5 dakika kadar bekledikten sonra köprüden indim ve gölge bir yer bakmaya başladım. Köprünün altı dışında beklenecek bir yer göremedim. Su birikintileri, sağa sola kaçışan böcekler, sigara paketleri, boş ve siyah bira poşetleri haricinde bir şey yoktu. Anlaşılan daha burada bekleyecektim. Diğerlerine nazaran biraz daha temiz birkaç poşet alıp altıma serdim ve oturmaya başladım. Bir saat olmuştu yaklaşık, sıkılmıştım. Oturma organım yerdeki taşlardan dolayı acımaya ve ağrımaya başlamıştı. Biraz da yatarak beklemeye karar verdim. Poşetleri düzeltip yattığım anda köprünün bacağına yani bir saattir yaslandığım duvara asılı beyaz ve temiz bir poşet ilgimi çekti.
Hemen ayağa kalkıp, poşeti açtım. İçinde çok fazla olmasa da öncelikli ihtiyaçlarımı karşılayabilecek bir miktar para ve bir paket de sigara vardı. Bu benim için fazlasıyla büyük bir kıyaktı. Bunu yapan kimdi ne karşılığında yapıyordu bunu bilemem ama şuan için bir düşman olmadığı belliydi. Sigara paketinin üstünde büyük ve göz kırpan bir gülen surat koymuştu, öldürmeden önce biraz dalga geçmeyi düşünen bir psikopat mıydı yoksa gerçekten yardım etmeye çalışan kim olduğu meçhul bir dost mu? Bunların hepsini vakti geldiğinde öğrenecektim nasıl olsa.
Şehrin en merkezi yerlerindeki kafelerden birine oturmaya karar verdim giyinişimden dolayı olduğu düşündüğüm güzel bir karşılamayla kafeye girdim. Birkaç gün önce kimsenin beni arabasına bile almayacağını düşünmeme rağmen şuan gayet şıktım ve insanlar ilgiyle karşılıyorlardı ama aynı kişiydik sonuçta ve birçok insanın dış görünüşe bu kadar önem vermesi şaşırtıcıydı aslında. Bu insanlar sosyal medyada her türlü insana değer verdiğini gösterip gerçek hayatta sokakta gördüklerinde yolunu değiştiren ahmaklardan ötesi değildi tabi ki benim gözümde. Bir bardak çay istedim ve telefonu internete bağladım haberlere biraz göz gezdirince günlük rutin terör olayları ve muhalif parti liderlerinin çocuk kavgaları dışında farklı bir haber göremedim.
Ayağa kalktım kasaya doğru birkaç adım attıktan sonra hesabı ödedim, dışarı çıktığımda güzel güneşli bir günün hafif meltemleri yüzümü okşadı. Kendimi kesinlikle daha iyi hissediyordum. Şehirde amaçsızca bir tur attım ve şehrin genel hatlarını hafızama kazıdım. İhtiyacım olabileceğini düşündüğüm hastane, eczane ve market gibi yerlerin aklımda bulunması gerektiğini biliyordum. Güzel bir sahil, sahile yakın güzel kafeleri bulunan büyük bir şehirdi burası. Denizi net gören bir bankta oturup bir sigara daha yakmak istedim ve hafızamı biraz daha zorladım. Bazı kavga sahneleri çok silik bir şekilde gözümde canlandı ama kimsenin yüzünü net olarak hatırlayamıyordum. Hafızamı biraz daha zorlamaya karar verdiğim sırada beklediğim mesaj gelmişti.
Oturduğum yerden doğruldum, ellerimin titrediğini fark ettim. Telefonu çıkardım ama şarj bana göz kırpıp veda etti. Şuanda olmasını istediğim en son şey bu olabilirdi zaten hayatımda düzgün giden hiçbir şey yoktu bu olayda onlara eklendi. Hızlı adımlarla pansiyona gidip şarja takmalıydım bu hurdayı ama herhangi bir şarj aletim olduğunu sanmıyordum o yüzden doğrudan bir telefoncuya gidip uygun bir şarj aleti almaya karar verdim. Telefoncunun sokağında polisler vardı ve belki o sokağa girmemek daha doğru olabilirdi sonuçta üstümde bir kimlik yoktu ve sorulan herhangi bir soruya verilebilecek bir cevap bilmiyordum. Başka bir telefoncu buldum ve telefona uygun bir şarj aleti alıp doğruca pansiyona geçtim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader
عشوائيBir adam hayal edin geçmişinden ve geleceğinden habersiz. Tamamen kendini arayan bir adam. Bir kader paradoksunun içinde sıkışıp kalmış bir adam. Zaman kavramının hiçe sayıldığı bir zamanda yaşamış bir adam...