Bu hikaye , tek bir rengin arkasına sığınan rengarenk insanlara itfahen yazılmıştır ❤️
***
Güneşli bir günün sabahına kuş cıvıltılarının neşeli melodisiyle uyandım. Ay yerini güneşe bırakmış , ortalık yavaş yavaş canlanıyordu. Doğa ana bu görüntüye milyarlarca kez şahitlik ettiğinden olsa gerek , her zamanki görüntüsünden taviz vermiyordu.
Yataktan büyük bir enerjiyle kalktım. Çocukluğumdan itibaren , neşeli ve enerjik bir yapım vardı. Çekirgeler gibi hoplayıp zıplamayı , hem kendimi hem de etrafımdakileri neşelendirmeyi seviyordum. Zaten yaşamamız için bizlere bir nefeslik ömür biçilmişken , israf etmeye ne hakkımız vardı ?
Ben böyle olduğumdan , çevrem de genelde bana benzer insanlarla doluydu. Tabii , üçüzü olduğum diğer iki kardeşim hariç. Nil ve Naz.
Biz üçümüz birbirimize tamamen zıttık.
Nil , karamsarlığın beden almış haliydi. İçine kapanık , gotik takılan bir kızdı. Naz ise tam tersi , hayalperest , uçarı ve her şeyi iyi zanneden pembe delisi...
Bir yanımda Nil bir yanımda Naz olunca ben arafta kalıyordum. Kendimi bir renkle sınırlandırmak istemiyordum ama bir renkle eşleyecek olursak , fazlasıyla maviydim. Mavi kadar özgür , mavi kadar dağınık...
Çalar saat şiddetle ötmeye başladığında ben çoktan formalarımı giymiştim bile. Gerçi tam olarak forma giymiş sayılmazdım. Özel bir okulda okuduğumuzdan , modeli aynı fakat rengi farklı kıyafetler giyebiliyorduk. Bunun için kot şort ve mavi bir tişörtte karar kılmıştım. Saçlarımsa her zamanki gibi dağınıktı. Dağınık olmayı seviyordum. Her şey olduğu gibi güzeldi.
"Bu çalar saati icat edenin ebesiyle türlü fanteziler kuracağım! Ulan karga bokunu yemeden okula gidiyoruz! Bu ne saçmalık!" Nil'in isyan dolu sesi kulağıma dolduğunda yorgana tekmeler atarak uyanışını izledim. Küçük bir çocuk gibi davranıyordu. Aslında o hep böyleydi. Normal insanlar sol tarafından kalktığında depresif olurlardı , ama Nil; her sabah kalktığında depresifti. Uyku konusunda ciddi problemleri vardı.
"Niye öyle diyorsun Nil'ciğim, bak ne güzel okulumuza gideceğiz. Derslerimizi dinleyeceğiz , yakışıklı oğlanlar-"
"Sus Naz."dedi Nil Naz'a ölümcül bakışlar atarken. "Yemin ederim seni camdan atacak kadar sinirliyim şuan. Allah için sus."
"Ama Niloşum.."Naz ısrarla devam edecekti ki Nil yastığını çevik bir hareketle yüzüne fırlattı. Bu ikisinin kavgalarına alışmıştım ve her sabah izlemek büyük keyif veriyordu. Hala onları izlerken Naz beni fark etti. Dudakları yukarı kıvrıldı anında.
"Nur'um günaydın aşkıtellam. Kız çok şekersin sen yine! Aynı ben ayol!" Nur'un verdiği tepkiye alıştığım için , sessiz kalırken Nil Acaba anne karnında yediği tekmeler beynini mi yok etti diye söylene söylene tuvalete giriyordu.
"Biraz daha oyalanırsak geç kalacağız kızlar. Hadi oynatın kıçınızı!"diye bağırdım ikisinin de duyacağı bir şekilde. Nil'in homurtularını ve Naz'ın da onay dolu şen şakrak sesini duyunca çantamı alarak odamızdan çıktım. Geniş ve tuhaf bir odamız vardı. Cam kenarı ve yeşille mavinin ilişkiye girdiği bölme bana aitken , şeker pembesinin parıltılı renklerle yarattığı cümbüş Naz'ındı. Nil ise siyahlara bürünmeyi tercih etmişti her zamanki gibi. Onu yadırgamıyordum. Nasıl ki, Naz pembeyi her şeyden çok seviyorsa Nil de siyahı sevebilmeliydi. Ama benim karşı çıktığım tek nokta şuydu; insan hayatını bir renkle kısıtlamak yerine rengarenk olmalıydı. Bir gün mavi , bir gün kırmızı, yeşil, sarı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PESİMA
Novela JuvenilPembe , Siyah , Mavi. Hayatın can alıcı üç rengi. Her anın , her yaşayışın tüm çıplaklığıyla gözler önüne serildiği rengarenk kalkanlar. Naz , Nil ve Nur ALADAĞ. Bu üç rengin hakimi , aynı zamanda kölesi. Hikaye ne ? Hikaye bu. Hikaye yaşanmı...