3. Bölüm

5K 336 89
                                    


Küçüklüğümden beri vedaları sevmezdim. Ne zaman vedalaşma ânı olsa, buna tahammül edemez kaçardım. Vedalaşmak; geri döndüğünde, geride bıraktıklarını bir daha görememe ihtimaliydi. Ve ben her zaman bu ihtimali düşünmeyi reddettiğim için vedalardan kaçınmıştım.

Şimdi ise çocukluğumun geçtiği bu eve, bu semte veda etme vaktiydi. Bunun bu kadar zor olacağını düşünmemiştim. Evim, çocukluğum, anılarım.. Hepsini bırakıp gitmek zorundaydım. Zorundaydım diyorum, çünkü burada yaşamak bana acı veriyordu. Eğer gitmezsem bu acı benimle ölene dek kalırdı. Nereye baksam onları görüyordum ve bir süre buna katlanacağımı sanmıyordum. Lâkin buğulanan gözlerimi de anılarımın üzerinden çekemiyordum.

"Bak sende gitmek istemiyorsun."

Hande, dolu dolu bakan gözleriyle beni süzerken, bakışlarımı ona çevirdim. Onu da bırakmak istemiyordum. Tek dostumdu. En kötü günlerim de yanımda olan tek insandı.

"Burada kalırsam geçmez. Biraz kendime geleyim belki dönerim geri ama şu an ihtiyacım var Hande. Anlıyorsun değil mi?"

Başını onaylarcasına salladıktan sonra, yanağına süzülen yaşı elinin tersiyle silip, yüzüne buruk bir gülümseme yerleştirdi. Son kez evime baktıktan sonra Hande'yle vedalaştım ve arabama binip kasabanın yolunu tuttum. Kasaba şehrin çıkışındaydı. Yaklaşık iki saate varırdım.

Yol boyunca ailemle yaptığım gezileri düşündüm. Şu an arabam sessizdi, kimse yoktu ama önceden bu arabada ailecek yolculuk yapar, gideceğimiz yere nasıl vardığımızı bile anlamazdık. Gözlerim buğulandığında yolu puslu görmeye başladım. Gözlerimi bir kez yumup açtıktan sonra görüş açım netleşmişti. Hızla üzerime doğru gelen tırı görmemle direksiyonu kırdım ve arabayı yol kenarına kırıp, durdurdum. Az kalsın tırın altında kalıp ölecektim. Nefesim sıklaşırken, kalbim göğüs kafesimi delercesine çırpınıyordu. Torpido gözündeki suyu alıp bir yudum içtim. Dakikalar öncesine kadar intiharı düşünürken, şimdi ölümden korkuyordum. Ölümün soğuk nefesini ensemde hissetmiştim. Bu gerçekten korkunçtu.

Arabayı çalıştırıp yola devam ettim. Yaklaşık yarım saat sonra ilerdeki tabeladan kasabaya sadece 10 dakika uzaklıkta olduğumu gördüm.

Sonunda kasabaya vardığımda konağa doğru sürdüm arabayı. Kasaba çok ıssızdı. Yüzölçümü ne kadar büyük olsa da, insan sayısı o kadar azdı.

"Dur!"

Konağa doğru ilerlerken, bir adamın arabanın önünü kesmesiyle hızla frene bastım. Ani frenin etkisiyle öne doğru savrulurken, arabanın önünü kesen adam arabanın camına vurarak bir şeyler söylüyordu.

"Ne yapıyorsun sen? Az kalsın kaza yapıyordum." Adam arabanın camını indirmem için işaret ettiğinde, camı indirdim. Karşımdaki adama dışardan baktığınız da normal olduğunu düşünebilirdiniz. Eli yüzü düzgün, hoş bir adama benziyordu. Lâkin tavırları bütün bunları ört bas edecek kadar garip ve ürkütücüydü.

"Kimsin? Niye geldin buraya?" Tuhaf adam sorularını ardı ardına sıralarken, onun bu tavrına anlam verememiştim. Buradaki insanlar hep böyle tuhaf mıydı, yoksa bu adam kasabanın delisi miydi?

"Ben, konağın sahibi Ahmet'in torunuyum. Kasabaya yerleşmeye geldim." Adam gözlerini büyüterek bana baktığında ürkmüştüm.

"Niye geldin? Felaket getireceksin kasabaya. Git burdan." Cevap vermeme fırsat kalmadan hızla uzaklaştı. Öylece arkasından bakakaldığımda, şimdiden geldiğime pişman olmaya başlamıştım. Henüz yeni gelmişken, kasabanın delisiyle karşılaşmayı beklemiyordum.

CİN KASABASI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin