Eski Ev - 2. Hikaye

915 9 0
                                    

Herkese merhabalar, Kısa Öyküler'in 2. Hikayesi ile karşınızdayım, umarım beğenirsiniz. Vote vermeyi, yorum yapmayı, kütüphanenize eklemeyi unutmayın, Beni de takip edip, diğer hikayem olan Uçurumun Eşiğinde'ye de bir göz atın.. :)


Eski Ev.. Ama ne eski ev! Neredeyse 300 yıllıktı. Kapının üzerinde, eski yazılar okunuyor, pencerenin üzerinde çirkin çirkin resimler görülüyordu. Bir kat diğerinin üzerine çıkıyor, bir ejderha başı ile biten oluk, dama boylu boyunca uzanmış yatıyordu. Aslında yağmurun bu baştan akması lazımdı ama, oluğun orta yeri delik olduğundan ortasından akıyordu. Sokağın diğer evleri yeni ve pırıl pırıldı. Geniş pencereleri, beyaz duvarları olan güzel evler; ihtiyar komşularını hor görür gibiydiler.

Bu baraka burada daha ne kadar kalacak? derlerdi içlerinden. Bir yandan manzaramızı kapatıyor, merdiveni şato merdiveni gibi geniş, kilise kulesi gibi dik. Büyük demir kapı, pirinç tokmakları ile eski gömüt kapılara benziyor.

***

Eski evin karşısındaki güzel evlerin birinin penceresinde kırmızı yanaklı, mavi gözlü bir çocuk vardı. Gündüz olsun, ay ışığında olsun eski evi çok severdi. Ekşi suratların, içinde mızraklı askerler duran kabartmaların, ejderhaya, yılana benzeyen olukların resimlerini yapmaktan hoşlanırdı. Eski evde, zayıf sıska yaşlı bir adam otururdu. Sabahları gelip alışverişini yapan, odasını derleyip toplayan ihtiyar bir uşaktan başka kimseyi görmezdi. Ara sıra pencereden bakacak olsa, küçük oğlan ona el sallar, adamcağız da dostça selamını alırdı. Böylelikle hiç konuşmadan ahbaplığı ilerlettiler. Çocuğun anası babası sık sık şöyle derdi:

-Bu ihtiyarın hali vakti yerinde ama, tek başına çile dolduruyor zavallı.

Çocuğun içine sinmiyordu; bir pazar günü, kağıda birşey sardıktan sonra sokağa inerek, yaşlı adamın uşağına şunları söyledi:

-Dinle; bunu karşıdaki baya götürürsen, beni çok sevindireceksin. Benim iki kurşun askerim var, yalnız kalmasın diye birini ona vermek istiyorum.

İhtiyar uşak, kendisine verilen görevi sevinçle yerine getirdi. Kurşun askeri alıp eve götürdü. Sonra, yaşlı adamın evine davet edilen çocuk, annesinin babasının izni ile oraya koşa koşa gitti.

Evin içi tertemizdi. Koridora zırhlı şövalyelerle, ipekli kıyafetler giymiş kadınların resimleri asılmıştı. Bu koridorun ucunda büyük bir balkon vardı. Sağlam değildi, ama eski çiçek saksıları ve yeşillikler ile süslenmişti.

Küçük çocuk ihtiyarın oturduğu odaya geldi. İhtiyar:

-Kurşun askerin için teşekkürler, ayrıca gelişin içinde teşekkürler.

Çocuk:

-Bana senin tek başına oturduğunu söylediler. Kurşun askerimi can yoldaşı olsun diye yolladım.

İhtiyar tekrardan:

-Yok, pek de yalnız sayılmam, dedi gülümseyerek. Eski anılarım beni ziyarete gelirler, şimdi de sen geldin. O kadar da acınacak halde değilim.

Sonra raftan bir resim kitabı aldı. İçinde güzel dini törenler, artık yeryüzünde benzeri kalmamış acayip arabalar, garip kılıklı askerlerin olduğu resimler vardı.

Küçük oğlan çocuğu resimlere bakarken, ihtiyar, şekerleme, elma ve fındık getirmek için mutfağa gitti.

Bir kasanın üzerinde ayakta duran kurşun asker:

-Ben dünyada bu eve dayanamayacağım. Burada her şey can sıkıcı, bu ne ıssızlık böyle. Aile hayatına alışkın biri olarak, çekilir yer midir burası? Gün bitmek bilmiyor. Annenle babanın neşeli konuşmaları, sen ve kardeşinin cıvıl cıvıl seslerinin olduğu oda ile ne kadar farklı.. Bu ihtiyar sevilme, eğlence nedir bilmiyor. Gülmeyi unutmuş. Bu ev mezara benziyor. Ben burada kalamam.

-O kadar sızlanma, diye cevap verdi çocuk. Benim burası pek hoşuma gitti. Sonra biliyor musun, eski anıları ara sıra misafirliğe geliyorlarmış.

-Olabilir ama ben görmüyorum, kimlerdir bilmiyorum. Ben burada yaşayamam.

-Ne yapalım, alışacaksın.

İhtiyar elinde, tatlılar, fındıklar ile gülümseyerek geldi. Küçük çocuk kurşun askeri unuttu gitti.

İyice yiyip içtikten sonra, mutlu memnun evine döndü. Pencerede her gördüğünde, ihtiyar dostuna el sallıyordu.

Bir süre sonra eski eve ikinci misafirliğe gitti.

-Artık canıma tak etti, dedi kurşun asker. Kurşun ağladım, burası çok neşesiz. Kolumu bacağımı kaybedeceğimi bilsem bile, savaşa girmeyi göze alıyorum. Bir değişiklik olur hiç değilse. Eski anıların nası misafir geldiklerini bilmiyorum, benimkiler de geldiler de hiç hoşlanmadım. Sanki burdaymışsınız gibi, sizi karşı evde görüyordum. Sabah dualarınıza, müzik dersinize katılıyor, kendimi diğer oyuncakların yanında zannediyordum. Meğer eski anılarımmış. Söyle bakalım bana, kız kardeşin, küçük Mine'cik nasıl? Arkadaşım öbür kurşun askerden haber ver, o benden şanslı çıktı.

Küçük çocuk:

-Sen artık benim değilsin, verdiğimi geri alamam, kaderine razı ol.

İhtiyar çocuğa oyalansın diye resimler getirdi. Sonra da şarkı mırıldandı.

Küçük kurşun asker,

-Savaşa! Savaşa! diye haykırmaya başlamıştı. Kendini kaldırıp yere attı. İhtiyarla çocuk onu aradılar fakat bulamadılar. Döşemedeki tahtanın arasına girmişti.

***

Bir ay sonra kıştı. Buzu eritmek ve dışarıyı görebilmek için küçük çocuk camları hohluyordu. Karşıdaki eski evi ancak böylelikle görüyordu. Kar merdiveni tamamen kapatmış, kimseler görünmüyordu. İhtiyar ölmüştü. Aynı akşam gömülecek ölüyü almak için bir cenaze arabası durdu. Bu arabanın arkasından giden olmadı, ihtiyarın eşi dostu yoktu.

Oğlan çocuğu götürülen tabuta, parmaklarının ucuyla öpücük gönderdi.

***

Bir kaç gün sonra eski ev satılığa çıkarıldı. Küçük çocuk ufacık pencereden, saksıların, eşyaların götürülüşünü seyretti.

1 ay sonra evi yıktılar. Herkes:

Barakaydı zaten, diyordu. Bir kaç saat içinde , ortada bir enkaz yığını kaldı.

Komşu evler, havalı havalı:

-Hele şükür, dediler.

***

Bir kaç sene sonra, eski evin yerinde, önü demir parmaklıklı, küçük bahçeli, yepyeni bir ev yükselmişti. Bu evde ise küçük oğlan çocuğu oturuyordu...Çocuk büyümüş evlenmişti. Bahçede çiçek diken karısını seyrediyordu.

Kadın birden çığlık atarak elini çekti, eline sivri bir şey batmıştı.

Batan şey kurşun askerdi. Çocuğun ihtiyara hediye ettiği kurşun asker. Eski evin taşı toprağı ile karışıp buralara kadar gelmişti.

Genç kadın askeri mendili ile sildi. Asker uzun ve ağır bir uykudan uyanır gibi oldu.

Kocası gülerek:

-Şuna bir bakayım, Çocukken bende de asker vardı bana onu hatırlattı.

Oturup karısına eski evi ve ihtiyara verdiği kurşun askeri anlattı.

Dinlerken kadının gözleri yaşarmıştı.

-Bu neden aynı asker olmasın? Ben bunu saklayacağım. Sen bana ihtiyarın mezarını gösterebilir misin?

Kocası:

Hayır, nerde olduğunu bilmiyorum, bilen de yok. Bütün arkadaşları kendinden önce ölmüşler zaten, son yerine götüren kimse de olmadı zaten. Bende çocuktum.

-Ah! Kimsesizlik ne kötü şey.

-Kötü şey sahiden, diye düşündü kurşun asker. Ama gene de kimsesizlik, unutulmaktan iyidir, dedi.


Kısa ÖykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin