Yaşam

30 7 4
                                    

Onunla tanıştığım gün aslında olmamam gereken bir yerdeydim. O saatlerde evde olmam gerekirdi. Eve gidip hayal kuracaktım. Bağımlılık gibi olmuştu, bir an önce eve gidip rahatsız edilmeden hayal kurmam gerekiyordu. Uyuşturucusunu isteyen bir bağımlı gibi bunu arzuluyordum. Ama müzik hocasıyla beraber konservatuara gitmek zorunda kalmıştım. Oldukça can sıkıcı bir durumdu. Gitmem bile gerekmiyorken birden kendimi bomboş bir sahnede buldum. Görevim sadece orada dikilmekti. Daha fazla dikileceğimi anladığımda boş koltuklardan birine geçtim. Kulaklığımı takıp dünyadan izole olmayı planlıyordum.

Aradan ne kadar geçti bilmiyorum, bir şarkının tınısıyla daldığım hafif uykudan uyandım. Tını kulaklıktan değil daha uzaktan, daha dağınık geliyordu. Gözlerimi açıp sahneye baktım.

Görüp görebileceğim en güzel şey gözlerimin önündeydi. Bir an acaba rüya mı görüyorum dedim. Gelen tını netleşip kemanın büyülü melodilerine döndü. Sanki ruhunu kemana adamıştı. Çalarken gözleri kapalıydı. Kendini sadece kemana vermişti. Elinin değdiği yerden, kemaneyi hareket ettirdiği her anda etrafa rahatlatıcı notalar yayılıyordu.

Tam karşımdaydı işte. Hayallerimi süsleyen adam. Eve gidip saatlerce hayalini kurduğum adam. Canlı kanlı karşımdaydı. Hayallerimdeki gibi kemanını almış eline ona kendini adamış çalıyordu.

Ben ona oldukça şaşkın ve büyülenmiş bir şekilde bakarken şarkının sonunun geldiğini belirtircesine ritim yavaşladı. Son bir kez elini aşağı çekti ve şarkıyı bitirdi. Gözlerini açıp kemanını özenle çantasına yerleştirdi. Biraz sonra ağzı hafifçe açık şaşkın beni fark etti ve gülümseyerek "Uyandırdığım için üzgünüm. Yapmak zorundaydım" dedi.

O an. O andaki duygularımı anlatamam. Tamamen gerçek olduğuna inanmıştım. Çünkü sesi, hayal edemeyeceğim kadar güzeldi. Kendime gelmeye çalışarak kısık bir sesle "Sorun değil. İyi bile oldu." dedim.

Başıyla selam vererek çantasını aldı ve çıktı. Ardında ben şoktan henüz çıkamamış, toparlanmaya çalışarak sahneye bakakaldım. Hayalini kurduğum adam gerçekti. Tutunduğum ince hayal dalı gerçekti.

Ben düşünürken omzumda bir el hissettim ve ardından müzik hocasının ince sesi geldi. "Hadi gidelim." Yavaşça yerimden kalktım ve hocanın arkasından dalgınca yürümeye başladım. Aklım almıyordu, nasıl gerçek olabilir? Aylardır hayaliyle yaşadığım hayali adam nasıl gerçek olabilir?

Şu an onu hatırlayamamam çok acı. İlk gördüğüm anda tıp diye söyleyivermiştim ama bu o diye.

Her neyse. O gün onu gördükten sonra hayalini bir daha kuramadım. Her deneyişimde aklıma o gün geliyordu. Başka bir şey kuramıyordum. Zaten sınavlardı yazılılardı derken pek de vaktim olmamıştı. İyi bir yerlere gelmek zorundaydım. Ne olursa olsun iyi bir yer kazanmalıydım. Hayal kurmak da neymiş. Bunun gibi saçma şeylere ihtiyacım yoktu. Ders çalışmak ve test çözmek yaşama amacım olmalıydı değil mi?

Bir ay kadar sonra her şey bitip de sadece beklemek kaldığında birgün bir anda kendimi konservatuarın kapısının önünde buldum. Tekdüze yaşamımdaki ilk çılgınlık.

Kapıyı itip kahve tonlarındaki iç boğucu salona girdim. Bu katta kimse yoktu. O yüzden biraz rahatlamış bir şekilde sahnenin bulunduğu salonun kapısını açmaya yeltendim ancak kapı kilitliydi. Bir anlık deli cesaretiyle üst kata, asıl kalabalığın olduğu yere çıkmaya başladım. O dönüşlü merdivende her basamakta yaşadığım heyecan daha da artıyordu. Sanki bir saatmiş gibi gelen beş dakikanın ardından kapıdan geçip dar koridora baktım. Her yaştan keman ve gitar öğrencileri girip çıkıyor, kimisi bir köşede konuşuyor kimisi de atıştırıyordu. Ter ve hafif sigara kokan havasız koridorda attığım adımların sesi geliyordu. Sanki herkes bana bakıyor ben de birbirine karışan parmaklarımla piyano çalmaya çalışıyordum. Heyecanlı ve utanmış.

Falling DreamHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin