~~~~~~~~~~~
Her şeyden kaçarcasına süratle ormanın içinde koşuyordu genç kız. Şiddetle yağan yağmur ise hıçkıra hıçkıra ağlayan bu genç kızın göz yaşlarıyla ıslanmış yüzüne bir tokat daha atıyordu. Genç kızın tüm vücudu sırılsıklamdı.
Ama o, habire koşuyordu. Her tarafı ağaç ve çalılarla dolu bu ormanda vücudunu zedeleyen dikenleri sanki hiç hissetmiyormuş gibi koşuyordu.
Her şeyden kaçma isteği onu öyle bir sarıyordu ki gözü başka hiçbir şey görmez oluyordu.
Ne yağan yağmur ne çıplak olan ayakları ne de yara bere içinde kalmış olan vücudu... Hiçbiri umrunda değildi.
Sadece yokluğa karışmak istiyordu. Zaten var olmakla başına en kötü şey gelmiş gibiydi. Başka bir şeyin olmasına gerek yoktu. Ne ölmek istiyordu ne de yaşamak! Sadece varlığından, kendinden kurtulmak istiyordu.
Saatlerce koştu. Nihayet artık takati kalmayınca elini bir ağacın gövdesine dayayarak ciğerleri sökülüyormuşçasına soluklanmaya başladı. Bayılacak gibi hissediyordu. Sonra sırtını duvara yaslayarak olduğu yerde çöktü. Hala hıçkıyordu. Sarsılan vücudu kalan son gücünü kullanıyor gibiydi. Sesi kısılmıştı.
Kafasını karnına yasladığı dizlerine gömdü. Biraz sonra sarsılan vücudu durdu ve sesi kesildi. Uyukalmış gibi görünüyordu.
Genç kızın vücudunu döven yağmur da dinmiş bulutlar yavaş yavaş çekilmeye başlamıştı. Ağaç dallarının arasından süzülmeye başlayan güneş kendini göstermişti ama yine de bu sık ormanı yeterince aydınlatmayı başaramıyordu.
Belki de gerçekten uyuyakalmış olacak ki genç kız, bir hırlama sesiyle irkildi. Etrafa aniden korkuyla bakan gözleri ağlamaktan şişmişti. İçinin titrediğini hissediyordu.
Etrafa korku dolu gözlerle bakarken hırlama sesi yine duyuldu.
Sonra aniden arkasından önüne doğru saçlarını savurarak bir rüzgar esti ve önünde bir silüet belirdi. Genç kız aniden irkilerek ayağı sıçradı ve donakalmış bir vaziyette olduğu yerde kaldı. Vücuduna felç inmiş gibiydi.
Önünde beliren silüet bir hayvan mı yoksa insan mı belli olmuyordu. Ormanın karanlığı onu sinesine çekmiş gölgede bırakmıştı. Genç kız boğazına bir şey takılmış gibi zorla nefes almaya çalışırken o yaratığa korkuyla bakıyordu.
Genç kız, aynı hırlama sesiyle birlikte birden gölgenin içinde belirginleşen kırmızı gözlerle tekrar irkildi. Kendini arkasındaki ağaca iyice yasladı.
Gölgede kalmış yaratık aniden şiddetle hırladı ve çığlığı basan genç kızla beraber birden ortadan kayboldu. Ağaçları savuran sert bir rüzgar esip geçmişti. Şimdi ise ikisinden de eser yoktu. Yoksa genç kızı yırtıcı bir hayvan kapıp akşam yemeği mi yapmıştı? Ve ya da genç kız sonunda yok olmayı başarabilmiş miydi?
Ortadan kaybolmadan önce aniden hırlayan yaratık, genç kızı kaptığı gibi kulağına "Ben senin kurtulmak istediğin benliğinim!" diye fısıldamıştı.
Belki de genç kız için her şey daha yeni başlıyordu.
Evet, en büyük savaş insanoğlunun kendiyle olan savaşıydı ve en korkunç yaratık ya da en tehlikeli düşman da yine insanoğlunun ta kendisiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sana bir Gül versem, Güler misin?
Spiritual"İnandığımız şeyler doğruysa, niye yaşamıyoruz?... Ya da yaşadıklarımız doğruysa, neden böyle inanıyoruz?"