Gecenin karanlığı güneş ışıklarına bırakırken gökyüzünü, uyuyakalmıştı artık herkes. Buse gördüğü kâbustan terler içinde uyandı. Kerem’e doğru baktı. Yarasına pansuman yapılmış yatakta uyuyordu. Yanına gidip elini tuttu Kerem’in. Kerem’e doğru dönüp konuşmaya başladı.
-Çok korktum Kerem. Ben, ben kâbus gördüm az önce. Sen biraz önce rüyamda… Neyse, neyse hepsi rüya dediğim gibi. Buradasın, gitmedin işte. Bırakmadın beni…
Kerem gözlerini araladı yavaşça. Buse’yi gördü ilk önce. Ona doğru döndü.
-Sen uyumadın mı?
-Yok, uyudum da az önce kalktım ben.
-Çok yorgun gözüküyorsun. Benim yüzümden bütün gece çırpınıp durdunuz.
-Ne demek, tabii ki yapacağız. Şimdi sen biraz daha uyu istersen dinlenmen gerek. Unut bizi. Kendini düşün sen şimdi.
-Peki…
Buse oturduğu sandalyeden kalkıp kapıya doğru yöneldi.
-Nereye gidiyorsun?
-Bir yere gittiğim yok dolaşıp geleceğim biraz. Bir defa uyanınca hemen tekrar uyku tutmaz beni.
-Tamam…
Buse kapının kolunu tutup açtı. Sessizce kapattı kapıyı sonra. Merdivenlerden yavaşça aşağı kata indi. Evin sahibi olan doktor da uyumamıştı. Koltuğa oturmuş elindeki kumandayla kanal değiştirip duruyordu. Buse’yi görünce
-Uyumadın mı sen?
-Az önce uyandım. Uyku tutmayınca öyle dolaşıyordum.
-Gel otur istersen. Kendime kahve yapacaktım, sen de ister misin?
-Çok iyi olur gerçekten…
-Peki, ben hemen kahveleri yapıp getiriyorum.
Doktor mutfağa doğru ilerlerken Buse de geçip koltuğa oturdu. Kumandayı aldı. Yanlış kumandayı almıştı Buse. Yanlış kumandayı aldığının farkında olmadan bir tuşa bastı. Televizyon ekranına bakıyordu sessizce. Yıllar önce çekilmiş bir videoydu bu. 14 yaşlarında bir erkek çocuğun doğum günü olmalı diye tahmin etti Buse. Belki de doktorun oğluydu. Doğum günü pastasının etrafına toplanmış bir sürü çocuk vardı. Videoda iyi ki doğdun seslerini örten bir çığlık duyuldu aniden. Buse bu çığlık sesiyle aniden titredi. Doktor’un ayak sesini duyunca Buse hemen televizyonu düğmesinden kapattı. Doktor elinde kahvelerle içeri geldiğinde Buse adama doğru dönüp sessizce baktı.
-Ne oldu, neden kapattın ki televizyonu?
-Çok ses yapıyordu. Başım ağrıyor da biraz.
-Peki, öyle olsun.
Buse kahvesini alıp masaya bıraktı.
-İçmeyecek misin?
-Ben fazla sıcak içemiyorum da… Kahvem soğuyana kadar ben bizimkilere bakıp geleyim.
-Sen bilirsin.
Buse merdivenleri yavaş yavaş çıktı. Adam artık gözden kaybolunca hızlıca merdivenleri çıkıp odaya geldi. Kapıyı kapattı. Hala videoyu düşünüyordu. Neden çığlık sesi duyulmuştu? Ne olmuştu? Buse’nin tek bildiği buradan biran önce gitmeleri gerektiğiydi. Kerem uyumamıştı. Buse’nin yüzündeki telaşı görünce yavaşça yerinden kalktı. Yanına gelip yüzünü ellerinin arasına aldı.
-Ne oldu Buse? Bir şey mi oldu aşağıda?
-Buradan gidelim Kerem, lütfen…
-Buse bir şey mi oldu korkutma beni.