✗2.Bölüm ✗

2.1K 51 17
                                    

Gözleri barda hızlıca dolaştı. Her şey aynıydı. Dün geceden bu yana değişen bir şey yoktu.

Gölgeler duvarlarda oynaşıyor, beyaz ışıklar herkesi hızlıca ve döne döne aydınlatıyordu. Barmen yine bardak şovunu yapıyor, erkekler kızları süzüyor, köşelerde kızlar adamlara veriyorlardı.

Ama bir şey değişmişti. Bunu hissediyordu. Kesinlikle değişen bir şey vardı. Kendisini rahatsız eden bir şey. Ve bu kesinlikle vicdanı değil. Vicdanı bile yok ki.

Bir süre daha kaşlarını çatarak etrafı inceliyor. Bu kadar huylandıysa bir şey değişmiş olmalı. Kahverengi gözleri etrafı arşınlıyor, arşınlıyor...

Belki de yanlış taraftan aradığını düşünüyor bu değişikliği ve farklı yöntemler deniyor. İkinci yönteminde başarılı oluyor ve başarısına gülümsemek istesede olmuyor. Lügatında böyle bir şey olmadığını söylemiştim.

Barın kokusu değişmiş. Onu huylandıran bu. Bar her zaman ki gibi idrar, ter, değişik parfüm kokuları, kusmuk ve bok kokuyor. Aslında artık bunları koklayamıyor. Burada o kadar uzun süre kaldı ki, kokuları artık hissetmiyor ama öyle koktuğunu biliyor.

Ama bugün bir koku var burnunda. Hoş, tatlı ve yumuşak. 

Gözleri barı arşınladı, tekrar. Ve sonra tekrar tekrar tekrarladı bunu.

Sonunda aradığını buldu. 

Herkesin arasında. Dans ediyor. Yüzünü göremedi ama o olduğunu biliyor. Tekrar geldi. Onun için. Zaten geleceğini biliyordu. Onu unutmayacağını biliyordu. Onu hatırlayacağına söz vermişti. Geleceğine ve onu göreceğine söz vermişti.

Bembeyaz teni kusursuz ve ışıkla aydınlanıp daha da beyaz oluyor. Buradan bile pamuk gibi bir tene sahip olduğu belli. O kadar güzel ki, ellemeye kıyamıyor.

Arkası dönük, sarı saçları dağınık ve hafifçe sallanıyor. Kolları yukarda kıvrakça figürler sergiliyor. O her elini salladığında, adam burada hafifçe dalgalanıyor. Onun büyüsünü, kokusunu ne kadar da özlemiş.

Kalbi hızla atıyor... Ona yaklaşmalı.

Hafifçe bir adım atıyor ama ayakta duramıyor. Heyecanı o kadar fazla ki...

Bağırmak istiyor ona. Haykırmak. Geldiği için teşekkür etmek, Tanrı'ya ona onu tekrar verdiği için dualar etmek.

Ama dili düğümlenmiş gibi... Nefes almayı unuttu sanki ve yürüyemeyecek kadar güçsüz.

Yine de kendini zorluyor ve birkaç adım atıyor. Orada, kokusu keskinleşti. Elini uzatsa yeter. Elini uzatsa...

Elini uzattığı anda bir adam sertçe ona çarpıyor. Özür falan diliyor adam ama o hiçbirinin farkında değil. Sadece çekilmesini söylüyor.

Adam çekiliyor ve gözleri boşlukla karşılaşıyor.

Nerede? İki saniye önce buradaydı?

Gözleri korkuyla açılıyor. Onu tekrar kaybetmiş olamaz değil mi? Hayır, buna bir daha katlanamaz. Buna izin vermez.

Hemen herkesi itiyor. Kalbi kulaklarında uğuldarken, düşe kalka dolaşıyor. Onu bulmalı.

Merdivenlerin başına geldiğinde, onun ayakkabılarını görüyor. Ve sarı saçlarını. O ayakkabıları asla unutmaz. Christian Louboutin. Siyah deri ve alt kısmı kırmızı. Platform topuk.

Merdivenlerden çıkan ihtişamlı ayakkabıları izliyor.

Fakat hemen ayılıyor ve ona yetişiyor. Elini omzuna koyuyor ve hızla kendine çeviriyor.

Ne? Bu da kim? Bu o değil! Sinirleniyor. Sarı? Sarı saçları nerede? Bu kızın saçları sarı değil! Mor saçları var!

Bakışlarını sinirle aşağıya indiriyor ve kızın ayakkabılarına bakıyor. Ayağında zımbalı mavi bir ayakkabı var.

Beyni ona oyun oynamaya devam ediyor.

Gözlerini kapatıyor. Yine. Yine eli kana bulanacak. Belki bu gece olmaz diye düşünüyordu ama olmuştu işte.

Kadının ona iyi olup olmadığını sorduğunu duyuyor. İyi değil. Ama iyi değilim dese ne fark eder? Bu saatten sonra bu katili, bu şeytanı kimse içinden çıkaramaz.

Kafasını kaldırıyor ve kadından özür diliyor. Birisiyle karıştırdığını söylüyor. Ardından Başı dönüyormuş gibi yapıp kadından ona tuvalete kadar eşlik etmesini istiyor.

Ah, kadınlar ne kadar da yumuşak kalpli. Ve kötü olansa aslında hepsi kaltak.

                                                     ✗✗✗✗✗✗✗✗

Kadının kafasını arka arkaya duvara vuruyor. Vuruyor, vuruyor...

Kadın çırpınmayı bırakıyor.

Burnu kırılıyor ve yere düşüyor. Alnı parçalanmaya başlıyor.

Kanlar bembeyaz duvarı kırmızıya boyuyor ve adam bundan tahrik olarak kadının kafasını duvara daha hızlı vuruyor.

Eli yorulduğunda kadını bırakıyor. Kadın bir patates çuvalı gibi ayaklarının dibine düşüyor. Artık burnu yok. Yüzü kan içinde, alnında et kalmamış. Hepsi duvara yapışmış.

Her zaman yaptığı şeyi yapıp kadının göğsüne gül koyuyor ve gözlerini kapatıyor. Kaltak olsalar bile, kimse gözü açık ölmeyi hak etmez.

Sonra parmağını kadının alnına - ya da artık olmayan alnına - bastırıyor ve dudaklarına götürüyor. Kanın metalik tadını aldığında, içindeki şeytanın sadece bu gecelikde olsa dindiğini hissediyor ve yine, hiçbir şey olmamış gibi insanların arasından sıyrılıp evin yolunu tutuyor. 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 24, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Love Is DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin