Bir Annenin Hikayesi - 1. Hikaye

2.4K 26 4
                                    

Merhaba arkadaşlar, yeni bir çalışma ile karşınızdayım :)

Bu ilk bölüm sivimsizpindi'ya ithaf edilmiştir.

Bu çalışmada tek bölümlük kısa hikayeler yer alacak, umarım beğenirsiniz :)

**

Bir anne, küçük çocuğunun başucunda, yavrunun ölebilme ihtimalini düşünerek korku ve endişe içinde oturuyordu. Çocuğun benzi solmuş, yatağında yatıyordu, küçücük gözleri kapanmış, hafif hafif, arada derinden içini çeker gibi soluyarak nefes aldıkça, annesi sevgili yavrusuna daha acılı bakıyordu.

O sırada kapı vuruldu. İçeriye ilk bakışta kürk giymiş bir ihtiyar, bir adam girdi. Her şey kar, buz altına gömülmüş, acı bir rüzgar esiyor, insanın yüzünü biçiyordu.

İhtiyar adam, soğuktan titrediği için, çocuk da bir an için uyumuş olduğundan, anne adama ısıtıp vermek üzere bir kaba süt koydu ve ocağın altını açtı. Şimdi ihtiyar adam beşik sallıyor, anne de, hemen onun yanındaki iskemleye oturmuş, derin derin nefes alan çocuğuna bakıyor ve yavrusunun küçük elini kaldırmış elinde tutuyordu.

"Oğlumun yaşayacağını umuyor musun sen de?, Sevgili Tanrı onu benden almayacak değil mi?"

Ölümün kendisi olan ihtiyar adam, öyle acayip bir şekilde başını salladı ki bu hali 'Evet' kadar 'Hayır' anlamına da gelebilirdi. Anne önüne eğilmiş, gözlerinden yanaklarına yaşlar dökülüyordu. Başı ağırlaşmıştı, üç gün üç gece gözünü kırpmamıştı.

Daha fazla dayanamayarak uyuyuverdi orada, ama uykusu çok kısa, ancak bir an sürmüş, sonra soğuktan titreyerek uykusundan sıçramıştı..

"Ne oluyor?" diye bağırdı.

Sonra etrafını gözden geçirdi, ama ihtiyar adam ve küçük yavrusu gitmişti; adam onu götürmüştü.

Köşede duran eski saatte bir hırıltı, durmayan bir hırıltı vardı. Tam o sırada rakkasın ucundaki iri kurşun da kopup yere yuvarlandı. Artık saat de durmuştu.

Ama zavallı anne evden dışarı koşuyor, çocuğuna sesleniyordu.

Dışarıda karların ortasında uzun, siyah elbise giymiş kadın oturuyordu, ve şöyle diyordu.

"Ölüm, oturduğun odaya girdi. Sonra çocuğunla birlikte acele ile çıkıp gittiklerini gördüm. Rüzgardan daha hızlı gider o, aldığını da asla geri getirmez.

"Sen sadece hangi yoldan gittiğini söyle! Ben onu bulurum."

"Ben yolu biliyorum. Ama söylemeden önce, çocuğuna söylediğin şarkıları bana da söyle.

"Hepsini söylerim! Aman beni yolumdan alıkoymayın da. Yetişeyim ona..

Anne oracığa oturmuştu. Ellerini ovuşturuyor, şarkı söylüyor, ağlıyordu.

Sonra kadın ;

"Yolun sağından ayrılma. Karanlık çam ormanının içine gir. Ölümü, senin çocuğunla oradan geçerken gördüm."

Ormanın derinliği içinde yollar birbirini çaprazlama kesiyor; kadın artık nereye yöneleceğini kestiremiyordu. Bir dikenli çalı vardı orada, ne yaprağı ne çiçeği olan bir çalı... Ama şimdi soğuk kış mevsimiydi. Çalının dalları kırağı ile örtülüydü.

"Benim çocuğumla birlikte Ölüm geçti mi buradan?"

"Evet. Ama beni göğsünde ısıtmadan hangi yoldan gittiklerini söylemem. Üşüyorum, tepeden tırnağa buz kestim."

Kısa ÖykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin