*Bilgilendirme notu; Şey uzun zamandır yeni bölüm yazmadığım için özür dilerim, gerçekten. Önüme çok fazla engel ve aksilik çıktı. Üstelik hikayemin pek fazla ilgi çekmediğini düşündüğümden dolayı yazma isteğim yoktu. Bu bölüm, smut içeriyor. RolePlay lerde yaptığım kadar şahane bir şey çıkmadı zira ilk kez smut yazıyorum. Umarım beğenirsiniz. Lütfen yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmeyin. Ayrıca yeni yazmaya başladığım; "Blue is the warmest color" hikayesine bir göz atabilirsiniz. Teşekkürler!*
- Harry'nin bakış açısından, konserden iki gün sonra -
Tüm cesaretimi toplayarak sonunda onun evinin önüne gelmeyi başarmıştım. Tek sorun, bir türlü kapıyı çalacak cesareti kendimde bulamamış olmamdı. İşaret parmağımı zile doğru yönelttiğim sırada kapının ani açılışı irkilmeme sebep olmuştu. Elinde çöp poşetiyle, dağınık uyku saçıyla karşımda hafif uykulu ve sarhoş bir Louis Tomlinson duruyordu. Gözlerini devirirek eğildi, çöp torbasını duvar kenarına bıraktıktan hemen sonra doğrularak gözlerime baktı. "Ne için geldin?" sesi oldukça bıkkın geliyordu. Neden bu denli içtiğini kestiremiyordum. Belkide Eleanor ile kavga etmişlerdi? "Ah hadi ama lanet olası! Beynine oksijen gitmiyor mu senin? O siktiğimin geyi sence Eleanor'u umursayabilir mi?" iç sesimi susturmaya çalışırken boğazımı temizledim. Konuşmak bu kadar zor olmamalıydı. "Şey...İçeriye girebilir miyim?" Evet, güzel bir başlangıç. Buruk bir gülümsemeyle yavaşça kenarı çekildiğinde derin bir nefes aldım. İçeriye girip, koltuklardan birine kendimi attığım sırada oda yanımdaki yerini almıştı. Hafifçe ona doğru dönerek parmaklarımla oynamaya başladım, "O gün konserde...bana ne söyleyecektin?" dalga geçer gibi güldü ve aniden duraksadı. "Sana aşığım Harry. Sana aşığım." Şaşkınla gözlerimi irice açtığımda, bir an gözlerimin yuvalarından fırlayacağını düşündüm. Bir şey söylemek için dudaklarımı aralamıştım ki "Sakın konuşma. Bu konu hakkında konuşmak istemiyorum. Lütfen." dediğini ve ardından kısık sesli hıçkırıklarını işittim. Ceplerimde biriktirdiğim tüm casareti önüme sererek yüzünü ellerimin arasına aldım ve bilmem kaç aydır arzuladığım o harika tadı dudaklarımda hissettim. Dudaklarımın, dudaklarıyla olan uyumu beni deli ediyordu. Hiç şüphe duymadan, öpücüklerime en mükemmel şekilde karşılık veriyordu. Diliyle ağzımın içinde keşfe çıktığı sırada ağzının içine doğru kısık sesle inledim. Elleriyle omuzlarımı kavrayarak beni kendine çektiği sırada hızla kasıklarının üzerine oturdum. Bir kaç kez kasıklarına sürtündükten sonra kısık inlemelerimizin ardından kalçamı penisine yerleştirerek kucağındaki yerimi iyice aldım. Dudakları çenemi sıyırıp boynuma eriştiği sırada ellerimi refleksle saçlarının arasına daldırdım. Dilini boynumun en hasas noktalarına sürtüyor, dişliyor ve sömürürcesine emiyordu. Beni işaretlemeye çalışıyordu. Boynumun kızardığını şimdiden hisseder gibiydim. Gittikçe yükselen inlemelerimin ardından penisine sürtünmeye başladım. Sertleşen erkekliğini kalçamda hissedebiliyordum ve bu, onu daha çok istememe neden oluyordu. Beni ani bir şekilde koltuğa yatırdığında vakit kaybetmeden üzerimdeki yerini almıştı. Gömleğimin düğmelerini açmaya çalışırken fazla oyalandığını fark edip aceleyle gömleğimi yırttığında inledim. "Bana bir gömlek borçlusun!" kıkırdadığını duyduğumda istemsizce sırıttım, kasıklarımın üzerine oturup dudaklarıma doğru eğilerek fısıldadı, "Bana bir aşk borçlusun." Ne demek istediğini tam olarak algılayamasamda pek önemsediğimi sanmıyorum çünkü o ince dudaklarını benimkilerin üstünde hissetmek hislerin en mükemmeli. Kasıklarıma sürtünürken aynı zamanda olabildiğince sert bir şekilde beni öpüyordu. Öyle öpüyordu ki dudaklarımın parçalanacağını düşündüm. Boğuk bir sesle adını inlediğimde gülümsediğine dair yemin edebilirim. Dudaklarını çenemden kuş dövmelerimin arasına kadar sürttüğünde ne zaman tuttuğumu unuttuğum nefesimi dışarıya verdim, dilini en iyi şekilde kullanarak aşağıya, ve daha aşağıya indi. Kasıklarımdaki iki dövmenin desenlerini, en ince ayrıntısına kadar yalıyor ve arada dişlerini sürterek ısırıyordu. Nefes alıp verişlerim olağanca hızlandığında yüksek sesle yeniden adını inledim, "Dilini başka yerlerde de kullanmayı dene Tomlinson!" dudakları sinsice yana doğru kıvrıldığında ve tek hamlede pantolonumu boxerımla birlikte aşağıya sıyırdığında, şu dar pantolonu bu denli hızlı çıkarmayı nasıl başardığını sormayı aklıma not ettim. Eli ereksiyonumu kavradığında sessizce küfür ettim, dilini uç kısımda gezdirirken onun bu denli yavaş olması beni deli ediyordu. Başımı geriye atarak yüksek sesle inledim, "SİKTİR LOUIS!" Dudakları penisimin uç kısmını kavradığında ellerimi saçlarımın arasından geçirip alt dudağımı dişledim, başı aşağı - yukarı şeklinde hareket etmeye başladığında her defasında biraz daha ağzına alıyordu, biraz daha ve biraz daha. Gözlerimi sıkıca kapatıp yüksek sesle inleyerek belimle yaylandığım sırada ellerini kasıklarıma yarleştirip kalçamın yeniden koltukla bütünleşmesini sağladı. Penisimi tamamen ağzına aldığında olabildiğince yüksek sesle inleyerek gözlerimi irice araladım, "Siktir lanet olsun! Siktir!'" Elleriyle kalçamı kavrayarak beni hafifçe kaldırdığına bacaklarımı omzuna attım, daha fazla dar alan için yalvarıyor gibiydim ki karşımdaki seks Tanrıçası işini nasıl yapacağını biliyordu. Başını sağa sola hareket ettirerek daha fazlası için yer açtığında inliyordu, inlemeleri onu daha çok ve daha çok arzulamama neden oluyordu. "Geliyorum!" diye inlediğim sırada iki parmağıyla hayalarımı kavrayarak okşamaya, çekiştirmeye ve sıkmaya başladı. Şuan gerçekten zevkin doruklarındaydım ve sona doğru yaklaşıyordum. Aniden ağzına boşaldığımda yavaşça geri çekilip ağzındaki meniyi yuttu, dudaklarının kenarını parmaklarıyla silip ardından hepsini teker teker yaladığında onu hızla üstüme doğru çekip t-shirt'ünü tek hamlede çıkardım ve kulağına doğru fısıldadım, "Becer beni" sessizce kıkırdadı ve benimle aynı ses tonunda fısıldadı, "Bende bunu söylemeni bekliyordum" saniyeler içerisinde karşımda çırılçıplak bir Louis Tomlinson duruyordu. Böyle tıpkı bir tabloyu andırıyordu. Bacaklarımı iki yana açarak ona yer açtığımda vakit kaybetmeden bacak aramdaki yerini aldı, penisini anal deliğime doğru sürttüğünde alt dudağını zevkle ısırışını izledim. Yavaça içimdeki yerini aldığı sırada aynı anda siktir çekmiştik. Başı yavaşça geriye gittiğinde boynundan akan ter damlalarını birer birer yalamak istediğim gerçeğini bir kenara atarak sadece anın tadını çıkartmaya çalıştım Bir kaç yavaş gel-git ardından saniyeler içerisinde köklemeye başladı, "Ah Harreh! Fazla darsın!" inlediğinde bense çığlık atarcasına inlemiştim, elimle koltuktan destek alırken bu anların rüya olmaması için binlerce kez dua ettim. Tamamını içimde hissettiğim an kendimi çiçek dolu bir bahçede özgürce koşuyormuş gibi hissetmeme neden olan bu inanılmaz zevk, özlediğim diğer şeylerden biriyidi. İnlemelerimiz birbirine karışırken kasıklarının kalçama çarpmasıyla çıkan yüksek ses ve vücudumuzdan akın eden ter damlaları ortama çok farklı bir hava katıyordu. Sadece inlemelerimizi ve bu garip çarpışma seslerini duyuyordum. Televizyondan gelen komedi programının sesi, dışarıdaki araba sesleri veya diğer şeyler sadece kısık birer fon müziği gibiydiler. Ellerimi sırtına atıp tırnaklarımı geçirdiğim sırada alt dudağımı dişleri arasına alarak çekiştirdi ve inledi. Tiz sesiyle inlediği her saniye kendimi çok daha farklı boyutlarda hissediyordum. "Geliyo-AH HARRY!" içimde hissettiğim bu tanıdık ılık sıvının beraberinde onu ne kadar fazla özlediğimi fark ettim. Öylece üzerime yayıldığı sırada ellerimle vücudunu sarıp kafasını göğsüme yaslamasını salladım, saçlarını okşarken mırıldandım;
Sen ve ben, dünya ve güneş gibiyiz. Birbirinin etrafında hiç usanmadan asırlarca dönen, ama birbirlerine yaklaşması yasak olan. Birbirlerini bu denli arzulayan ama birbirine dokunamayan. Sen benim güneşimsin. Ve bense senin etrafında hiç yılmadan dönen dünya. Sana dokunmam yasak, bana yaklaşman yasak, eğer bana yaklaşırsan bu benim sonumu getirir. İnsanlar böyle düşünüyor. Ama insanlar seni nasıl istediğimi bilmiyorlar. Onlar, sana nasıl aşık olduğumu bilmiyorlar. Onlar 'seni seviyorum'ları bilmiyorlar. Onlar en sevdiğin Yorkshire çayını içerken ve beni resim çizmeye çalışırken izlerken nasıl gülümsediğini bilmiyorlar. Sen yasak meyvesin, bense senin için her şeyi göze alan Adem. Sen yasak olansın. Ama biliyor musun? Umurumda değil. Çünkü, tek arzuladığım sensin. İhtiyaç duyduğum tek şey sensin. Beni nasıl bu denli büyülediğini bilmiyorum ama iyi ki yapmışsın. Sen, birilerine en ihtiyaç duyduğum zaman girdin hayatıma. Sen bir çeşit tatlı bela gibiydin. Başıma gelen en güzel dertsin sen. Aşk, iki farklı cins arasında olmaz mıydı? Asırlardır bizlere öğretilen buydu. Ama sevgili büyüklerimizin unuttuğu bir şey vardı, aşk sınır tanımazdı. Aşk cinsiyet tanımazdı, Aşk yaş tanımazdı. Aşk dış görünüşü umursamazdı. Aşk, sadece aşktı. İnsanlar gerçekten aşık olduğu zaman kalpleri acırmış. Ben seninle acıyı hissettim sevgilim. Sen benim en doğru yanlışımsın. Yarın, veya başka bir gün ne olacağını önemsemeden seviyorum seni. Senden en nefret ettiğim anlarda en ihtiyaç duyduğum şeysin. Seni bırakmama izin verme. Gitmeye çalışsam bile bırakma beni. Çünkü biliyorum ki, ihtiyacım olan her şey sensin. Hep benimle kal.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Green eyes meet Blue.
Fanfiction"Onca kırılmışlığa rağmen hala sevebiliyorsam seni, unutmadıysam, çıkartmamışsam yüzünün tek santimini aklımdan kan gibi ve dört kaburgam sökülmüşse yokluğunun ağırlığından, sen de anla ki artık ben sende göğün biraz ötesine geçmişim. O yüzden hep...