When the Rich Wage Poor, It's the Poor Who Die

2.8K 72 18
                                    

Hafif tombalak, neredeyse yok denecek kadar az açık renkli kaşlarının altındaki kıpır kıpır gözleriyle çocuğun teki, Harry'ye doğru yaklaşıyordu. "Hey!" dedi çocuk tok bir sesle. "Burada tek başına dikilmiş ne yapıyorsun?"

Elleri cebindeydi Harry'nin ve çocukla tokalaşmak için herhangi bir hamle yapmadı. "Alex," diye mırıldandı. "Yeni gelenleri izliyorum," dedi Alex'inkinden daha tok sesiyle. Muzipçe gülümsedi. "Ne yapacaklarını bilmez halde dolaşmaları oldukça hoş."

"Hoş geldin diyecek miyiz?" dedi Alex sırıtarak.

"Hayır," dedi Harry dudaklarını bükerek. "İlk günden başımıza bela almayalım."

Alex, "Her neyse," diyerek omuzlarını silkerken, ela gözleri birbirine yakın konuşlanmış sıska çocuk onlara doğru yaklaşmaktaydı. Ölgün sesiyle onlara selam verdi.

"Biz de seni bekliyorduk Zayn," dedi Alex, ağzına sigara koyan Zayn'in omzuna sol kolunu atarken.

Zayn cevap vermek için ağzını açmışken, "Durun," dedi Harry bir anda. Durdular. Zayn, umursamazca durdu; henüz yakmadığı beyaz filtreli sigarası ağzından sarkıyordu. Alex heyecanla durdu, sabah hiperaktivite haplarını almayı unutmuştu. Harry, Alex ve Zayn'e döndü.

"Onu tanıyor musunuz?" dedi Harry ve okul bahçesinde başı dik yürüyen, kot ceketli çocuğu işaret etti. Çocuk ellerini cebine sokmuş, sık adımlarla yürüyordu. Fakat Harry cevabı zaten biliyordu. Harry, herkesi tanırdı.

"Hayır," dedi Zayn ve umursamazca omuzlarını silkti.

"Hayır," dedi Alex ve ayağıyla allegro bir tempo tutturdu.

"Kararımı değiştirdim," dedi Harry ses tonunu yumuşatarak. "Ondan bir şey çalacağım. İzleyin."

Louis Tomlinson, kadere inanmamasına rağmen o sabah kaderine sövüyordu. Vasat bir üniversitede ders almak ilk tercihi değildi; hatta son tercihi de değildi. İşin doğrusu, öldürecek çok zamanı vardı ve annesi buyurgan bir tavırla kendisine burada okula başlamasını önerdiğinde teklif ona cazip gelmişti.

Birden bir şey oldu.

Park etmiş birkaç eski kasa otomobilin yanından geçerken, karşısında duran paslı kamyonetin camlarındaki yansımasına gözü takıldı. Yüzünü yalayan meltem, saçlarını es geçmeyip dağıtıvermişti. Çarpraz şekilde astığı çantasının metal aksesuarları güneşte parlıyordu. Ancak can alıcı kısım bu değildi. Arkasında, sadece birkaç santimetre gerisinde duran sırık gibi bir erkek çocuğu, çantasının ön cebinden sarkan bir şeye doğru uzanıyordu...

Louis, ani bir manevrayla çocuğun bileğini kavradı. "N'apıyorsun?" dedi sakin, fakat sakin olduğu kadar ölümcül bir sesle. Sesinin tınısı çocuğa ölüm tehditleri yolluyordu adeta.

Çocuk, küçük dilini yutmuş halde ona bakakaldı. Bunu beklemediği belliydi, Louis bıyık altından güldü. En sonunda çocuk konuştu; kendini kısmen toparlamış, şaşkınlığını üzerinden atmıştı. "Bir not defterine ihtiyacım vardı," dedi sanki bu iyi bir mazeretmişçesine.

Louis içini çekti. Bir orta zekalıyla konuştuğundan adı kadar emindi. "Bir daha akıl defterime dokunmayı aklından bile geçirme." Ardından çantasının fermuarını açarak siyah kaplı bir nesne çıkardı. "Al," dedi not defterini Harry'nin gözüne sokarak. "Acınası fikirlerinle doldurabileceğin bir not defteri."

Daha sonra, Harry'nin ona cevap vermesine müsaade etmeden arkasını dönüp gitti. Kayıt işleriyle ilgilenmesi, müdireyle sohbet etmesi gerekiyordu. Basamakları tırmanırken, bu okulda hayatın ne denli sıkıcı olacağını düşünmeden edemedi.

New Kid in TownHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin