Şimdi dedemin evindeyiz. Tabi köye gelmek kolay olmadı çünkü köye gelirken başımıza gelmeyen aksilik kalmadı.
Arabanın 3-4 kez bozulması, karşımıza çıkan köpeğe çarpmamak için direksiyonu kırınca beraber az kalsın uçurumdan yuvarlanacak olmamız…Sanki birileri bizim buraya gelmemizi istemiyordu. En sonunda şoför dayanamayıp bizi köye yarım saat kala bıraktı artık yürüyerek gitmek zorundaydık. Neyse ki hava kararmadan gelebilmiştik. Şimdi ise dedemin evindeyiz, ev yıkıldı yıkılacak. Diğer evlerinde pek farkı yok gerçi. Her neyse ilk önce buraya geldik bir şeyler buluruz diye. Diğer evlere de gidip bakmayı düşünüyoruz.
Fakat bunu yarın yapacağız akşama iş bırakmak istemiyoruz.
Geceyi burda çadırın içinde geçireceğiz tabi sırayla nöbet tutacağız.
İlk sıra Halil’de.
Biz ise uyuyacağız. Kafamı yastığa koyar koymaz uyumuşum. Uyandığımda saat 2.00 sularıydı nöbet sırası artık bendeydi. Halil’e seslendim fakat Halil yoktu belki ihtiyacını gidermeye girmiştir dedim ve dışarıda beklemeye başladım. Fakat yarım saat oldu gelmemişti ve seslendiğimde cevap gelmiyordu. Açıkçası korktum ve Yunus’u uyandırdım.”Ne var oğlum, nöbet sırası bende değil dedi.”Bende ona Halil’in olmadığını söyleyince oda benim düşündüğüm şeyi söyledi fakat kaç saattir haber alamadığımı söyleyince endişelendi. Elimize feneri ve çantayı alıp Halil’i aramaya başlayacaktık.
Ben keşke hep beraber nöbet tutsaydık diye söylenirken Yunus bir yandan Halil’e sesleniyordu fakat cevap yoktu.
Her yere baktık fakat Halil’den iz yoktu.
Köyün merkezinden uzaklaşmıştık ama Halil hala yoktu. Orman gibi bir yere gelmiştik derken Yunus,”Abi şuraya bak” dedi.
Baktığımda orda bir ev gördüm, ev olması şaşırtıcı bir durum değildi elbet ama o evin ışığı yanıyordu. Bu köy 31 yıl önce terk edilmişti bu nasıl olabilir? derken bir çıtırtı duyduk. Yunus beni hemen çalılığın arkasına çekti. Oradan birisi çıktı karanlıkta çok görülmüyordu ama insana benziyordu. Etrafına bakındı ve orda bir şeyle konuşmaya başladı fakat karşısında kimse yoktu.
İyice korkmuştuk. O içeri girene kadar bekledik sonra tabana kuvvet köyün merkezine kadar koştuk. Çadır hala duruyordu, içine girdik fakat uyumadık. Sabahı zor etmiştik. Meydandaki çeşmede abdest alıp sabah namazını kıldık. Başımıza bir bela gelmesin diye cevşen de almıştım cevşenleri taktık. Hava aydınlanmaya başlamıştı. Dünkü olaydan sonra hiçbir şey yemek istemesek de mecbur yiyecektik, hazırladığımız sandviçlerden yiyerek yola çıktık. Halil2i arıyorduk bütün evlerin içine baktık yine yoktu. Sonrasında aklımıza o evde olabilme ihtimali geldi evet bu korkutucuydu ama ne olursa olsun o bizim arkadaşımızdı eğer ordaysa onu kurtarmalıydık.
Oraya kadar gittik yine çalılığın arkasına saklanmış evi gözetliyorduk.
“Bu eve mi bakıyordunuz?”dedi kalın bir ses arkadan. Korka korka döndük fakat normal bir insandı gördüğümüz. Yaşlı elinde değnek olan bir amcaydı.
“Korkmayın, korkmayın. Ben kendi halinde yaşayan bir adamım. Adım Bahattin buralarda kimse yaşamaz. Siz niye geldiniz?”dedi.
Ben ise buraya önceki yıllarda yaşanan olaylar için araştırma yapmaya geldiğimi fakat bir arkadaşımı kaybettiğimi söyledim.
Oda “Ee be oğlum buralarda ne ararsınız? Olayları madem bilirsiniz ne gelirsiniz? Burada çok oğlan kaybolduydu zamanında.”dedi.
“Siz yalnız başınıza ne duruyorsunuz burada?”deyince,
“Köy yıllar önce terkedildi fakat ben kaldım. Çünkü gidecek bir yerim yoktu şimdi arada bir kasabaya gidip ihtiyaçlarımı alıp gelirim şurası evim buyrun taze çay demledim içelim.”dedi.
Bizde onunla beraber geldik belki Halil’e dair bir ipucu bulurduk.
Eve girmemizle kapının kapanması bir oldu.
Ve ev birden sallanmaya başladı amca ortada yoktu.
Anlaşılan bizi kandırmıştı. Bizde evden kaçmaya çalışa duralım amca dediğimiz adam çıktı ve bize”isteseniz de burdan kaçamazsınız”dedi. Ses tonu değişikti ve gözleri siyaha dönmeye başladı. İşte o zaman beynimde şimşekler çaktı.
Bahattin amca yıllar önce kaybolan Bahattin’di. Daha doğrusu artık o Bahattin değildi. Halil’e de aynısı olmaması için dua ederken Yunus’da kapıyı kırmaya çalışıyordu.
O an ki korku ile beraber ettiğim dualar işe yaramıştı evin sallanması durdu ve kapı açıldı.
Bizde 2 saniye içerisinde dışarıda bulduk kendimizi tabana kuvvet köyün merkezine koşmaya başladık.
Sonunda gelmiştik. O evdeyken aklıma gelen şeyi Yunus’a anlattım o da bana hak verdi.
Ve Halil de o evde olabilirdi bunu öğrenmek için yine gidecektik fakat iyi kamufle olmalıydık, bizi görmemeliydi.
Hazırlandık ve bir daha oraya gittik. Bir köşede saklanmış onu izliyorduk baya bir saat gözetledik tek yaptığı eve girip çıkmaktı evde herhangi bir ses dahi yoktu. Olsaydı eminim birilerinin imdat sesleri çıkardı. Neyse ki ona görünmeden gözetlemeyi yapıp ayrılabilmiştik.
Uykusuzduk ikimizde. Dün gece ki olaydan sonra uyuyamamıştık, uykuya direniyorduk yine. Ama ne yazık ki rehavet basmış uyumuşum uyandığımda Yunus’un yanımda olmadığını gördüm dışarı baktığımda biri onu götürüyordu sanırım Yunus baygındı. Ani atak yapmak yerine Yunus’u götüren kişi Halil’i de götürmüştür diye düşünerek onu gizlice takip ettim. Geldiğimiz yer bir tarlanın ortasıydı, burada durunca yerin burası olduğunu tahmin ederek sopayla adamın üstüne atladım. Ve onu bayıltmayı başarmışdım. Yüzünü açtığımda bunun Bahattin olduğunu fark ettim. Hemen Yunus’u ayıltıp durumu anlattım, Yunus da ne olduğunu anlamamış. Sigara içerken kafasına bir darbe almış gerisini hatırlamıyormuş. Bizde Bahattin denilen o şuursuz adamı bağladık ve sabah olana kadar o tarlanın ortasında bekledik uyandığında ise sabah ezanı okunuyordu. Aklımdaki tek soru şuydu: Bahattin bir varlıksa neden bayıltmak için insanca yöntemler kullanıyordu? Yoksa Bahattin hala bir insan mıydı?
Bunu Yunus’a söylediğimde bunu ona sormanın en akla yattığını söyleyince bizde uyanmasını beklemiştik ve sonunda uyanmıştı.
Sorduğumuz sorulara cevap vermese de Halil’i bu bataklığa götürdüğünü ve onu attığını, daha doğrusu zamanında Halil gibi birçok kişiyi kaçırıp oraya attığını söyledi. En son olarak da nedeni söylememe izin vermezler dedi.
Daha ne kadar çabalarsak çabalayalım konuşmadı.
Ve dikkatimi çeken şey Bahattin’in her yerinde morluk vardı.
Buna anlam veremedim ve bataklığı incelemeye başladım bir yandan Halil’in ölümüne inanmıyor bir yandan da Halil hakkında iz arıyordum derken Halil’e ait bir bilekliği yerde bulmuştum. “Bu bilekliği dostluğumuz adına ben almıştım üçümüzde de vardı.” Ama bataklıktan epey uzaktı bu da demekti ki Halil kurtulmuştu. O şuursuz adam bir şey yapmasın diye onu önümüze katarak Halil’i ormanda aramaya koyulduk, sesleniyor ve cevap alamıyorduk.
Yunus birdenbire; “Abi, bulduk Halil bu!” diye bağırdı. Evet gerçekten de Halil’di üstü başı çamur halde baygın bir şekilde yatıyordu.Hemen kontrol ettik neyse ki yaşıyordu onu ayıltmayı başarmıştık.
Uyandığında geçirdiği travmadan olsa gerek bizi ve neden burada olduğunu hatırlamadı.
Bizde kurcalamadan onu aldık ve ormandan çıktık. Tarlayı görünce her şeyi hatırlamaya başlayan Halil bize sarıldı bizde ona sarıldık. Artık buradan çıkma zamanıydı. Halil bende, şuursuz herif Yunus’un elindeydi.
Neyse ki merkeze gelmiştik. Son olaylar ile birlikte boyumuzun ölçüsünü almıştık. “evet onları bataklığa atan o herifti ama onun depreme sebep olamayacağını ve gözlerini o hale çeviremeyeceğini biliyorduk. O bir varlık değildi ama ele geçirilmişti.” Herifi iyice bağladık ve çantaları alıp yola çıktık. Servisin bizi bıraktığı yere gidip araba bekleyecektik eğer gelmez ise kasabaya yol 1 saatti ama bizim için bir önemi yoktu saatin tek arzumuz kasabada olabilmekti.
Servisin bizi bıraktığı yere saat 3.00 gibi vardık daha yarım saat yolumuz vardı su içip dinlendik. Ama oda neydi? Bu ağlama sesleri nerden geliyordu? Yolun kenarında bir kadın gördük. Yanına gidip ne olduğunu sordum cevap vermeyince kaldırmak için kolunu tuttum. Tutar tutmaz elimde bir acı hissettim. O bir kadın değildi ani refleksle onu ittim ve dua etmeye başladık o anki korkuyla. Neyse ki duayla beraber toz olup gitmişti. Bizde tabanları yağlayıp koşa koşa 15 dakikada kasabaya vardık.
Hemen bir hamama gidip yıkandık, abdest aldık ve şükür namazı kıldık. Yaşamamız bir mucizeydi gerçekten.
Eve vardığımda ilk yaptığım şey iyi bir uykuydu, biraz kabusluydu ama ben hala yaşadığıma seviniyor ve şükrediyordum. Bir şeyler yedikten sonra çantamı boşaltmaya başladım. İçinden kara bir defter çıkmıştı bu defter neyin nesiydi? Böyle bir defter oradayken yanlarında değildi.
Hemen Yunus ve Halil’i aradım durumu anlattım.
Onlarda bir koşu geldiler. Defterde yazanları kontrol etmeye başladık. Bu defter Bahattin’in ele geçirilmeden önceki anılarına aitti sanırım. O varlıklardan gördüğü işkenceleri ve kabusları anlatıyordu. Geri sayfaları yırtılmıştı.
Defteri incelerken zil çaldı. Gelen postacıydı.Size bir mektup var dedi.
İmzaları halledip kapıyı kapattıktan sonra.
Hemen zarfı açıp içindeki notu okuduk. Şöyle yazıyordu:
Ben Bahattin *ü***en,
Bunlar benim son satırlarım. Yıllar önce yaptığım bir hatanın bedelini yıllarca, aylarca, saatlerce, dakikalarca ve saniyelerce ödedim. Bir kızı sevdim, ona tutuldum adeta. Ama o başkasını seviyordu istemeye gittim defalarca bu oğlan kekeme ayrıca fakir dediler vermediler onu bana, evlendi başka adamla.
Ben saçının tek teline kıyamaz iken onu başka bir adama verdiler. Bende çaresizdim. En başvurulmayacak yere başvurdum, büyüye…
Onlarla anlaşma yaptım. Onlar benim yerime sevdiğim kızın eşini öldürecek ve kızın bana aşık olmasını sağlayacaklardı. Elbette bir bedel ile… Karşılığında ailemi alacaklardı aşkın gözü kör kabul ettim. Ama sonra pişman oldum ve ailemi kurtarmak için onları vermemek için çeşitli yollar denedim.
Evet onlar bana sevdiğim kızı verdiler ama ben ailemi vermedim.
Sonrasında ise köye musallat oldular sevdiğim kızı aldılar. Bende ailemi almasınlar diye ne kadar oğlan çocuğu varsa kaçırıp onlara teslim etmek için bataklığa attım. Ama bu onları sakinleştirmedi. Daha da çok kızdılar en son ailemi aldıktan sonra yıllar, aylar, günler, saatler ve dakikalarca bana acı çektirdiler. Hem fiziki hemde ruhsal olarak… Sevdiğim kızın, ailemin, sebep olduğum herkesin, ölümlerini tek tek seyrettim. Artık öldürsünler dursunlar diye her şeyi yaptım. Ama olmadı…
En son genç çocukları kaçırdım, fakat onlar uyanıktı her şeyi anladılar ve kurtuldular. Beni de öylece bırakıp gittiler artık son buluyor her şey. Ve ben büyük bir vicdan azabı ve büyük acılar ile elveda diyorum bu hayata.
Ne olursa olsun onlara bulaşmayın.
Ve onların size dost olacağına inanmayın.
“Doğrusu insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazılarına sığınırlardı da, cinler onların taşkınlıklarını artırırlardı.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinler Hakkında Bilgiler Ve Yaşanmış Gerçek Olaylar
De TodoCinler Şu Anda Yanımızda.. Saklanamazsınız Kaçamazsınız... Kızdılarmı Kurtuluşunuz Zor...