four

58 3 0
                                    

''Zoe Collins.'' Beni gördüğünde elinde tuttuğu bira bardağını masaya koydu ve gülümsedi.Gülümsemek gerçekten çok yakışıyordu.Kırmızı saçları beyaz dişleriyle bir tezat oluşturuyor ve ben buradayım diye bağırıyordu.
''Luke Hemmings, nasıl gidiyor?'' Mekanda olduğundan daha soyut davranıyordu.Kendi alanındayken gerildiğini yada işine odaklı olduğunu düşündüm.Onu anlamak için zorlanmadım.Ben de sahnedeyken normal halimden farklı oluyordum.
''Güzel, tek başına mısın?'' Başını sallayıp parmağıyla tam karşımızdaki daire şeklindeki küçük masayı gösterdi.
''Hayır.Birkaç arkadaşım da yanımda.'' Yalnızca başımı salladığımda aradaki sessizlik onu rahatsız etmiş olmalı ki dudaklarını araladı.O gün sürdüğünden daha koyu, bordoya kaçan bir ruj sürmüştü.Beyaz tenine çok yakışıyordu.
''Gerçekten güzel çaldınız.Herkes hayranlıkla izledi.'' Gömleğimin düğmelerini açamayacağım için elimle üstten göğsümü gösterdim.
''Sen de gerçekten iyi iş çıkarmışsın.Gün geçtikçe daha güzel görünüyor.'' Omzumun üstünden geriye doğru bir bakış atıp tekrar gözlerime döndü.
''Elimden geleni yaptım.Sanırım gitmen gerekiyor.''Arkama dönüp gösterdiği yere baktım.Michael eliyle hararetli bir şekilde gelmemi söylüyordu.Zoe'ye gülümsedim.
''İyi eğlenceler,Zoe.''
''İyi eğlenceler,Luke.''



''Selam, Zoe.'' İçeri girdiğimde masasında oturmuş çizim yapıyordu.Beyaz kağıt karışık çizgilerin birleşmesiyle oluşmuş bir kaplan ile dolmuştu.Göz göze geldiğimizde gülümsedi.
''Selam.'' Kalemini beyaz kağıdın hemen üstüne koydu ve tıpkı o günkü gibi üstümdeki kıyafeti çıkarmamı işaret etti.O eldivenini giyerken ben gömleğimi çıkarıyordum.
Saçlarını ensesinin biraz üstünde, sıkı olmaktan çok uzak bir at kuyruğu ile toplamıştı.Üstünde siyah, dizlerinde biten bir eşofman ve gri, göbeğini açıkta bırakan askılı bir büstiyer vardı.
Eldiven taktığı ellerini göğsümdeki dövmede birkaç tur gezdirdi.
''Kaç kez duş aldın?'' Sorduğu soruya anlam veremeden cevaplamak zorunda kaldım.
''Beş kez.'' Gözlerini gözlerime dikti.
''Yani bir haftada beş kez duş almış oluyorsun, öyle mi?'' Başımı salladım.Kaşlarını çatıp dövmeme mor renkli bir ışık tuttu.
''Dövme oturmuşa benzemiyor.Normalde bugün tüm dövmeyi bitirecek ve yeni bir seans vermeyecektim ama rengin ve şeklin oturması için iki seans daha uzatmamız gerekebilir.'' Kendimden beklediğim bir tepki değildi bu.Andrew aynı şeyi yapmış olsaydı herhalde sinirimden etrafı dağıtırdım, çünkü çok sıkılmıştım artık ama Zoe bunu istediğinde neredeyse mutlu oldum.Onu görmek bir terapi gibiydi.Saç diplerinin saç uçlarındaki renkle uyumu ateş yakmak gibiydi.Sanki başında bir alev topu taşıyordu.
''En iyisi olmasını istediğim için burayı tercih ettim ve burada dövmeden anlayan sensin.Gelmem gerekiyorsa gelirim, Zoe.'' Mor ışığı kapatıp eline dövme yaptığı aleti aldı.
Sol göğsümdeki dövmenin en uç kısımlarını yaptığı için üstüme eğiliyordu.Daha iyi görebilmek için yüzünü yakınlaştırmıştı.Dudaklarının göğsümle arasındaki uzaklık kaç santim olabilirdi ki? Belki üç santim?
Saçları göbeğime sürttüğünde kendimi tutmasam inleyecektim.Tanrı'ya şükür o dövmeye tüm odağını verdiği için bunu fark etmemişti.
Aletin verdiği acı hissetmeyeceğim kadar azalmıştı.Bana olan yakınlığı tüm dikkatimi dağıtmış, sadece ona odaklanmamı sağlamıştı.

Aleti kapatıp her zaman yaptığı gibi dövmeme uzaktan bakacaktı.Aynı şeyi Andrew'de yapıyordu.Sebebini sorduğumda renginin uzaktan da yoğun görünüp görünmüyor olduğunu kontrol etmek için demişti.Altı tekerlekli sandalyesini geri doğru ittirdi ve tepemdeki ışığı yakıp dövmeme baktı.
''İyi görünüyor.'' Rafta duran aynayı işaret ettim.
''Aynayı verirsen bakabilir miyim?'' Aynayı raftan alıp bana doğru ilerlerken ayağı sandalyesine takıldı ve üstüme düştü.Ayna elinden kayıp yere düştü ve yüksek bir kırılma sesi çıkardı.
Zoe ellerini omuzlarıma koyup dengede kalabilmek için üstüme yaslandığında ne kadar yakın olduğumuzu fark edebilmiştim.Nefeslerimiz birbirine karışırken içimden geçen tek şey onu öpmekti.
Ellerimi beline yerleştirip hafifçe doğruldum ve dudaklarımızı birleştirdim.Sanki vals yapıyorlarmış gibi ahenkle kıpırdıyorlardı.
''İyi mis-'' Andrew'in sesi kapının hızla açılma sesiyle karıştığında Zoe hızla dudaklarını benim dudaklarımdan ayırdı.
''Neler oluyor Zoe?'' Ne yapacağını bilemez halde bir bana bir de Andrew'e baktı.Konuşamayacak kadar şokta olduğunu anladığımda yattığım yerden doğrulup ayağa kalktım.
''Hiçbir şey olmuyor.Zoe aynayı getirirken üstüme düştü ve ben onu öptüm.'' Andrew gözlerinden ateş saçarak Zoe'ye baktı.
''Mesai saatleri dışında ne yaptığın umurumda bile değil Zoe ama sanırım bunu konuşmalıyız.'' Zoe bana döndü ve yanıma ilerleyip dövmemin üstüne hızlı bir şekilde kremi sürüp bandajı yapıştırdı.
''Sonraki randevu için seni ararım, Luke.Bu seanslık yeterli.'' Andrew onu kolundan tutup odadan çıkarırken şaşkınlık içerisinde ardından baktım.

tattoo // l.hHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin