti. Böyle bir aşkla evlendikleri için annesi ve babasını hep kıskanmıştı. Kıskanmak belki de doğru kelime değildi. Onların yıllar geçtikçe daha da büyüyen, alevlenen aşkına gıpta etmişti. Babası annesi öldüğünde neredeyse günlerce ağlamıştı. O günden sonra sessizleşmiş, daha az konuşur, daha az güler olmuştu. Babası ne annesi varken ne de sonrasında odasını başka kadınlarla paylaşmadı. Babasının bu yası, annesine olan aşkı şiirlere, şarkılara konu oldu.
Oysaki gerçekte prensler ve prensesler genellikle sadece diplomatik sebeplerle evlenirler. Birbirlerini belki üç belki de beş defa görüp, bir sonraki görüşmeleri düğün günleri olur. Erkekler, karıları ile sadece soylarını devam ettirmek, tahta varis getirmek için yan yana gelir. Kadın hamile kaldığında ise öncelikleri erkek bir çocuktur. Erkek çocuk olana kadar kadının odasına ara ara yapılan ziyaretler devam eder. Yani ne aşktan ne sevgiden söz edilebilir. O da bu gerçekler yüzünden evlenme fikrini hep bilincinin gerilerine attı. Ne de olsa sevdiği, aşık olduğu bir adamla evlenmeyecekti. Babasının uygun gördüğü, krallığın geleceği için iyi bir hamle olması adına formaliteden ya bir kral ya da bir prense evet diyecekti.
Bu düşüncelerle odasına varmıştı. Sofya odayı temizliyordu. Üzerindeki kıyafeti görünce gülümsedi.
"Hanımım dans dersiniz nasıl geçti."
"Çok güzel geçti. Kalçamı kıvırıp, durdum" dedi kalçasını kıvıra kıvıra. İkisi de kahkahalara boğuldu.
"Bana yiyecek bir şeyler hazırlar mısın?"
"Hemen, hanımım" diyerek odadan çıktı.
O gelene kadar üzerini değiştirdi. Her yerini açıkta bırakan o kıyafetten kurtulduğu için bir hayli memnundu. Camdan denizi seyre daldı. Deniz nasıl bir şeydi böyle ona bakınca insanın içindeki sıkıntıları alıp götürüyordu. İnsana adeta sakinlik ve huzur veriyordu. Aklına dün gece gördüğü rüya gelince tabii ki fırtınalı bir deniz değil diye düşünmeden edemedi.
Kapı tıklatıldı ve Sofya elinde yemek tepsisi ile içeri girdi.
"Size en sevdiğiniz yemeği getirdim."
"Geyik yahnisi mi?" dedi iştahla. Bu dans işi onu acıktırmıştı. Duyanda saatlerdir dans ettiğini düşünür.
"Abimler ava mı gitmiş?"
"Evet. Bir geyik, dört tane tavşanla döndüler" dedi.
Bir yandan avın doğru olmadığını düşünse de, geyik etinin lezzetini seviyordu. Bu nasıl karmaşık bir duyguydu. Abileriyle beraber olamadığı için üzülmediği tek faaliyet sanırım buydu. Bir canlının hayatını alma düşüncesi onu korkutuyordu. Daha fazla avı düşünürse, bu güzel yahniyi yiyemeyecekti.
Yemeğini afiyetle yedikten sonra, bir süre odada boş boş oturdu. Canı hiç bir şey yapmak istemiyordu. Sonra birden aklına beyaz düş geldi. Resmen atının adını rüyasında koymuştu. Bu gerçekten çok garipti. Zaten son dönemde yaşadığı hangi şey normaldi ki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMAHH PRENSESİ
PertualanganKızın kaderi o daha doğmadan yazılmıştı. Güçlü Kral babası ve etrafında ki herkes onun sıradan bir prenses olması için elinden geleni yapmıştı. Ama güçleri buna yetmemişti. Çünkü kaderin önüne geçemezsiniz. Kader ağlarını örmeye başlamıştı. Daha faz...