we try it again?

676 53 22
                                    

“Hyung, sırtına bir yastık daha koymamı ister misin?” diyen Jackson, bir yandan da Mark’a çorba içirmeye çalışıyordu. Çocuk yalnızca yorgun düşüp bayılmış olmasına rağmen kanser olmuş etkisi yaratıyorlardı. Bu Mark’a her ne kadar aşırıya kaçılıyormuş hissi verse de, bir yandan da önemseniyor olması hoşuna gidiyordu.

“Böyle iyiyim.” dedi gülümsemeye çalışarak ama içinden bile gelmiyordu. Aklındaki tek şey Sana’ydı. Jaebum, kendine ilk geldiğinde kızların dışarıda beklediğini söylemişti ama Mark sorun çıkmasını istemediği için gitmelerini istemişti. Kızlardan biri bile Mark'ı görememişti.

Nasıl olduğunu sormaya korkuyordu Mark. İyi olmayacağını biliyordu ama kötü olma ihtimali, ağlama ihtimali onu yaralamaya da yetiyor, artıyordu bile. Yalnızca emin olmak istiyordu hislerinden. Ve emin olmadan da bir şey yapmayacağı konusunda kendi kendine söz vermişti. Şimdilik kalbi kırılmalıydı Sana’nın. Yanlışlıkla ümit verirse, o zaman daha çok kırılacaktı.

Birkaç saate kendini çok daha iyi hissettiğini söyleyerek hastaneden çıkmak istemişti. Etkinlik hepsinin hastaneye gelip birkaç saat orada kalmalarının ardından ertesi güne ertelenmişti. Bu durum Mark için çok daha iyiydi. Bir gün boyunca rahat bir şekilde dinlenecekti.

“Ne zorun vardı?” diye sordu en sonunda Jinyoung. O uyandığından beri sessizliğini koruyordu ama artık sinirlerinin bozulduğunu hissetmişti. Jackson’ın sürekli nükseden hastalığının yanında Mark’da eklenince endişeden kalpleri ağızlarına geliyordu sürekli.

“Kızla olamayacaksınız diye kendini öldürerek mi cezalandıracaktın?” Jaebum, Jinyoung’un omzunu tuttu ve sakin olmasını istedi. “Yalnızca üzgündü,” dedi. “İnsanlar üzgün olunca fark etmedikleri şeyler yaparlar. Böyle bir şeyi bilerek yapmayacağını biliyorsun.” Diyerek Mark’ı savunmuştu ve Mark bunun için ne kadar teşekkür etse az kalırdı. Çünkü onun, kendini açıklayacağı bir yüzü yoktu. Bir kız meselesi yüzünden, üyelerini, en yakın arkadaşlarını ve onlarca kişiyi endişelendirmeye hakkı yoktu.

Jinyoug hışımla odayı terk ederken Yugyeom ve Bambam’de arkasından çıkmışlardı. “Sen ona bakma,” dedi Jackson gülümserken, “Başladı yine manyak Busan'lı.” Mark gülümsedi.
Ne olursa olsun, her zaman yanında olacağını bildiği arkadaşları vardı. Bu mutlu olması için oldukça yeterli bir sebepti.

Belki de sırf bu yüzden gülümsedi.

Sana

Hastaneden çıkıp otele geri döndüğümüzde, kızların herhangi bir ters tepkisinden korktuğum için normal görünmeye çalışarak mini bardan bir limonata ve çikolata aldım. Kafamı dağıtmak için televizyonun başına oturduğumdaysa, kızların bana karşı olan garip bakışlarıyla karşılaştım. Bir tabağın içine uzaylı kafası koymuşum, onu yiyormuşum da tek sorun çatal yerine kaşıkla yememiş gibi bakıyorlardı.

Jeongyeon yanıma oturup kafamı omzuna yasladığında çoktan gözlerim dolmuştu.

“Ağlayabilirsin,” dedi, Momo’da diğer yanıma oturduğunda. “Bizim yanımızda güçlü görünmene gerek yok.” İlk başta gülümsedim ama daha fazla dayanamayarak ağlamaya başladım. Onu öyle görmeyi kaldıramamıştım işte. Zaten çok zayıftı, o an gözüme oldukça küçük ve savunmasız görünmüştü. Onu kollarımın arasına alıp korumak istiyordum ama yapamazdım. Ve daha kötüsü de, bu aramızdaki engel yüzünden mi yoksa onun istememe ihtimalinden mi bilmiyordum.

“İlk önce hiçbir şey yapmasa yeter dedim, öylece uzaktan da bakarım..”

Burnumu çekerken hepsin koltuklara ya da yere oturmuş bir şekilde öylece beni izliyordu.

“Sonra keşke beni sevse dedim, beni sevsin başka bir şey istemeyeceğim...”

Burnumu çekerken hıçkırıklarım arasında zar zor konuşabiliyordum. Beni yıkıyordu.

“Şu an onu kaybedebileceğim gerçeğiyle yüzleşmem, beni başa döndürdü. Yine hiçbir şey yapmasın, beni sevmesin bile... Ama yaşasın, iyi olsun, gülsün. Ben onu görebiliyor olmamın değerini kaybedince anlamak istemiyorum. Ben o kadar güçlü değilim... ”

Kızlara onu sevdiğimden asla bahsetmemiştim. Hiçbirine. Momo anlamıştı, o da YouTube ’dan sürekli videolarını izlediğim içindi. İlk başta onun fanı olduğumu, o yüzden izlediğimi söylesem de, gerçek hayatta aramızda tek bir konuşma bile geçmeyince olayı fark etmiş fakat ne bana söylemişti, ne de başka birine.

Şimdi ise hiçbirine söylemememin verdiği utançla yüzleşmek zorunda kalıyordum. Sanki onları arkalarından vurmuşum gibi hissediyordum.

“Ben... Jinyoung’u seviyorum.” Dedi birden Nayeon unni ve bütün bakışlar ona döndü. Üzerimdeki baskıyı kaldırmış olduğu için ona teşekkür mü etsem, itirafından dolayı oluşan şaşkınlığımla mı başa çıksam bilemiyordum ama herkesin ilgisi birden ona dönmüştü.

Jeongyeon ve Jihyo ise hiç de şaşkın değildi.

“Yıllardır bu itiraf için peşinde koşuyordum!” dedi Jihyo büyük bir sitemle. Üçü çok yakındı ama kimse sevdiği kişiyi söylemiyordu.

“Ne zamandan beri?” diye soran Dahyun’a, “Orta okuldan beri.” diye cevap verdi. Şuan ikisi de 23 yaşındaydı. Ve bu oldukça korkunçtu. O kadar yıl içinde nasıl saklayabilmişti bunu?

“Hiç açılmadın mı?” diye sorduğumda ise, “Aslında, bir ara sevgili olduk. Ama sonra bitmek zorunda kaldı. Çünkü bu sefer o idol olmuştu ve... Sevgili yasağı vardı.” Dedi. O mükemmel tavşan gülüşü yüzündeydi ama gözleri dolmuştu. O da ağlarsa, oda tamamen sele dönüşecekti.

“Ama şuan yok?” Dedi Mina. “Engel ne?”

Nayeon unni yaşı gereği, öyle görünmese bile bu konularda hepimizden daha olgundu. Ve onları bizden daha uzun bir süredir tanıyordu. Oldukça kolay gizleyebilirlerdi.

“O... Benim hislerim aynı fakat, onunkileri bilmiyorum. Ve bunu asla konuşmuyoruz.” Tam o sırada telefonu çalmıştı. Belki Mark’tan bir haber vardır diye kalbimin ritmi bozulurken, sanki herkes nefesini tutmuş gibiydi.

Telefonunu açtığında, “Efendim Jinyoung?” demesiyle odada garip tepkimeler oluşmaya başlamıştı. Herkes ses çıkarmamaya çalışarak şaşkınlığını belli etmeye çalışıyordu ama öyle değişik sesler çıkmıştı ki Nayeon unni kendini tutamadan gülmüştü.

“İyi olmasına sevindim.” Dedi ve ayağa kalktı. Daha sonra, birden kalktığı mindere dizleri üstünde geri düştü. Yüzünde öyle büyük bir şaşkınlık vardı ki, bir saniye sonra gözünden akan yaşla birlikte ben de ağlamaya başlamıştım.

Mark’a bir şey mi olmuştu?

Mark’a bir şey mi olmuştu?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
try to love me | mark x sana [try serisi 2]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin