-3-

49 5 0
                                    

Hiroto'nun evinine girdiğimde onu salonunu ortasında oturmuş bir kolunun altında kılıcı diğer kolunun altında ise o yaramaz ama korkundan bembeyaz olmuş Yang'ı gördüm. Onu öyle görünce aklıma ilk baskın geldi. Hemen içeri dalıp yanlarına girdim. Yang beni görünce biraz rahatlamış olacak ki o beyazlık yüzünden gitmiş yerine sevinç ve kurtuluş almıştı, anlaşılan o da babasının artık yaşlandığını ve savaşamayacağını biliyordu. Hiroto beni yanına çağırıp kırışmış yüzü ile karşısında duran savaşçı ruhlu genci süzüyordu. Yanına oturup beklemeye başladık o an geldiğinde hiç tereddüt etmeden kılıcımı çekip gelen o şanslı kişiyi iki parçaya ayıracak ve yenisini beklemeye başlıycaktım görevim bitene kadar. Hiroto benim kolumu sıkıp :

" Yasuo eğer ben...."

" Ölmeyeceksin Hiroto ben buradayım."

" Burada olmaman gerek köyümüzü savunman lazım."

" Yuno seni korumam gerektiğini söyledi."

" Yasuo sana emir veriyorum git ve kardeşlerinle omuz omuza çarpış. Ben hala kendi kendimi koruyabilecek yaştayım. " Hiroto bir an ihtiyar bir yüz ifadesinden çok ciddi bir savaşcı gibi bakarak, " Yoksa bundan bir şüphen mi var? " dedi.

O an için demek istediklerimi içimde adeta akıyor ama konuşamıyordum söylemek istiyordum. " Sen çok yaşlısın Hiroto kendini koruya bilirsin ama tek değilsin Yang var yanında onu nasıl koruyacaksın bana bundan haber et. "
Diyemiyordum o bakışları, beni büyüten o mercan, yaşlı büyük gözler " Zaten öleceğim Yasuo bunu sende biliyorsun bari daha fazla kan dökülmesin kardeşlerini koru " diyordu adeta.

" Tamam " dedim ardından Yang'ı odadaki sandığa koyup

" Beni iyi dinle Yang" çocuğun geçirdiği şoktan çıkıp kafasını sallamasını bekliyordum ardından devam ettim. " Şimdi ben büyüklerle birlikte köy meydanına çıkacağım baban burda yanında olacak ama sen sandıktan olacaksın tamam" biraz bekleyip söylediğim şeyleri hazmetmesini bekledim.

" Ama bende gelmek istiyorum" dedi an birşey diyemedim Hiroto araya girip

" Yang, Yasuo ne derse o tamam mı şimdi gir bakalım sandığa" Yang isteksiz de olsa girdi ardından dediğim şeyleri tekrar etmesini istedim " Sandığa gireceğim ne olursa olsun çıkmayacağım dimi?"

" Evet aynen öyle yalnız Yang nasıl söylesem" ya bir çocuğa nasıl anlatırım ki " Yang baban gözünün önünde ölecek ama sen burdan çıkma diye" Hiroto'ya yardım istercesine gözlerle baktım, oda bana göz kırpıp yaşlarını düşürdü, ardından

" Ben açıklarım ona her şeyi Yasuo sen git"

Arkamı dönüp çıkarken Hiroto " Yasuo" dedi arkamdan. Dönüp ona baktığımda bana duvardaki bir yeri göstererek " Orayı kır ve o kılıcı al içimde bir his var ki bu seni son görüşüm" Duvara dönüp gösterdiği yere yumruk attım hemen kırıldı diğer yerlere göre daha inceydi karşıma mavi beze sarılmış gümüş demir kını içine konulmuş samuray kılıcını gördüm, onu alarak

"Yoksa bu atalarımızın kılıcı Rüzgarın Kalbi mi?"

" Evet bu zamandan sonra onu ben kullanmam evlat ama senin gitme valton geldi al ve git."

"Seni asla unutmayacağım Hiroto, asla!"

Bu cümleleri söyledikten sonra evden ayrılmak üzere kapıya gittim kapıdan çıkmadan önce son kez arkamı döndüğümde Hiroto'nun, Yang'a sarılmış ağlıyor bir şekilde gördüm. Bir şeyler mırıldanıyor bir taraftan da çocuğun elini gözünü öpüyor du. Bir damla göz yaşımın kılıcımı üzerine düştüğü o yerde bir söz verdim.

" Ben bu acımasız Dünya da yaşadığım sürece hiç kimse boş yere ölmeyecek" ardında evden ayrıldım.

    Dışarı çıktığımda gördüklerim karşısında donup kaldım.Sağıma baktığımda kanlar ile çizilmiş resimler adeta dans ediyor solumda ki bütün evler ise ya yanmış ya darmadağın edilmişti bunu yapan insan olamaz dedim kendi kendime.

   İleride atlı bir adamın bir kadını ikiye böldüğünü kanım çekilmiş bembeyaz olmuştum.Öfkemi yavaş yavaş hissetmeye başladığım bir ara Yuno'yu gördüm eller kan,kılıcı ise kıpkırmızı olmuştu yorulmaya başladığı her halinden belliydi. Ben etrafa korkak gözle bakarken düşman uyumuyordu beni görmüş olacak ki bir atlı bana doğru gelmeye başladı ilk savaşa girişim hatta ilk defa biriyle carpışacaktım,kitlendim kıpırdayamadım ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Elim kendiliğinden kılıcıma uzandı içimden bir ses"Bunu başarabilirsin Yasuo ben burdayım" dedi ses babama aitti düşüncelerden sıyrılıp kendimi içimden gelen sese bıraktım. Elimle kılıcımı çektiğimde kılıç ay ışığında parladı atın parlaklığı görmesiyle şaha kalkması bir olmuştu. Kılıcımı önden arkaya doğru çekerek savaş pozisyonumu aldım elimdeki normal bir kılıç değildi bende normal bir savaşçı değildim.

    Zihnimi boşaltıp rüzgarı hissetmeye başladım sadece rüzgar ve ben,içimdeki ses tekrar konuştu"Doğru yoldasın evlat ne olursa olsun yılma rüzgarı arkana al ve savaş"gozlerimi açtığımda herşey daha farklıydı,rüzgarı elimde hissetmeye başladım. Kılıcım ile adama atıldım. Adam korkmuş olması lazım ki,bana fazla dayanamadı kanı ay ışığımda parlayan kılıcımı kirletti. Adamı öldürdükten sonra etrafı incelemeye başladım,barbarın teki köyümüzden bir kadını sıkıştırmış tehdit ediyor,tehdit ediyordu. Bütün öfkemle adama doğru fırlarken kılıcımı çektim savaş çığlığı ile adamın üstüne çullandım adam daha refleks gösteremeden kafasını vücudundan ayırdım kanını üstüne sildikten sonra"Artik kaçmak yok"kadina bakmadan koşarak köyün merkezine yöneldim. İleride köyümüzden bir savaşçı görmem ile durdum:

"Ne durumdayız?"

Adam bir kurtuluş bulmuş gibi,bana döndüğü anda yüzü güldü. Yüzündeki kan onu o kadar korkunç yapmıştı ki,kendimi sabah ki yediğim birkaç parça şeyi çıkarmamak için zor tuttum.

"Şuan hiç iyi değil Yasuo! hiç"

"Benide bir yere yönlendir bende savaşayım bir yararım olsun"

Adam bana şüpheli gözlerle bakarak:

"Bir dakika senin görevin Hiroto'yu korumak değil mi?" Evet dercesine kafamı salladım.

"Burada ne işin var! Buraya niçin geldiler bilmiyor musun? Hiroto için geldiler o ölürse sende ölüsün demektir Yasuo"

    Bu cümleler bana yetmişte artmıştı bile hemen koşarak Hiroto'nun evine gittim içimde kötü bir his vardı. İçeri girdiğimde Hiroto'yu duvara dayanmış her yeri kan içinde buldum. Yanını vardığımda hale kesik kesik nefes alıyordu,bana sandığı gösterdi aklıma Yang geldiğinde koşarak sandığın yanına geldim Yang'ı içinden çıkardım. Yang ağlamaktan şişmiş gözlerle bana bakıyordu.

"Ne oldu Yang,nasıl oldu bu?"

    Çocuk konuşacak halde değildi arkayı işaret etti döndüğümde Hiroto bana birşey demeye çalışıyordu.Yanına gidip kulağımı yaklaştırdım bana söylediği o cümle o gece köyü terk etmeme ve ormana doğru kaçıp birdaha dönmememe yetti artık yalnız başımaydım.

Yang'a son kez bakıp:

"Görüşürüz evlat"dedim ve bir daha geri dönmedim.

Rüzgarın Sesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin