Artık açlık ve susuzluktan bitmiş haldeydim yürümeyi bırakmamalıydım. Ayaklarım şişmişti bi ayakkabım olsa çok daha rahat hissedebilirdim belki. Yolun kenarındaki ağaçlıktan yürümeye devam ediyor ve gücümün yettiği kadar bağırarak şarkı söylemeye çalışıyordum. Çoğu şarkının ikinci satırından sonrasını hatırlamasamda bu bana inanılmaz bir haz veriyordu. O günde öğlene kadar yürümeye devam ettim ve yol kenarındaki bi kaç ağaçtan bulabildiğim meyveleri yedim. Ağaçlıklardan biraz daha içeri doğru ilerleyerek bir şeyler görmeye çalıştım ta ki tüm gün süren ağaç hışırtıları ve rüzgarın o eşsiz sesi dışında bir ses duyana kadar. Sanırım hayatımda ilk defa bir araç tekerleğinin asfaltta çıkardığı sesten bu kadar mutluluk duymuştum. İlk başlarda inanamasamda gittikçe güçlenen bir sesti bu, yaklaşık bir gün sonra bu yolu tercih eden birileri olmuştu nihayet. Aslına bakarsanız işlek bir yer olsa da şuanki halimle beni arabasına alıcak cesarette kimseyi tanımıyorum. Sokak serserilerinden farklı bir yanım yoktu sonuçta. Üstü kan lekeleriyle dolu bir kazak, dizlerine kadar yırtılmış amerikan tarzı bir kot pantolon, çok ağır esanslı bir ceket ve çıplak iki ayak.Küçümsediğim sokak serserileri benden kat kat iyi durumdaydılar.
Bütün bunlar bir yana araba sesi yaklaştıkça heyecanımda o oranda artmaya başladı. Elimde olan hiçbir şeyi bir kenara fırlatıp yola doğru var gücümle koşmaya başladım. Çok erken sevinmiş olmalıyım, hayat bana bu kadar büyük bir iyiliği hiçbir zaman yapmayacak sanırım. Benim yola fırlamamla sürücünün korkup gaza basması bir oldu ve sosyal medyada dolaşan bir işçinin, patronunu gördüğünde sayfayı değiştirmesi kadar hızlı bir şekilde gözden kayboldu. Ben de güneşin sanki birşey anlatırmışçasına üzerime vurduğu ışıklarıyla yoluma devam ettim.
Yol boyunca aklımdan polisi aramak geçse de bu cesareti bir türlü kendimde bulamadım. Kim bilir belki bu hale polisten kaçarken gelmiştim. Şuan aklımdaki tek şey şehir merkezine ulaşabilmekti. Çölün ortasındaki ağaçlar gibi yükselen plazalarıyla şehir sadece bir iki saatlik mesafemde duruyordu. Hedefi gördüğüm için daha büyük bir azim ve kararlılıkla şehre doğru yürüyordum artık.
Akşamüstü şehrin girişine vardığımda şehirdeki o dışarı taşan gürültü ve ışık kirliliği beni çok etkilemişti. Uzun zamandır yaklaşık ilk defa yüksek sesle gülmeye başladım. Hemen hemen 10 dakika sonra şehir merkezindeydim, aceleyle etrafta koşuşturan insanları izlemenin ne büyük keyif olduğunu orada farkettim. Meydandaki büyük anıtın önündeki banklarda oturup bir sigara daha yaktım ama daha yarısındayken ağzımdaki kuruluk midemi daha da bulandırdı.Bulduğum ilk taksiye evimin adresini verecektim ki adresi hatırlamadığımı farkettim, beni en yakın pansiyona götürmesini söyledim. Pansiyon dışarıdan bakıldığında gayet şık dursa da fiyatından anladım odaların o kadar konforlu olmadığını. Yine de kabul edip süresiz bir hesap açtırdım ve odaya bolca yemek söyledim. Resepsiyon görevlisi üzerimdeki kıyafetlere bakınca biraz geriledi, bu durumu farkettiğim için cebimdeki bütün parayı bahşiş olarak verip isteklerimin hesabıma yazılmasını profesyonel bir şekilde söyleyince kafasındaki soru işaretlerini gidermiş oldum sanırım. Duşumu alıp, yemek yer yemez, uyudum. Yan pansiyonumda kalan yaşlı amcanın kızına bağırması eşliğinde uyanmıştım ama mutluydum, gidip o yaşlı amcaya bile sarılasım vardı. Yaklaşık bir gün uyuduğumu, uyandığımda havanın karanlık olmasından anlamıştım o kadar rahattım ki belki hayatımda hiç böyle olmamıştım. Hayatım dediysem 3 gündür...
O akşam pansiyonu birazda olsa inceleme fırsatı bulabildim. Çok büyük bir yer yaklaşık 200 odası olan değişik türden bir pansiyon burası. Odalardaki kimsenin birbirini tanımadığı, çok gürültüsü olmayan ve oda paranı vermesen bile yaklaşık yirmi gün fark edilmeyecek bir yer. Oda da nadiren sıcak su akıtan bir duş, zorda kaldığın zamanlarda kullanabileceğin bir tuvalet, tek kişilik yatak ve komidon çekmecelerinde senin için bırakılmış bir kaç temiz iç çamaşırı dışında pek de bir şey yoktu. Ama yine de beni bir süre idare edebileceğini düşünüyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kader
RandomBir adam hayal edin geçmişinden ve geleceğinden habersiz. Tamamen kendini arayan bir adam. Bir kader paradoksunun içinde sıkışıp kalmış bir adam. Zaman kavramının hiçe sayıldığı bir zamanda yaşamış bir adam...