it's gonna be fine

720 51 1
                                    

Sana, dakikalar içinde kendini toparlayabildiğinde içindeki acıyla büyük bir nefes aldı ve dizlerindeki gücü toplayarak ayağa kalktı.

Hâlâ su akan lavaboda elini yüzünü iyice yıkadıktan sonra havluyla kuruladı ve istemese de aynaya bakmak zorunda kaldı. Gözlerinin kıpkırmızı oluşunu o an umursamadı. Alerjisi olduğunu ve sürekli kaşıdığı için kızardığını söyleyebilirdi.

Tekrar ağlamayacağına emin olana kadar da banyoda kaldı. Aslında biraz daha kalırdı fakat kapıyı çalan Dahyun buna engel oldu.

“Sana unni, haydi gidiyoruz!”

  Sana, yüzüne gerçekçi olmaya yakın bir gülümseme kondurarak kilitli olan kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Son anda eline aldığı telefonunu sıkmaktan kıracağını düşünse de daha sonradan arka cebine koydu ve ceketini giyip, maskesini takarak diğerlerinin ardından odadan çıktı.

Bazen bu kadar bencil oldukları için hepsinden nefret ediyordu. En çok da Park JinYoung'dan. Ama sonra, o sevgili yasağının bulunduğu kâğıdı kendisinin imzaladığını fark etti. Kimse başına silah dayamamıştı. O zamanlar sadece âşık bir kızdı. Mark ile bu durumda olacakları aklının köşesinden bile geçmiyordu.

O ismin aklından bir an bile geçmesiyle ayağı tökezledi ama hemen ardından kimseye fark ettirmeden toparladı kendini. Güçlü gözükmek zorunda olduğunu biliyordu. Sadece... Duygularına yenik düşmemek için olağanüstü bir çaba harcaması gerekliydi. Dişini sıktı.

Soyunma odalarına girdiklerinde herkes bir köşeye çekilirken o işinin çabucak bitmesi için hemen makyaj koltuğuna oturmuştu. Makyözlerden biri anında makyajına başlarken, saç stilistleri de saçlarına şekil veriyordu. Boyatmaktan yanmış olan saçlarının uçlarında kaynak vardı ve kendisini yapay hissetmekten alı koyamıyordu.

Saçı ve makyajı bittiğinde o odada daha fazla kalmak istedi. Ne hissettiğini anladıklarından olsa gerek, o gün kimse de üzerine gitmiyordu. Kendi kendine moralini düzeltmeye çalışarak komik videolar izledi merdivene oturup.

O sırada karşı merdivenlerden aşağıya inen iki kişi gördü. Biri, yüzü kıpkırmızı olan Mark, diğeri ise Jinyoung'du. Meraktan içi içini yiyerek sadece iki saniye bakabildi Mark'a. Çatıdan geliyorlardı, acaba bu yüzden mi Mark titriyordu? Ne kadar zamandır oradaydı? Kendini öldürmek mi istiyordu.

Sana daha fazla düşünceleriyle boğuşamayacağını fark edip kafasını telefona geri gömdü. Fakat bundan önce kendisine bakan Jinyoung'a iyi olduğunu belirtmek istercesine gülümsemeyi ihmal etmedi.

Onlar kendi soyunma odalarına girdiklerinde derin bir nefes aldı Sana. Kalbi acıyla atarken, bu kadar zor olacağını düşünmediğini geçirdi aklından.

Bu kadar zor olacağını gerçekten düşünmemişti.

[Bölümün son kısmını yazarken aklıma; ‘başka yer, başka zamaan...’ geldi. Yazasım da vardı fakat kendi kendime salak dedim, bunlar Türk ? Dkxökvödkcöxmxömöxkvmd]

[Son olarak da, G7 üyeciklerimden Yugi'ciğin de fic’ini okursanız sevinirim ^^] 

try to love me | mark x sana [try serisi 2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin