2. Bölüm - Üzgünüm, ufaklık ama sen cidden salakmışsın

2.8K 241 142
                                    

** Baştan uyarıyorum bazı yerlerde saçmalayabilirim. Mantık hataları da olabilir kurgu biraz zincirleme bağlantı istiyor çünkü. Kusurlar fark ederseniz eğer lütfen aldırış etmeyin*-*

Ha bir de sizden bol bol yorum istiyorum, lütfen esirgemeyin bunlar motivasyon kaynağı ne de olsa dfklndfk**

"Yok! Yok! Yok! Delireceğim şimdi." Başımı ellerimin arasına alıp bağırdığımda cidden kafayı yemek üzereydim. Çünkü son 20 dakikadır çantayı her yerde arasam da bulamıyordum ve bu yüzden de kesinlikle şu anda hiç iyi değildim. Bakılmadık yer bırakmasam da sanki yer yarılmış ve o kocaman siyah çanta içine girmiş gibiydi. Nasıl olur da o büyüklükteki bir çantayı evde kaybetmeyi başarabilirdim ki? Hem de içinde o kadar yüklü miktar para varken.

Şu an bunu düşünmek istemiyordum ama olası bir durum olarak eğer o çantayı bulamazsam biterdim. Evet, tek kelime ile açıklayacak olursam biterdim. Çünkü içindeki para ömrüm boyunca çalışıp maaşımı bir kenara koysam da biriktiremeyeceğim bir boyuttaydı ki bu durumda da içine düştüğüm durumu anlatmak için en uygun kelime bitmekti.

"Ne oluyor, neden bağırıyorsun?" Çantayı aramaktan varlığını tamamen unuttuğum -mutfakta umursamazca yemek yemeye devam eden- koca adam yanıma geldiğinde ona göz devirdim.

"Bir de seninle uğraşamayacağım şimdi. Bulmam gereken önemli bir şey var." Cidden ortada böyle önemli bir durum varken bir de tanımadığım bir adamla muhatap olamazdım. Bu yüzden de onu görmezden gelip masanın altından başlayarak az önce baktığım yerlere tekrar bakınmaya başladım. Koltukların minderlerinin altı da buna dahildi.

"Bir şey mi arıyorsun?" Yanıma gelip benimle beraber eğildiğinde ona dönüp ters bir bakış atmış ama sonrasında onunla beraber eve geldiğimi söylediği gerçeğini hatırlayınca aniden doğrulmuştum.

"Bir çanta... Büyük, şifreli, siyah bir çanta arıyorum. Gece nereye koyduğumu gördün mü? Eve geldiğimde illa ki buralara bir yerlere koymuşumdur ama hatırlamıyorum." Söylediğim şey ile beraber başını birazcık yana yatırıp bir şeyleri hatırlamaya çalışır gibi dudak büzdü.

"Eve geldiğinde elinde bir çanta yoktu."

"Ne! Ne demek yoktu? Olmak zorunda, sen emin misin olmadığına?" Gözlerimi büyütüp şaşkınlıkla sorarken içimde var olan paniğin şu anda en üst noktalara ulaştığını hissediyordum.

Yine de anlamak için sakin kalmam şarttı. Ona paniklediğimi fazla belli edemezdim çünkü bu adamın doğru söylediğini nereden bilebilirdim ki? Sonuçta ben geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordum ve belki de o da bundan yararlanarak yalan söylüyordu?

Aklımdan yalan söyleyebileceğini geçirirken bir anda her şeye muhalefet olan diğer yanım 'ya doğruyu söylüyorsa, sonuçta hiçbir şey hatırlamıyorsan hatırlayan birine inanmaya muhtaçsındır' diyerek olaya dahil olmuştu. Fakat şu anda onu görmezden gelecektim çünkü bu çanta işi iç sesimle kavga etmeye zaman ayıramayacağım kadar önemliydi.

"Evet. Evet, eminim. Elinde hiçbir şey yoktu."

"Sana neden inanayım?" Şüpheci bir tavırla üzerine yürüyüp ciddi bakışlarımla da ona gözdağı vermeye çalışırken boyumun ondan kısa olması yüzünden bana tepeden bakmaya başlamıştı. Ve tahmin edersiniz ki bu durumda da gözdağım pek bir işe yaramıyordu.

"İster inan ister inanma, ufaklık. Ne düşündüğün umurumda dahi değil." Bana gözdağımı küçümseyen bir bakış attıktan sonra işaret parmağı ile alnımdan ittirip aramızdaki mesafeyi tekrar açtırmış ve koltuğun üzerindeki deri ceketini eline alıp eklemişti. "Ben artık gidiyorum. Sana aradığın şeyi bulmada kolay gelsin. Ha bu arada kahvaltı için teşekkür ederim, iyi yedim." İşaret parmağına taktığı ceketini omzuna attıktan sonra ıslık öttürerek kapıya yöneldiğinde bir şeylerin ters gittiğini düşünmeye başlıyordum.

CLEPTOMANIA // CHANBAEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin