FİLİSTİN / GAZZE12/06/2017
02.30
"Lütfen uyanın. Lütfen."
Sıkıntılı bir iç çekişe eşlik eden endişeli bakışlar huzursuzluğunu net bir şekilde belli ediyordu. Misafirin odasında gecenin bir vakti hem de tek. Allah korusun biri görse neler düşünülürdü. Tekrar derin bir nefes aldı. Rahime laftan sözden çok korkardı ama yine de buradaydı. Çünkü tek bildiği doğru için savaşıyordu. Canını bile güle oynaya vereceği tek doğru için bir kez daha denedi.
"Uyanın lütfen."
Kısık, ürkek bir ses kulağına iliştiğinde irkilerek gözlerini açtı. Vücudu sızlıyor, beyni sanki matkapla deliniyordu. Gözlerini açması ile sanki karanlık daha da yoğunlaşmıştı. Ellerini şakaklarına dayadı.
"Oh çok şükür."
O sırada cılız bir ışık doldurdu karanlık odayı. Yekta gözlerini kısarak bakındı bir müddet. 15 yaşlarında ki kızı fark etmesi ile yer yatağında doğrulup oturuşunu düzeltmesi bir oldu. İçinde tuhaf bir heyecan başladı. Aynı zamanda katran gibi ağır ağır yayılan bir his.
"Baskın mı?"
Yekta' nın fısıltısı üzerine Rahime elini kalbine yaslayıp derince bir nefes aldı.
"Allah korusun. Fazla zaman yok, Aden' i hemen götürmeniz gerekiyor. Gece 3 ile 4 arası sadece yakalanmama şansınız var. Lütfen Aden' i götürün. Duydum ben sizi. Yardım edeceğiz..."
"Dur bir dur. Siz kimsiniz? Aden'in rızası olmadan onu buradan nasıl çıkaracağım?"
Yekta şaşkın ve birazda umutluydu. Çünkü görev varsa yerine getirilmek zorundadır. Ve Yekta nasıl yerine getirildiğini umursamazdı. Çünkü o da her insan gibi inandığı tek bir doğrunun peşinden gözleri kapalı koşuyordu. Sadece gözleri kapalı mı? Asla! Ayakları yaralı, elleri kırıktı ama yine ölesiye koşuyordu. Ölesiye sevdiğindendi belki de.
"Aden' e ilaç verdim. 2 saat kadar uyanamaz. Sınır kapısına ulaşmak için sadece 1 saatin var. Hazırlan, dışarıda araba hazır. Başka bir çıkış var. Ammar sana eşlik edecek. Biz Aden' i arabaya taşıyacağız."
Yekta hızlı hızlı konuşu yavaşça odadan çıkan kızın ardından 12 saniye kadar bakındı. Peki, onlar ne olacaktı. Sığınakların tamamen boşaltılması gerekiyordu. Eli ile yüzünü öfeleyip hızla ayağa kalktı. Cılız mum ışığından faydalanarak sırt çantasını ayarladı. Sessiz ve seri bir şekilde odadan çıktı. Burun buruna geldiği adamın gözlerinde tehlikeli bir şeyler vardı. Öfke, çaresizlik, kırgınlık, endişe, belki çok az sitem.
"Türk askerisin diye güveniyorum. Boşa çıkarmazsın değil mi cangurban?"
"Allah' ın izni ile çıkarmam. Ama sizde burayı boşaltmalısınız."
Ammar sadece başı ile onayladı. İçinde ki yangını ne anlatabilirdi ne de dile getirebilirdi. Savaşın ortasında bulabildiği ilk fırsatta filizlenmişti işte. Bilirdi o filizi elleri, yüreği kanaya kanaya söküp atmayı ama işte o kadar kanın içinde kıyamadı bu filize. Onca nefretin, gözyaşının içinde o öyle güzel duruyordu ki. Uzanmadı elleri. Koparmadıkça, koparamadıkça daha çok kanadı. Bildi ama elden ne gelirdi ki? Attığı her adım geri geri gidiyordu, gönlünde de bir huzursuzluk yavaş yavaş yayılıyordu ya yok saydı Ammar. Var olsun da yar olmasındı. Zaten yar olsun istemişti ki hiç. O uzaktan izlemeyi sevmişti. Leşlerin arasında yürüyen o kızı izlemek için ömrünü feda etmişti.
Arka kapıya geldiklerinde Rahime ile Kevser soluk soluğaydı. Yekta saatine baktı. 3' e beş vardı.
Kevser dolu gözlerle arabanın arka koltuğuna taşıdıkları kardeşine baktı. Onlar bilmemişti hiç ayrı gayrı. Kan bağı yoktu lakin o kardeşiydi. Burnunun direği sızlarken ellerinin tersi ile yüzünde ki ıslaklıkları sildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İstiklal Gözlerinde (Turan 3) - devam etmeyecek
Acción"Ölüm bile çekilmiş sineye, usulca sana kavuşmayı bekler." Bir fotoğraf karesine takılı kalmıştı Aden. Gazze' de kana bulanan gözlerini çekmiş bir Türk ile savaşı sonlandırılmaya çalışılmıştı. Acıyı resmetmek için Gazze' ye giden bir fotoğrafçı, İs...