Slow Dancing In a Burning Room.

563 49 12
                                    

Şey öncelikle bir şey söylemek istiyordum. Evet çok güzel hikaye yazdığımı söyleyemem hatta size fazla basit gelmiş olabilir ama hikayeme yeterince ilgi gösterilmediğini düşünüyorum..belki ilginizi çekmediği içindir. Ama bundan sonra +200 okuma ve +10 vote gelmeden yeni bölümü yayınlamayı düşünmüyorum. Çünkü gerçekten yazmak için çaba sarf ediyorum. Gerçekten yazdığım diğer hikayeler kadar sıradışı bir hikaye değil ama lütfen beğenmediğiniz yerleri söyleyin ve isterseniz hikayem için önerilerde bulun. Önerilerinizi dikkate alarak hikayeye o şekilde bir yön verebilirim. Fazla uzatmak istemiyorum. Hikayemi okuyan herkese teşekkür ederim. Sizleri seviyorum. Lütfen oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

- Günümüz / Louis'nin bakış açısından -

Her gün gerçekten git gide zorlaşıyordu. Gün geçtikçe ondan uzaklaşmak zorundaydım ve bu acı veriyordu. Ama ondan ne kadar uzaklaşmaya çalışsam o kadar aşık oluyordum, o kadar özlüyor ve o kadar arzuluyordum. Ne ara ağlamaya başladığımı bilmiyorum ama hıçkırdığımı koluma dokunan Paul sayesinde algılayabilmiştim. "Neyin var evlat?" dedi sesinin yumuşak çıkmasına özen göstererek. Hızla gözlerimi silerek başımı ona doğru çevirdim "Aşk neden acı verir Paul? Lütfen bana yardım et." dedim fakat sesim düşündüğümden daha çaresiz ve çatlak çıkmıştı. İç çekerek karşıma, yatağın ucuna oturdu ve tüm sıcak kanlılığı ile gülümsedi. "Bak evlat.. Yıllardır sizinle çalışıyorum ve ne kadar acı çektiğini, acı çektiğinizi biliyorum. Emin ol sizin için çok fazla üzülüyorum ama siz birbirinize sahipsiniz." duraksadı. Onun hepimize bir baba şefkati ile yaklaşmasını seviyordum. O sadece bize korumalık yapan yaşlı bir adam değil, bize abi, baba ve hatta bazen anne rolünü üstlenen koca yürekli bir adamdı. "Siz gerçekten birbirinizi çok farklı seviyorsunuz. Yemin ederim sizin kadar birbirine bağlı bir çift daha görmedim." Çift kısmını vurguladığında kalbimin hızlandığını hissettim. İç çekti. "Bak haddim değil ama ben derim ki onunla konuşmayı denemelisin" yavaşça ayağı kalktı ve derin bir nefes alarak yanıma yaklaşıp omuzlarımı sıktı. Gözlerime bakarken sadece benim duyabileceğim şekilde fısıldadı "Seni affedecektir" hızla odadan ayrıldığında ne demeye çalıştığını anlamam dakikalarımı almıştı. Tüylerimin diken diken olduğunu hissettim ve kollarımı ovaladım. Paul gerçekten bazen zihnimdekileri okuyor gibiydi. Aynanın karşısına geçip kendimi baştan aşağıya süzdüm. Saçlarım dağılmış, t-shirt'üm çay lekesi olmuş ve eşofman altım yırtılmıştı. Etrafa baktığımda dün gece geçirdiğim o inanılmaz şiddetli sinir krizini hatırlayarak güldüm. O an onun sesini duyduğuma yemin edebilirim. "Seni hayatımın sonuna kadar bekleyeceğim BooBear. Hayatımın sonuna kadar."Ardından aynada onun silüetini görür gibi oldum. Fakat bu hali daha çok 16 lı yaşlarındaki halini anımsatıyordu. Gözlerim dolduğunda elimi ona doğru uzatmak istedim ama kayboldu. Elimi hızla saçlarımın arasından geçirip çekiştirdim. Cılız ve güçsüz sesimle ufak bir çığlık attıktan hemen sonra hızla duşa girdim. Kimse umurumda değil. Yapacağım.

- Harry'nin bakış açısından -

Telefonumun titremesiyle yerimden sıçradım. Okuduğum kitabı bir kenara koyup telefon kilidini açtığımda istemsizce sırıttım. "Şey..nasıl desem bilmiyorum HarryBoo ama lütfen bu akşamını ve geceni bana ayırır mısın? Seni 7 gibi alırım. - BooBear xx"Kafamı hızla iki yana sallayarak ekrana daha dikkatli baktım ve mesajı yaklaşık 20 kere daha okuduktan sonra yataktan fırlayarak çığlık attım. HarryBoo. BooBear.  Bana aylar sonra ilk kez "Harryboo" diye seslenmişti. Yerimde zıplamayı kestikten sonra aceleyle saate baktım. 18:13. Kısık sesle bir siktir çektikten sonra hızlı bir duş aldım. Giyinmem 20 dakikamı almıştı ve şu an saat 18:56."Güzel" dedim içimden ve zaferle sırıttım. Artan 4 dakikamı değerlendirmek için mutfağa gidecektim ki çalan kapı sesini işittim. Saçlarımı karıştırarak kapıya doğru yöneldiğimde duraksayıp boy aynasından kendimi dikkatle inceledim. Mükemmel.Yavaşça kapıyı açıp en içten şekilde gülümsediğimde Louis karşımda dikiliyordu. Gülümsedi. Gerçekten şu an kendimi cennette gibi hissediyordum. "Hazırsan hemen gitmeliyiz" dedi heyecanla. Başımla onayladım ve kapıyı kapatıp yanında dikildim. Boğazımı temizleyerek başımı ona doğru çevirdiğim sırada serçe parmağını serçe parmağıma kenetledi. Parmak ucunda yükselip "Aşkı hissedeceğiz"diye fısıldadı kulağıma, kulak mememi dişlemeden hemen önce. Yutkundum. Onun yanında yaşadığım tüm kötü şeyleri unutuyordum. Gerçekten bana iyi gelen tek şey oydu. Lanet ilaçların hiçbiri umurumda değildi. O olsa yeterdi aslında. Sadece o.

- Yazarın bakış açısından -

Louis arabayı ormana doğru sürerken Harry heycandan tırnaklarını yiyordu. Yol boyunca konuşmamışlardı. Aslında Louis üç beş ufak konudan bahsetmişti ama Harry onu dinlemek yerine dudaklarının kıvrılışını, kirpiklerinin ahenkle açılıp kapanmasını, elmacık kemiklerinin ortaya çıkışını ve küçük tebessümlerini izlemeyi tercih etmişti. Kendini her ne kadar 13 lü yaşlarında bir ergen gibi hissetsede  içinden gelen bu dürtülere engel olamıyordu. O gerçekten kör kütük aşıktı ve Louis az çok bunu biliyordu.

Ormandaki küçük eve geldiklerinde Harry içeriyi inceledi. Hala aynıydı. Buraya yaklaşık 1 yıl kadar önce gelmişlerdi. Dudaklarını aralayıp bir şey söyleyeceği sırada Louis öpücüğü ile onu susturdu ve geri çekilirken gülümsedi. "Benimle dans eder misin?" dedi şarkıyı açmadan hemen önce. Başıyla onayladı Harry ve Louis'nin elini nazikçe kavradı. Louis elini Harry'nin nazik beline attığı anda Harry sanki yapacağı her hareketi ezberlemişcesine elini yavaşça onun omzuna attı. John Mayer. Louis Harry'nin bütün zevklerini biliyordu. Hangi şarkıda dans etmeyi sevdiğini, hangi ünlü ve grupları dinlerken zevk aldığını, uyumadan önce ne yiyip içtiğini, en sevdiği yemeği ve diğer bütün her şeyi en ince ayrıntısına kadar biliyordu. Göz temaslarını hiç bozmamışlardı. "Louis.." diye fısıldadı Harry. Bir süre duraksadı ve Louis'nin meraklı bakışları ardından devam etti "seni hala bekliyorum". Bu kelimeler üzerine seslice yutkundu Louis. Gülümsedi ve elini Harry'nin yanağına koyup mırıldandı "Sonsuza kadar seninim" dediği anda yavaşça o ince ama dolgun dudaklardan bir öpücük çaldı. Yetmiyordu. Bu küçük öpücükten daha fazlasına ihtiyacı vardı. Harry bunu anlamış olacak ki iki kolunuda Louis'nin beline dolayarak öpücüğüne karşılık verdi. Louis parmak ucunda yükselirken Harry öpücükleri daha derin bir hale getiriyor ve boğuk sesiyle sessizce inliyordu. Louis çevik bir hareketle Harry'nin kucağına atladığında Harry o mükemmel kalçaları kavrayarak kucağında duran bu minik adamı kendine daha çok bastırdı. Ani bir hareketle gömleği yırtıldığında belirgin bir ses tonuyla inledi Harry. "Louis.."

- Harry'nin bakış açısından -

Şu an gerçekten rüya görmüyordum. Louis William Tomlinson şu an kucağımdaydı ve benimle yiyişiyordu. Gerçekten bir rüya değildi bu. Kafamdaki düşünceleri bir kenara atıp kucağımdaki adama yoğunlaştım. Onun sırtını sertçe duvara çarptığımda tiz sesiyle inledi ve attığı ufak kahkahanın altından ensemi sertçe kavradı. Dudaklarını dudaklarıma büyük bir açlıkla bastırdığında aynı açlık duygusuyla ona karşılık verdim. Kucağımdan indirip önünde diz çöktüğümde flaşlar ile gözlerim kamaştı ve paparaziler evin her noktasından çıkıp beni sorgulamaya başladılar. Korkudan küçük dilimi yutmuş gibiydim. Şaşkınlıkla Louis'ye baktığımda yüzündeki tek bir kas bile oynamıyordu. Hızla ayağı fırlayıp bağırmaya başladım. "SEN YAPTIN. SENİ ADİ! ONLARI SEN ÇAĞIRDIN VE BENİMLE OYUN OYNADIN!" Gözlerimden yaşlar süzülürken dudaklarını araladı. Bir şey söylemesine izin vermeden parmağımdan çıkardığım yüzüğünü suradına fırlattım. "SENİ ERKEK FAHİŞE. SENİ OROSPU ÇOCUĞU." Ağzımdan çıkan tükürükleri önemsemeden bağırmaya devam ettim. Kızardığımı hissediyorum. "SEN HAYATIMDA GÖRDÜĞÜM EN ADİ HERİFSİN LOUIS WILLIAM TOMLINSON. VE ŞU ANDAN İTİBAREN ARAMIZDAKİ HER ŞEY BİTTİ. BÜTÜN BAĞ YOK OLDU VE TÜM SORUMLUSU SENSİN" Paparazilerin söylediklerini önemsemeden kapıdan çıkmadan son bir kez ona baktım ve dişlerim arasından "Umarım o koca götünü sikerken parçalarlar Tomlinson" diye hırladım. Kapıyı kapattığımda kendimi bırakarak hıçkırıklarla ağlamaya başladım. Yağmur yağıyordu. Harika zamanlama. Olabildiğince hızlı bir şekilde koşmaya başladım. Nereye gittiğimin bir önemi yoktu işte. Sadece koşuyordum. Ormanın derinliklerine doğru geldiğimde nefesimin kesildiğini hissettim. Etrafın bir anda inanılmaz bir şekilde kararması işi tuhaf bir hale getirmişti. Neler oluyor?Başım feci şekilde dönüyordu ve ayakta kalacak gücüm kalmamıştı.

Yere yığılmadan önce döküldü dudaklarından o bir çift kelime "Ben karanlıktan korkarım Louis. Nerededesin?" 

Green eyes meet Blue.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin