7.

1.2K 170 34
                                    

"Düştün ve elinden kimse tutmadı.
Dahası, bunu isteyen de olmadı.
Acılarının karşısında dururken sen,
Herkes gözlerini kapadı."

-

Yine, bir ucu kırık aynanın karşısında durdum bu gece ve dikkatle baktım hiçbir zaman rengini sevemediğim o karanlık gözlerime. Nasıl da çirkin bulurdum o kıvrılmış kirpiklerimle dağınık kaşlarımı, bana hayatımdaki o rahatsız edici düzensizliği hatırlatırlardı. Fakat yine de izledim onları, başkalarından kaçmak mümkündü ancak kendimden, zihnimdeki o sesten uzaklaşamıyordum. Bu yüzden, saniyeler dakikalara ulaşsa da, yılmadan, tek bir kelime etmeden öylece kendimi izledim. Ardından öfkelendi ruhuma sıkışmış düşünceler ve "Umut yok," dedim birden. Çok geçmeden, unuttuğumu sandığım bütün kabuslarım, beni mahkum etti kendine. Bir perde yıkıldı, düştüm ve sonra uyandım.

Kapı çalıyordu, bense halının üzerinde kıvrılmış bir şekilde, bilincim sarsılmış gibi etrafımdaki hiçbir şeye anlam veremeden yatmaktaydım. Sabah olmuştu fakat sanki hala güneş doğmamıştı. Yine de, güçlükle de olsa ayağa kalktım ve kapıya doğru ağır adımlarla yürüdüm. İçten içe sızlanıyordum fakat kimin geldiğini, daha doğrusu kapımı çalmaya kimin zahmet ettiğini merak ediyordum.

Ahşap duvar aralandı ve karşımda genç bir kadın sureti belirdi. Beni görür görmez gülümsedi hafifçe ve "Günaydın," dedi içten bir şekilde.

"Az önce bahçemle ilgilenirken fark ettim, çiçekleriniz solmaya başlamış. Düşündüm de... Dilerseniz, kendi çiçeklerimi sularken sizinkilerle de ilgilenebilirim."

Ona baktım lakin bu görmek değildi. Yabancı bir yüz olduğunu söyleyemezdim, ne var ki tanımak da yeterli gelmiyordu ve bu yüzden, isimlendiremediğim bir ikilemin arasında durup ona bakmak, başarısız bir algılama çabasıydı yalnızca.

Başımı sallarken iki yana, bakışlarımı kaçırdım ve "Zahmet etmeyin," diye cevapladım onu. Sesim kendime öyle yabancıydı ki irkildim ve çatılan kaşlarımın arasına o an, başka bir ben yerleşti. Bir zamanlar olduğum kişinin çürümeye yüz tutmuş bedeninden arda kalan bir yüz, daha çok kemikten bir sanrıydı bu fakat bana "Korkma," diye fısıldayışı, bunun aksine oldukça gerçek geliyordu. Elim tek kaşımın üzerinde gezinirken o zayıf hayaleti usulca ellerimin arasına aldığımda ise onu, karşımda beni meraklı gözlerle izleyen kadının onu fark etmediğini anlayıp rahatladım ve ardından "Yani... Lüzumu yok sahiden," diye devam ettim.

"Onlar zaten ölü."

"Hayır, beyefendi. Yalnızca biraz ilgilenmek gerekiyor," diye karşılık verdiğinde bir kez daha reddettim onu ve teşekkür ederken kapıyı yavaşça kapatmaya başladım. Ama yan komşum olduğu halde pek nadir gördüğüm ve bu sebeple adını dahi hatırlayamadığım kadın, ısrar etmek üzere elini kapının üzerine koydu ve "Lütfen," dedi.

"Yaşayabilirler. Sadece izin verin."

Durdum ve göz ucuyla bahçede fırtınanın etkisiyle yıpranmış ve benim tarafımdan da terk edilmişken, belki de tek çareyi birbirlerine sarılmakta bulmuş olan çiçeklere baktım. Hala nasıl yaşıyorlardı, bilmiyordum. Zaten zihnim öyle pusluydu ki bunu idrak edebileceğimden emin değildim fakat bu, bütün olası sebeplerin yanında, bir mucize gibiydi.

Ve ben böylesi bir olayın yıkımında rol almak istemiyordum. Bu yüzden, ona izin verdim. Gülümsedi.

"İnanıyorum ki bahçeniz kısa bir süre içinde eskisinden çok daha güzel bir hale gelecek. Göreceksiniz."

Bu doğru olabilirdi fakat ben görmek istemiyordum. Rol yapmaktan yorgun düşmüş ifademi zayıf bir gülümsemenin ardına gizleyip teşekkür ettim, ardından o gitti ve ben de bıkkınlıkla kapattığım kapıya dayandım. Geçmişteki günlerde bilirdim, umut güzeldi.

Ancak ben her şeyini kaybetmiş bir adamdım. Öyle ki umudun ismi dahi canımı yakmaya yetiyordu. Ve ben, daha fazla canımın acımasına dayanacak güce sahip değildim.

Bunu kabul etmek zayıflık kabul edilebilirdi kimilerince ve bunu yakışıksız bulabilirlerdi, bu durumda ben de onlara şu şekilde cevap verirdim:

Evet, zayıf ve yorgun bir adam olduğumu kabul ediyorum ancak bundan katiyen utanmıyorum. Peki ya sizler, bir ruhun ve de dimağın çürümesine neden olan zehri saçan varlıklardan biri olduğunuzu inkar edecek misiniz? Nasıl kalbimde doğan korkular bakışları dahi ürkütücü olan o büyük yılanlardan biriyse, siz onlardan da zararlı canlılarsınız.

Biliyorum, bunu asla kabul etmezlerdi. İşte ben de, tam da bu yüzden kendi benliğimi kabul ediyor ve susuyorum. Çünkü o zehir saçan varlıklar, dişlerini bileyip pençelerini sivriltirken benim yapabileceğim hiçbir şey yok.

Ruhumu kendi karanlık dünyalarına nasıl hapsettiklerinden ise başka bir gün bahsedeceğim. Şimdi yorgunum, damarlarımda kanımın karardığını hissediyorum.

LachrymoseHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin