-1-

92 15 33
                                    

Ofisin kapısını açar açmaz, "Hey, Sehun!" diye çağırdı yanına patron.

Eline aldığı tavuk bacağını ağzına götürmeden önce bana doğru sallayarak, "Müşteri aradı. Malı alacağın adres de, teslimat yapacağın adres de masamın üstündeki kağıtta." diye devam etti.

Masasına doğru yürüyüp iki adresin yazılı olduğu kağıdı aldım. Yeni bir teslimattan henüz döndüğüm için patrona dönüp sıkkın bir sesle, "Bunu hemen yapmak zorunda mıyım? Saatlerdir motorun üstünde oturmaktan götüm düzleşti." dedim, biraz dinlenmeme izin vermesi için dualar ederek.

Sırıtarak arka tarafımı süzdükten sonra, "O güzel, şekilli kıçına daha fazla eziyet etmek istemem." dedikten sonra bir iç geçirdi. Bunu demesiyle rahatlayak koltuğa doğru yönelmiştim ki, "Arabanın anahtarını al, onunla git." diye sürdürdü konuşmasını.

İçimden patrona çeşitli kombinlerle küfrederken anahtarın olduğu çekmeceye çevirdim yönümü. Anahtarı avcuma alıp çekmeceyi kapattığımda, "Çok önemliymiş. Başına bir şey gelirse ikimiz de sıçtık demektir. Ona göre hareket et." diye uyarıp parmaklarını yaladı.

Kusma isteğimi bastırmak için hemen terk ettim orayı. Yaşamak için paraya ihtiyacım olmasa ne bu iş ne de bu patron çekilir dert değildi.

Ancak bu dünyaya nasıl geldiği bile belli olmayan bir 'piç' iseniz, seçme lüksünüz de yok demekti. Bunu yaşadığım 26 yıldan çıkarılacak en büyük öğreti olarak görebilirsiniz.

Arabaya binip motoru çalıştırdıktan sonra, var oluşumu sorgulamaya başladım bir kez daha... Henüz gözlerim bile açılmamışken yetiştirme yurduna bırakılmışım. Adımı yetiştirme yurdunun müdürü koymuş. Sevgili(!) ailem ona dahi tenezzül etmemiş anlayacağınız.

'Neden?' sorusunu ise kendime sormayalı da uzun zaman oldu. Ergenlik dönemimde çok fazla düşünmüştüm bunu. Bir insan, evladını neden bırakır?

Birkaç sebep bulmuştum tabii. Belki anne ve babamın sorunları vardı. Boşanma arefesindelerdi ve benim varlığım onları istemedikleri halde bir arada tutacaktı.

Ya da gayrimeşru bir çocuktum. Babam annemi kullanmıştı hatta belki evliydi. Annem de toplum baskısından korktuğu için veya bakacak parası olmadığı için beni bırakmak zorunda kalmıştı.

Kim bilir, belki de annem tecavüze uğramıştı. Öyle bir durumda bana her baktığında o travmasını hatırlayacaktı. Sevemeyecekti beni. Bu durumda istememesi gayet normaldi. Ama sonuçta onun çocuğuydum. Şerefsiz birinin kanı dolaşıyor olsa bile vücudumda, beni 9 ay taşımış büyük acılarla doğurmuştu. Bir yarım da ondandı.

Nihayetinde hiçbir nedenin evladını kimsesiz bırakmak için yeterli olmadığına karar verdiğimden beri sorgulamıyordum. Gözümde onları haklı çıkartabilecek bir sebep yoktu.

Olasıkların içinde kaybolduğumdan dönmem gereken sapağı kaçırdım ve bununla birlikte düşüncelerimden sıyrıldım. Küfrederken dikkatimi yola verip gaza bastım. Yol oldukça uzamıştı ve ben çok yorgundum.

***

İlk adrese vardığımda uzun bir ıslık çalıp arabadan indim. Bu semtte kodamanların yaşadığını biliyordum ama bu ev(!) Mavi Saray kadar büyüktü. Zile basıp beklemeye başladım. Yaklaşık bir dakika sonra diafondan kim olduğumu soran erkek sesini duydum. "Kurye. Gönderilecek bir paketiniz varmış." cevabını verdikten sonra adam beklememi söyledi ve bağlantı kesildi.

Yaklaşık otuz saniye sonra kapı açılmıştı. Girdiğimde binaya ulaşmak, etrafıma baka baka gittiğimden oldukça uzun sürmüştü. Topiaristleri her kimse işinde bir hayli başarılıydı. Bahçe Nuh'un gemisini andırıyordu. Ağaçların her birisi, bir hayvan şeklinde budanmıştı. Büyük hayranlıkla kapının önüne geldiğimde ise siyah takım elbiseli, orta yaşlı ve sert mizaçlı bir adam, "İş yeri kimlik kartınızı görebilir miyim?" diye sordu. Arada sırada böyle soran insanlar çıkıyordu. Ve istisnasız hepsi böyle zenginlerdi. Kim bilir hangi kirli işlerini yapıyorduk.

Heartbeat | Kai&SehunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin