10; Friend

364 40 43
                                    

Jennie

Neden bu kadar acıtıyor sevmek? Oysa hep pozitif duyguların arasında sayıyor insanlar sevgiyi. Öyleyse neden bir çocuk çok sevdiği oyuncağını paylaşmak istemiyor?  Öyleyse neden birisi bir başkasını aşk yüzünden öldürüyor? Sevdim, öldürdüm diye bir bahane var? Yâhut bir baba sözde kızını  seviyor. Ama kızı bir başka kızı romantik bir şekilde sevince neden ona kötü davranıyor?

Belki de bu sevgi denen şey kaşarın tekiydi. Asla yalnız ve saf hâlde bulunmazdı. İlla öteki duygularla flört etmesi gerekiyordu. Bilmiyorum. Benim sevgim de acıyla birlikteydi işte.

Çok büyük bir acı.


Canım yanıyor.


Kıskanıyorum.

Özlüyorum.

Acı çekiyorum.

Yemekhânedeyim. Yalnız başına bir zavallıyım. Tam karşımdaki masada ise Bobby ve Jisoo mutlulukla yemeklerini yiyor.

Yoldayım. Yalnız başına bir zavallıyım. Tam önümde ise Bobby ve Jisoo birlikte yürüyor. Elele. Yol ayrımına geliyoruz, benim evim ters istikamette. Ve o zaman, bu ikisi çıkmaya başladığından beri belki de ellinci kez teşekkür ediyorum evimin olduğu yer için. Oysa eskiden Jisoo'dan ayrılacağım için üzülürdüm.



Evdeyim. İçeride annem ve babam hafif bir tartışma yaşıyor. Eskiden Jisoo'ya mesaj atardım, o beni hep güldürürdü. Şimdi benimle uğraşamayacak kadar meşgulmüş gibi geliyor. Kafamı yastığa gömüyorum.

Ve işte şimdi de okuldaydım. Coğrafya öğretmeni benden derste kullandığı haritayı, malzeme odasına bırakmamı istemişti. Eskiden olsa Jisoo da bana eşlik ederdi. Ama sınıfı benden önce terk etmişti. Ve ben yine yalnız bir zavallıydım.

Yavaş ve uyuşuk adımlarla merdivenleri birer birer indim. En alt katta, neredeyse kimsenin olmadığı koridorda bulunuyordu malzeme odası. Yanaklarımı şişirdim ortamdaki sessizlik karşısında. Ardından adımlarımı kapısı kapalı olan odaya yönelttim.

Bu hayatımda yaptığım en büyük hatalardan biriydi sanırım. Kapıyı açtığım ânı çok net hatırlıyorum. Elimde haritayla ben, tam önümde iki kişi. Birbirine kenetli dudaklarını benim ortama dahil oluşumla ayıran Bobby ve Jisoo. Jisoo'nun hâlâ Bobby'nin boynundaki kolları. İkisinin şaşkın yüz ifadeleri.

Ardından Jisoo'nun hiçbir şey olmamış, kalbimi hiç kırmamış gibi gülümseyişi...

"Ah sen miydin Jennie? Neyseki yabancı biri değildi."

Yüzündeki gülümsemeden fazlasıyla iğrendim. Bakışlarım kollarına takıldı. Hâlâ o herifin boynundaydı. Daha çok kıskandım. Ağlamaya başlamadan önce bir kenara fırlattım elimdeki haritayı ve hızla çıktım oradan.

Deli gibi koşuyordum koridorda. Nefesim kesiliyordu. Hem yorgunluktan hem kalbimin acısından. Hava almalıydım. Kendimi bahçeye attım. Bahçenin en tenha köşesindeki banka koştum. Oturduğumda ağlayışım da nefes alışverişim de düzene girmişti biraz olsun.

Ne kadar ağladım orada bilmiyorum. Az sonra ayaklarıma çarpan cisimle ağlamayı bırakıp yere eğildim. Yine bir kâğıt uçak. O an orada daha önce hiç kızmadığım kadar kızdım. Kalbimin acısını bile unutup saf öfkeyle doldum.

Hışımla yere eğilip uçağı aldım. Kâğıda ağırlık vermek için uçağın arasına koyduğu taşı elime aldım.

"SANA BENİ TAKİP ETMEK YERİNE YANIMA GELMENİ SÖYLEMİŞTİM!"
Bağırıp bir saniye bile düşünmeden, önüme bakmadan taşı fırlattım.


"Ah!"

Duyduğum sesle afallayıp önüme baktım. Kız gayet yakın bir mesafedeydi ve kanayan alnını tutuyordu.

Gözlerim kocaman olurken dizlerimin titrediğini hissettim. Boku yemiş olabilirdim. Nereden geldiğini bilmediğim bir güçle kıza koştum.

"H-hey iyi misin? İsteyerek olmadı, özür d-dilerim..."

Kafasını kaldırdığında gülümsüyordu. Şaşırdım.

"Önemli değil. Sadece ufak bir yara."  Tekrar şaşırdım. Fakat hemen sonra yüzünü acıyla buruşturunca, dediği kadar basit olmadığını anladım.




#


Yanyana oturuyorduk. Beni takip edip durduğu için sapığım olduğunu düşündüğüm kızla yanyana oturuyorduk. Ve o kafasını eğmiş yeri seyrederken, benim düşüncemin tam aksine oldukça masum görünüyordu.

Bir an kafasını kaldırdı. Ona baktığımı görünce utandı ve ânında yere eğdi başını. O kısa süredeki yüzü gözlerimin önünden gitmedi. Kocaman gözleri vardı. Ve bir de şaşırdığında bu sebeple oldukça sevimli görünüyordu. Hatta bu durumu, alnına yapıştırdığım yarabandı bile bozamıyordu. İyi bir kız olduğunu düşündüm ve gülümsedim.

"Bak gülümsüyorum."

Aniden kafasını kaldırdı. Bakışları dudaklarıma indi. Gülümseyen dudaklarıma. Sonra tekrardan gözlerime baktı.

"Evet...ve gülümsemek sana yakışıyor."

Fazla iyiydi ve ben onun kafasına taş fırlatmıştım. Kendimi kötü hissedip surat astım yine.

"Özür dilerim tekrardan."

Gergince güldü. "Önemli değil. Belki de yeni tanıştığın insanlara merhaba deme şeklin budur ve bence bu oldukça havalı. Düşünsene mükemmel atış yeteneklerini konuşturup önce yere düşürüyorsun bir çantayla, ardından taşla pekiştiriyorsun selamlamanı. Bence çok havalı yani."

Elimde olmadan güldüm. Cidden komik ve iyi biriydi. En azından bu denli kısa sürede fikrimi değiştirebilecek kadar. Bu kez ben elimi uzattım.

"O zaman...arkadaş mıyız?"

Elimi tuttu. Titrediğini hissettim.

"A-adım L-Lalisa Manoban. Ama herkes Lisa der."   Elini aşağı yukarı sallamaya başladım.

"Ve ben de-"





"Mükemmel Jennie Kim." Bir anda sözümü kesince afalladım. Elini tutan elim duraksadı. Adımı nereden bildiğini sormaya hazırlanıyordum ki, formamdaki isim kartını işaret etti.

"Oradan okudum." Gergince söyledi. Pek de inandırıcı gelmemişti ama ben ona inanmayı tercih ettim. Tekrar elini salladım ve konuştum.

"Tanıştığıma memnun oldum, arkadaşım."

We Loved | BlackpinkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin