Arkamdan gelen sesle kılıcımı hemen yerden alıp arkama döndüm
"Kim var orda?"
Ağaca çıkmış bir sincap olduğunu gördüğümde önceden hazırladığım ucu sivri odun parçasını elime aldım. Sincap elindeki palamudu yemeye çalışırken az sonra benim yemeğim olacağından habersiz di. Rüzgarı kullanarak odun parçasını hızlı bir şekilde sincaba attım, sincap daha ne olduğunu anlamadan acısız bir şekilde orda can verdi.
" Üzgünüm ufaklık benim de hayatta kalmam lazım"
Ateşin başında öldürdüğüm sincabı yemeye başladım ne kadar bir geyiğini yerini tutmasa da et ettir dimi. Köyden ayrılalı yaklaşık 1 haftayı geçmiş olması lazım, ne gel vardı ne giden bense nereye gittiğimden bir haber ormanda öyleyse dolaşıyordum. Noxsus topraklarında olduğumu gayet iyi biliyordum aslında. Aklımdaki düşünce Noxsus da biraz oyalanıp ardında araştırma yaparak Hiroto yu öldüren katili bulup işini halledecektim. Ormandan geçerken dört tane köy görmüştüm, sadece bir tanesine girmeyi cesaret edebilmiştim. Ne kadar az insan o kadar az şüphe, imkanım olsa ona da girmezdim aslında ama susuzluk bir yana açlık beni bitiriyor du. Suyu bir şekilde hallediyorum çaylar ve şelalerden bol bir şey yok ormanda ama iş yemeğe geldiğinde ne bir geyik ne de bir domuz vardı şu koca ormanda. Köye girdiğimde şalımla yüzümü saklaya bildiğim kadar saklamaya çalşıyordum son paramı da o köyde harcamıştım.
Dolaşmaktan yorulduğum zaman Acer palamudu altına dinlenmek için biraz uzanmıştım (nerden bile bilirdim ki hata yaptığımı ) Beş dakika sonra uykumdan soğuk metali yüzümde hissetmem ile uyanıp hemen ayağa kalktım, elimi kılıcıma götürdüm, canımı almaya gelene bu körpe savaşçıya bakmak için kafamı kaldırdığımda bir şok daha yaşadım. Az önceki uyumak için dayandığım ağaca abim, öz abim dayanmış ağzındaki yaprak lifini çiğniyor du. Yakalanmıştım hemde Yuno tarafından. Beni öldürmeleri için abimi göndermeleri sinirimi bozmuştu. Abim ağzındaki lifi yere attıktan sonra bana doğru döndü" Yasuo, sen hep böyle çok uykucuydun biliyorsun dimi? Neyse onur meseleleri falan filan biliyorsun zaten bunları kılıcını çek ve pozisyonunu al kardeşim çabuk bitirmek istiyorum"
Abime karşı savaşacak olmamı beklemiyordum günün en büyük sürprizi bu olduğuna size yeminle edebilrim -ciddi yim ben gerçekten sürpriz olmuştu- Ben köyden biraz savaşçı gönderiler onu da öldürmeden yaralayıp köye gönderirim diye düşünüyor dum.
" Yuno, sana karşı savaşmayacağımı biliyorsun değil mi? Beni görmemiş gibi yap, ama asla seninle savaşmam"
Yuno şakaklarıyla oynamaya başlamıştı bunu genelde çıkmaza giderdiği zamanlara yapardı, ben abimi tanıyor dum. Gözlerinden bir damla yaş düştüğüne yemin edebilirim. Bana bakmadan kılıcını çekti ve savaş pozisyonunu aldı.
" Yuno, abi bu savaş korkunç..."
Yuno, sözümü kesip " Bu işi daha fazla zorlaştırma Yasuo, gururum el vermez" dedikten sonra üzerime doğru atıldı, mecburda olsam kılıcımı çektim. (bugün burda iki kardeş savaşacaktı iki farklı amaç, bir savaş, bir ölü)
Uzun süren savaşımızda ikimizde yorulmuştuk nefeslerimizi kontrol etmek için ayrıldığımızda kollarımdaki çizikler canımı yakmaya başlamıştı. Yuno nun da benden ayrı kalır bir yanı yoktu. Abimin bu kadar dişli bir rakip olacağına şaşırmıştım doğrusu.
" N'oldu Yasuo hemen yoruldun mu?"
" Hayır! Sen mi beni yoracaksın bunak?"
Aramızda geçen bu kısa diyalogtan sonra ikimizde gülmüştük son zamanlarımızı geçiriyor duk. Yuno ileri atılıp kılıcını dizime doğru salladı hemen engelledim yaptığı bu boş hareketten sonra ne yapıyorsun dermişcesine yüzüne baktım. Baktığım yerde savaşmak için can atan abim yoktu, gözleri dolmuş ağlamamak için kendini tutan abim vardı. Ne yapmam gerektiğini anladığımda gözlerinin içine baktım. Yuno kafasını sallamıştı. Yuno ölmek istiyor bunu da kardeşinin, benim elimden olmasını istiyor du. Kılıcımı kaldırıp abimin karnına sapladım. Abim tek bir inilti çıktı ardından sendeleyip kendini saldı. Yere düşmesin diye hemen kılıcımı atıp abimi tuttum. Gözlerini açarak
" Bitti değil mi ufaklık bitti" biraz durup kendini toparladı Gözlerimdeki dolan yaşların akmasına izin vererek kafamı salladım. Yuno bir taraftan ağlıyor bir taraftan gülüyordu. Can hali ile kendinde olmadığını düşünüyordum. Tekrar konuşmaya başladığında
" Yasuo sen hep burnunun dikine giderdin biliyor musun?" kafamı hayır anlamında salladığımda Yuno güldü " Evet öyleydin, annemizi hatırlamıyorsun dimi, tabi hatırlamazsın. Yasuo sen annemize çekmişsin. Annem şu halimizi görse ne kızardı dimi." Sustu ve gözlerini kapatıp biraz dinlendi. Öz abim kendi ellerimde ölüyor du, orda kendimden nefret ettim. Yuno ağzını tekrar açtığında kafamı ona iyice yaklaştırdım, abimin son sözleri bende soru işaretleri bırakmıştı.
Abimi kendi ellerimle kazdığım toprağa gçmdikten sonra uzun bir süre yerimden kalkamadım. Sağ tarafımda abimin mezarı sol tarafımda abimin kanı ile boyanmış kılıcım vardı. Kendi kendime söylenerek " neden yaptın bunu, ne gerek vardı. Yuno sem varya.. (hıçkırık) sen tam bir aptalsın biliyorsun dimi bunu" hem abimin mezarını yumrukluyor hemde bağırıyordum. Kılıcımı kucağıma alıp abimin mezarına yattım. Küçüklüğümden beri ne zaman korksam abime sarılırdım, artık sarılacak abimde yoktu. Acımasız Dünya da tek başına kaldım. Kimin yüzünden di peki bunlar, o lanet kadın yüzünden her şeyimi elimden almıştı. Bunları düşürken uyuya kalmış olmalıyım ki, gözlerimi açtığımda güneşin yerini aya bıraktığını gördüm. Abimin mezarını gördüğümde tekrar kadına karşı nefret birikti içimde ama neye yarardı artık. Abim gitmişti, köyü gitmişti, Hiroto gitmişti acaba o ne kazanmıştı ben bu kadar şey kaybederken o ne kazanmıştı. Kafamı kaldırıp yukarıya baktım gözlerimdeki yaşları silip kılıcımı elime aldım. Havaya kaldırdığımda kılıcım hala parlıyor du ilk zamanki gibi. Abimin mezarına baktım önce, sonra mırıldanmaya başladım " Geliyorum baba, geliyorum anne ve geliyorum abi. Ailemin tek eksik parçası benim geliyorum bende" kılıcımı karnıma indirmeden önce arkamdan gelen sesle durdum. Kılıcı yere bırakıp
" Rahatça intihar etmeme bile izin yok demek." Kendi kendime gülerek " Tamam öldür madem bekliyorum hadi"
Arkamda hissetmemiş olduğum metalin soğukluğu ile arkamı döndüğümde yerde yatan ay ışığı gibi parlayan bir kız görmüştüm. Olayın şaşkınlığı ile direk yanına koştum o an aklımda ne intihar kalmıştı ne de hayatımı karartan o kadın. Kıza baktığımda her yeri yara içindeydi ne işi vardı böyle ıssız bir ormanda. Ben bunları düşünürken izlediğimizin farkında bile değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgarın Sesi
FantasyLeague Of Legends oyunun hikayesini kendi dünyamda kurgulayıp sizlere sunmaya çalışıcam.