1.

86 7 18
                                    

Gracie, Dünya

Katedralin kapısı gıcırdayarak açıldı. Uzun bir zamanın ardından ilk defa içimde inanca dair bir şeyler bulabildim. Ona sımsıkı tutunmaya çalıştım çünkü beni düştüğüm umutsuzluk çukurundan çıkaracak olan tüm iplerin ucunu kaçırıyordum, bu son olabilirdi.

İçeri ilk ben girdim, yere sağlam basıyor, her tarafı görmeye çalışıyordum. Bu sefer olmaz, İkizler'den bu sefer istediğimizi almadan hiçbir yere gitmem diye düşünüyordum.

Her şey senin için, diye düşündüm, sana bu kadarını da olsa borçluyum. Özür dileyen gözlerle Amanda'ya baktım. Hamileydi ve karnı hafif ortaya çıkmıştı. O bakışlarımı "Hamile halinle seni buraya kadar yorduğum için özür dilerim." diye yorumladı. Ve fısıltıyla "Sorun değil." dedi.

Katedralin uzun kolonlarının arkasında birilerinin olmasından korkuyordum, geçeceğim bir sonraki oturma sırasının üstünde kardeşimin ölü bedenini bulmaktan da korkuyordum. Hiçbir zaman olmadığı gibi, şimdi de İkizler'e güvenmiyordum.

"Bence dağılalım." dedi Kurtis sesini alçaltma gereği duymadan. Neden böyle yaptığını anlayabiliyordum, o sevdiği tek kişiye veda edebilmişti, benim daha fazlasına sahip olmama karşıydı.

"Olabilir." diye cevap verdi Marie. Kurtis'in aksine sesi temkinliydi.

"Tamam, o zaman," dedi Edward. "Ben sol tarafa doğru gidiyorum."

Katedral T şeklindeydi, birinin de sağa gideceğini tahmin ettim ve kimseye söylemediğim gerçekle, yani İkizler'in T şeklindeki katedralin en sonunda olacağı, kendim baş etmeye hazırlandım.

"Ben Edward ile gitsem iyi olacak." dedi Amanda ve mahcup bir gülümsemeyle peşinden gitti. Mark bir şey söylememişti ama başıyla sağa doğru gideceğini işaret etti. Ona gözlerimin içi parlayarak baktım, hiçbir şey söylemeden onun peşinden Kurtis gitti.

"Seninle mi gelmeliyim?" diye sordu Marie yorgun bir sesle. Benimle gelmemeli!

"Dışarıda dinlenebilirsin. Josh da orada." diye öneride bulundum, emin olamayarak birkaç adım ötedeki kapıya baktı ve sonra tekrar geriye bakma gereği duymadan kapıdan süzüldü, içeri süzülen güneş ışığı gibiydi ama Marie'nin yavaş yavaş ışığı soluyordu. Senin suçun, dedi içimden bir ses, bunu ona sen yaptın!

Sessiz ve hızlı adımlarla ve oturma sıralarına çok kısa birer bakış atarak yürüdüm. Merdivenlerin önüne geldiğimde ilk basamağı çıktım ve durdum, arkamda birisi varmış gibi hissediyordum.

"O kadar yorgun görünüyorsun ki..." dedi arkamdan gelen ses, hızla o tarafa döndüm. Siera. Başını onaylamaz anlamda salladı. "Kendini bu kadar yorma."

Söylediklerine anlam veremeyerek baktım. Bağırmak istiyordum, ERKEK KARDEŞİM NEREDE? diye.

"Endişelenme," dedi zihnimden geçenlere ortak oluyormuş gibi. "O iyi." Bunu sormadım, diye düşündüm. Ama bir şey söylemedim.

"Sadece anlaşmamızda ufak bir eksiklik var." Ensemden başlayan ürpertinin tüm vücudumdan geçtiğini hissettim. Aramızda duran birkaç metreyi kapatmak ister gibi biraz daha yaklaştı. En ön sıraya oturdu.

Dudaklarımı yemeye başlamıştım. Ne söylemek istiyorsan söyle artık lanet olasıca!

"Sizden iki grup liderinin de ölü olmasını istemiştik." dedi ve ağzını eliyle kapattı. Ona katlanamıyormuş gibi baktım.

"Merak etme," dedi elini ağzından çekip gülmeye başladı. "Bizi duyamazlar."

"Bu umurumda değil." dedim, ama umurumdaydı. Anlaşmanın bilmedikleri bir yanı daha, iki grup lideri de, birisi Emily olmak üzere, ölecekti.

Ölüm ÇarkıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin